Suriye'nin kuzeybatısında yer alan İdlib, öncesinde yaşanan bir dizi gösterinin ardından son günlerde çevredeki şehir ve köyleri de kapsayan ve kardeş şehir Halep'in bazı kırsal bölgelerine yayılan geniş çaplı gösterilere sahne oldu. Gösteriler, 2011 yılı ortalarında bölgede rejime karşı başlayan ilk gösterilerin sahnelerini ve sloganlarını hatırlattı.
Göstericiler, rejimin düşmesi de dahil olmak üzere değişim çağrısı yapan sloganlar atarken, aynı zamanda Ebu Muhammed el-Cevlani ve 2012'deki kuruluşundan bu yana liderliğini yaptığı Heyetu Tahriru'ş Şam’ın (HTŞ) düşürülmesi için de seslerini yükseltti.
İdlib ve çevresi Suriye'nin bir mikrokozmosudur. Burada yaşayan yüz binlerce Suriyelinin bir kısmı, savaşan gruplar arasında yaşanan mücadelenin sonucunda ülkenin yaşadığı yerinden edilme süreçlerinin bir parçası olarak yerinden edilmiş ve buraya yerleştirilmiştir. Diğer bir kısmı ise Humus, Şam, Dera ve Kuneytra da dahil olmak üzere orta ve güney vilayetlerde yer alan devrimciler ve savaşçılardı. Sonuç olarak İdlib bölgesinin nüfusu, bin 200'den fazla kampın yanı sıra onlarca şehir ve köye yayılmış dört milyondan fazla kişiye ulaştı.
El-Cevlani karşıtı gösteriler yıllardır devam ediyor ve son gösterilere kadar uzanıyor. Gösteriler, altı yıl önce HTŞ'nin çekirdeği el-Nusra Cephesi'nin Ahraru’ş Şam da dahil olmak üzere radikal İslamcı örgütlerle iş birliği yaparak Özgür Suriye Ordusu'na (ÖSO) karşı giriştiği bir dizi çatışmanın ardından başladı. El-Nusra, bölgedeki ÖSO oluşumlarını devirdikten sonra radikal kardeşlerinin çoğunu yok etti ya da etkisiz hale getirdi. İdlib'in kontrolünü de tek başına ele geçirdi. İçeride militan bir İslami emirlik yaratmaya çalışırken, dışarıda terörist ve aşırıcı olarak etiketlenmeyi reddetmek ve kendisiyle bölgesel ve uluslararası ilişkilerin kapısını açmak için anlaşmalara vardı. Ancak el-Cevlani ve HTŞ söz konusu suçlamaları görmezden geliyor.
Geçtiğimiz yıllarda bir yandan el-Cevlani ile HTŞ arasındaki, diğer yandan da İdlib'deki Suriyeli çoğunluk arasındaki çatlağın ayrıntılarına çokça yer verildi. Radikal İslam ile ılımlı İslam arasında belli başlı farklar vardır. Bu iki seçenek arasındaki ayrımda devrim ve devrimin hedefine ilişkin pozisyon farkı yatıyor. Birincisi bir emirlik ya da katı bir İslam devleti arayışıdır. İkincisi ise tüm Suriyeliler için özgürlük, adalet ve eşitlik sağlayan demokratik bir devlet arayışıdır. Tüm bunlar, araç ve politikalardaki farklılıkların yanı sıra günlük yaşamda kadın ve erkeklerin davranışlarından ne giydiklerine kadar HTŞ’nin dayattıkları ile arzu ettikleri arasındaki farklılıkları da içeriyor. İdlib’teki vatandaşların alışkın olduğu ve yapmayı sevdiği şeyler de burada zikredilebilir. Tüm bunların üzerine HTŞ eski rejimin neredeyse aynısı olan korkunç ve acımasız bir güvenlik sistemi kurdu. Üstüne bir de vergiler, harçlar ve cezalar yoluyla halkı yağmalamaya dayalı bir tahsilat sistemi ekledi. Bu sistemi, yolsuzluk ve suç batağına saplanmış ilkel ve bocalayan bir hizmet sistemine paralel olarak işletti. El-Cevlani’nin de katıldığı HTŞ liderleri arasındaki toplantıda bile bu konu üzerinde çok konuşuldu.
Geçtiğimiz yıllarda uzun, çoklu ve karmaşık çelişkiler mirası birikti. İdlib sakinleri ile el-Cevlani tarafından temsil edilen ve yönetilen fiili otorite arasında bir çatlak meydana geldi. Ajanlar meselesinin yankıları el-Cevlani’nin evindeki anlaşmazlıklar vesilesiyle ortaya çıktı. Böylece tartışma; tutuklama vakaları, gizli anlaşma suçlamaları, işkence, yolsuzluk, gücün kötüye kullanılması ve halkın yağmalanması konularında açık ve aleni hale geldi. Bu durum geniş çaplı gösterilerle ifade edilen yaygın bir halk öfkesine yol açtı. Gösterilerde el-Cevlani ve çetesinden kurtulma arzusu yankılandı. Aynı zamanda halkın çıkarlarına daha duyarlı ve Suriye devriminin hedeflerine daha yakın yeni bir sosyalist sistem yaratılması arzusu dile getirildi. İdlib sakinleri ve Suriyelilerin çoğu geçtiğimiz on üç yıl boyunca bu uğurda pek çok fedakarlıkta bulundu.
El-Cevlani başta olmak üzere tüm HTŞ liderleri, göstericilerin kızgınlığını absorbe etmek ve taleplerini ılımlı reform önerileriyle geçiştirmek için kapıları açtı. Merkezci reform tezleriyse el-Cevlani ve HTŞ’nin izole edilmesi ve alıkonulması talebini zayıflatıyor. Bu reformlar ve resmi değişiklikler karşılığında İdlib yönetimi, Hafız Esed'in 1970'te iktidara geldikten sonra Suriye'yi yönetirken uyguladığı ‘tek parti yönetimi aşamasından Ulusal İlerici Cephe yönetimine’ evirdiği aşamaya geçecekti. Ancak geçmiş yıllarda yaşanan olaylar ve detaylar ışığında bu ihtimalin başarıya ulaşması zor görünüyor. HTŞ’nin yapısı ve el-Cevlani’nin bu yapı içindeki konumu göz önüne alındığında da bu ihtimalin başarıya ulaşması mümkün görünmüyor. Ayrıca bu durum, İdlib'deki çatışmanın taraflardan birinin lehine doğru çözüme gittiği anlamına geliyor. Çünkü bu çatışmanın devam etmesi her iki tarafın mümkün olan tüm enerjilerini ve araçlarını seferber etmesine neden oluyor.
El-Cevlani ve HTŞ'ye kendi lehine karar alma şansı veren güç dengesindeki tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye faktörü İdlib'deki çatışma üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Çünkü Ankara, taraflardan birinin çizgisine girmesiyle tarafların başarı ve yenilgi şansını artırıyor. Ancak Türkiye, Suriye'deki tarafların kendi konumunu güçlendirmeye çalıştığı bir dönemde el-Cevlani’nin gücünü şu anda olduğundan daha fazla artırmamaya karar verirse, iki taraf arasında yeni bir denge oyunu başlayabilir.