Dünya yarın Uluslararası Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Günü’nü kutlayacak. Bu, her yıl 8 Mart’ta kutlanan Dünya Kadınlar Günü'nden yaklaşık üç hafta önce gerçekleşen bir etkinlik. Ancak önemini, kadının bilimle ilişkisi, bilimsel rolü, bilimsel araştırmalardaki payı, güncel sorunlara çözüm üretme ve yaşamı kolaylaştırma konusundaki katkıları gibi belirli bir konuya odaklamasından alıyor.
Tabii ki uluslararası düzeyde böyle bir günün düzenlenmesinin temel fikri, kadınların ve kız çocuklarının bilim alanındaki katılımının zayıf olduğu ve bilimin tarih boyunca erkek egemenliği altında olduğu gerçeğidir.
Bu açık ve tarihsel olarak inandırıcı bir gözlem. Kadınların bilimdeki varlığı tarihsel olarak önemli veya hatta erkek başarılarıyla rekabet edebilecek kadar etkili olduğunu iddia etmek mümkün değil.
Bu konu özellikle geçmiş yüzyıllarda gündeme getirilemezdi ve günümüzdeki değişikliklerle kadınların durumu göz önüne alındığında, şu anki dönemde itibar kazandı.
Bilim alanında kadınlar ve kız çocukları için uluslararası bir gün oluşturulması fikrinin arkasında olan grubun, aynı fikrin edebiyat alanını da içermesini düşünüp önermelerinin akıllarına gelmemesi de dikkat çekici. Böyle bir fikrin neden önerilmediği bir sır değil. Kadınların edebiyat alanındaki varlığı sadece modern zamanların bir ürünü değildir. Aslında cahiliye döneminden günümüze kadar şairler kadınların varlığını kaydetmişlerdir. Tarihi kitaplar, farklı dönemlerde şiir ve hikâye alanında yaratıcı kadın figürlerini kaydetmiştir. Toplumların edebiyata cinsiyet açısından yaklaşımları, kadınların yazma, ifade etme ve yaratıcılık alanlarına duygusal ve ruhsal olarak yakınlaşma fikriyle oldukça uyumludur.
Bu uluslararası günün amacı, kadınların ve kız çocuklarının bilim alanındaki katılımını destekliyor. Bu hedef, kadın eğitiminin büyük bir gelişme kaydetmesi ve kadınların eğitim haklarını kazanması nedeniyle desteklenir ve yasallaşır. Tunus gibi bağımsızlığını kazandığından bu yana eğitimi zorunlu hale getiren ülkelerde, kızlarını okula göndermeyen veliler yasal sorumlulukla karşı karşıya kalmaktadır. Günümüzde, Arap ülkelerinin çoğunluğunun kız çocuklarının eğitimi konusunda rekabet ettiğini ve kadınların öğretim dünyasını ele geçirdiğini ve meslek olarak tercih ettiğini gözlemliyoruz. Eğitim ve öğretmenlik mesleğinin saygınlığı göz önüne alındığında, toplumlar, en muhafazakâr olanlar dahil olmak üzere kadınların öğretmenlik alanında çalışmasına hoşgörü göstermişlerdir. Öğretmenlik, kadınların yeteneklerini gösterdikleri önemli bir kapı olmuş ve toplumların ilerlemesi üzerine temellendirilmiştir.
Ancak öğretmenlik alanında bile hâkim olan gerçek şu ki edebiyat, dil, tarih ve coğrafya alanlarında, örneğin matematik öğretenlerden çok daha fazla kadın öğretmen var.
Son 20 yılda dikkat çeken bir nokta, Batılı ve Arap kadınlarının, mühendislik, tıp, medya ve enerji gibi alanlarda gerçek bir yükseliş ve patlama yaşamasıdır. Mesleklerin cinsiyet ayrımcılığına tabi olmadığı bir döneme girildi.
Bu bağlamda Tunus örneğinde durmak yeterli, Arap dünyasının niteliksel ve niceliksel olarak önemli ilerlemeler kaydettiğini, kadın, kız çocukları ve bilim arasındaki ilişkinin yakın ve hızlı bir gelişme gösterdiğini göreceğiz. Kadınlar ve kızlar ile bilim arasındaki ilişki sıkı ve hızlı bir gelişim yaşıyor. Tunus'ta kadın mühendis sayısı erkek mühendis sayısına yakın, kadın doktorların oranı da erkek doktorlardan daha fazla... Kadınların ve kızların bilim alanındaki katkılarına dair başarıları gözden geçirdiğimizde, bilim alanını kadınlarla süslemek değil, onların yeteneklerinden yararlanmak, fırsat eşitliğini sağlamak ve toplumun hem cinslerden eşit derecede faydalanmasını sağlamak amaçlanıyor.
Bilim alanlarının uzmanlık alanları, onlara ait olanların yüzlerini değiştirdi ve her iki cinsi de çekmeye başladı. Üstün araştırmalar artık sadece erkek araştırmacıların ayrıcalığı değil. Eğer öğrenci kızların bilim alanına girişini artırmak istiyorsak, zihniyetleri değiştirmeli ve aile içinde rollerin dağılımıyla ilgili kültürel yapıyı ele almalıyız. Çünkü bilim alanı iyi sonuçlara ulaşmak için araştırmayı, deneyi ve özveriyi gerektirir. Bu koşullar kadınların gerektirdiği rollerle çelişirken, Avrupa'dakiler de dahil olmak üzere toplumlardaki kültürel model, erkeklerin kendilerini işlerine adamasına ve kadınların erişebildiğinden daha fazla araştırma yapmasına olanak tanıyor.
Bugün, dünya genelinde hem gelişmiş ülkelerdeki hem de gelişmekte olan ülkelerdeki kadınlar arasındaki ilişki şekillendi. Tarihî zorunluluk ilkesi, kadınların eğitim ve araştırmadaki daha fazla güçlenmesiyle bu ilişkinin doğal olarak gelişmesini dayatıyor.