Suriye-Irak sınır hattına paralel uzanan Doğu Suriye, önemli bir stratejik bölge oluşturuyor. Irak, İran ve Körfez bölgesine açılan bir kapı olan bölge, tam aksi yönde ise Suriye'nin iç bölgelerine ve Akdeniz kıyısındaki Lübnan'a doğru açılan bir kapı. Bölgenin yakınlarında, başta Fırat Nehri olmak üzere en önemli su kaynakları ve rezervuarların başını çektiği Suriye'nin temel kaynakları bulunuyor. Su kaynaklarını, Suriye’nin en önemli tarım ürünleri olan tahıl ve pamuğun üretildiği tarım alanları takip ediyor. Bu alanların yakınlarında da petrol ve gaz yatakları yayılıyor. Her ne kadar 2011 öncesinde açıklanan rakamlar Suriye'yi bir petrol ülkesi olarak tanımlamak için yeterli olsa da bunların üretim kapasitesi konusunda belirsizlik var. Bölge, Palmira yakınlarında fosfat madenleri içeren Orta Suriye bölgesi ile de bağlantılı.
Bölgenin bu özellikleri, bilhassa 2012 yılında kuvvetleri ile milislerinin Suriye'ye girmesinden sonra İran'ın ilgisini çekti. Elbukemal'daki sınır kapısını ülkenin farklı bölgelerine bağlayan, yan yolları ve durakları olan bir kara yolunun varlığı, bölgenin özelliklerinin önemini artırıyordu. Karayolunu kontrol etmek, kısmen de olsa İran'ın Irak, Suriye ve Lübnan'daki stratejik genişleme alanlarını birbirine bağlamaya ve İran’a bağlı güçlerin ve milis grupların ihtiyaçlarının karşılanmasına katkıda bulunacak, İran'ın Suriye'de yürüttüğü Şiileştirme ve kontrol faaliyetlerini takviye edecekti.
Suriye çatışmasının ilk yıllarında ülkenin orta bölgesi, Şam rejiminin, silahlı muhalif güçlerin ve Kürt Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) liderliğindeki Kürt milislerin katıldığı şiddetli çatışma ve muharebelere sahne oldu. Çatışmalar bölgenin gücünü zayıflattı ve kendisini DEAŞ ve türevi örgütlerin yayıldığı bir arenaya dönüştürdü. Bu örgütler İse bölgenin kaynaklarına ve zenginliklerine zarar vererek, nüfusunun büyük bir bölümünü yerinden etti. On binlerce insan öldürüldü, diğerleri ise rejimin ve radikal grupların cezaevlerinde ve gözaltı merkezlerinde ortadan kayboldu.
Bölgenin zayıflaması İran'ın bölgeyi kontrol etme hırsını kamçıladı ve bu nedenle Şam ile anlaşarak, Devrim Muhafızları güçleri ile İranlı milisleri başta Elbukemal şehri ve çevresindeki Irak-Suriye sınır kapıları yakınında olmak üzere çeşitli yerlere konuşlandırdı. ABD himayesinde DEAŞ’a karşı yürütülen, yıllarca süren ve 2019'un başlarında Bağuz muharebesinde DEAŞ’ın yenilgisiyle sona eren savaşta, uluslararası koalisyonun köprübaşı olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile mutabakatlara vardı.
İranlılar Doğu Suriye'deki varlıklarını, Devrim Muhafızları tarafından yönetilen ve finanse edilen, demografik değişimi amaçlayan bir yerleşimci sisteme göre geliştirdiler. Değişimin araçları Devrim Muhafızları güçleri, Iraklı ve Afgan milisler, İran ile iş birliği yapanların kurduğu üçüncü bir yerel milis gücünden oluşuyordu. Bunların yanı sıra güvenlik personeli ve din adamları dahil olmak üzere çeşitli uzmanlıklardan İranlı unsurlar da bulunuyordu. İranlılar, fiili durumdan güç alarak kontrolleri altına aldıkları nüfus müdürlükleri ve tapu sicilleri gibi özellikle hassas olan resmi idarelerde görev yapan yerel unsurlardan yardım aldılar. Var oldukları ve konuşlandıkları bölgeleri kapsamlı bir şekilde kontrol etme, politika ve uygulamalarına desteklerini garanti altına almak için bu idarelerin kontrolünü ele geçirdiler.
İran'ın Suriye'nin doğusuna yönelik yerleşimci sisteminden bahsederken, yerleşim sürecinde önemli ve etkili rol oynayan iki noktaya daha değinmek gerekiyor. Birincisi, özellikle İranlı yabancılara, Afgan, Iraklı ve diğer uyruklardan Şii milis ve ailelerine vatandaşlık verilmesi yoluyla yerleşimci projeye sınırsız destek sağlayan rejime bağlı yürütme ve güvenlik kurumlarının rolüdür. Suriye vatandaşı olmalarına imkân tanınan bu kişiler, bunun sonucunda oturma hakkı, taşınmaz satın alma vb. haklar elde ettiler. Yukarıdakilere ek olarak, yabancılara Suriye'de gayrimenkul edinme hakkı veren yasal değişiklikler yapıldı. 2008 ve 2011 yıllarında iki kez değiştirilmeden önce yabancıların Suriye'de gayrimenkul edinmesini engelleyen Suriye kanunlarının içeriğine aykırı olanaklar tanındı.
İkinci nokta ise kökenlerinin “Şii” olduğunu iddia edip, maddi kazanç elde etmek için Şiilik dalgasına katılmak isteyen aşiret liderlerinin kökenlerine ilişkin tarihi iddiaların İran tarafından öne çıkarılmasıdır. Bu aşiretler İran kontrolü altında yerel milisler oluşturmaya ve diğer Suriyeli gruplara karşı çatışmaların ön saflarında savaşmaya itildiler. İranlılar, bazı mekân ve türbelerle ilgili iddialarda da bulundular ve bu, Rakka'da, Şam'da ve Şam kırsalındaki Daraya beldesi dahil son on yılda defalarca kullandıkları bir metot.
Suriye’nin doğusu bu düzeyde ilgi gördüğünden, İran'ın oradaki varlığını çevreleyen düzenlemeler bilinçli ve pratik yollardan ilerledi. Bunların temel direğini, toprak ve nüfus gibi konulara ve çeşitli faaliyetlere odaklanan, Devrim Muhafızları subaylarından oluşan sağlam bir çekirdek tarafından yönetilen geniş çaplı kontrol politikası oluşturuyordu. Toprak açısından İranlılar, geniş devlet arazilerini ele geçirmeye çalışıp, rejim aygıtlarının hazırladığı listelere göre muhaliflerin mallarına el koydular. Zorlamalar ve ayartmalar yoluyla tarım arazileri, konutlar ve ticari gayrimenkuller satın alma yoluna giderek kontrollerini genişlettiler. Mülk sahiplerinin bazılarını, az bedeller karşılığında mülklerini satmaya ve onlardan vazgeçmeye zorladılar, kimilerine de cazip ödemelerde bulundular. Bu iki tutum arasındaki farkı, mülk sahiplerinin bölgede bulunan İran varlığı konusundaki tutumu belirliyordu.
Bölge, çatışmanın ilk yıllarında yerinden edilme, öldürülme ve gözaltılar nedeniyle sakinlerinin çoğunu kaybettiğinden, İran'ın sakinlere yönelik politikası, bu sonucu dikkate alarak, yerinden edilenlerin önceden izin almadan bölgelerine ve evlerine dönmelerini engellemeye dayandı. Bu, İranlıların, milislerinin ve ailelerinin sayılarına karşılık yerel nüfusun sayısını azalttı. İranlılara ve milislere yakın azınlık olarak sınıflandırılan sakinler üzerinde daha fazla kontrol sağlanmasına olanak tanıdı. Bölge sakinleri Şiileştirme faaliyetlerine katıldılar, silahlı milislere entegre edildiler ve İran'ın yerleşimci projesinin bir parçası oldular. Geri kalanların çoğu, İran'ın hedefi haline geldi ve Şiiliği kabul etmekten, milis gruplara katılmaktan başka seçenekleri kalmadı. Bu iki seçeneği veya birini seçmeyenler, yerleşimci projeye katılmak ile İranlıların ve milislerin cehenneminden kaçmak için bölgeyi terk etmek arasında sıkıntılı bir hayat seçeneği ile karşı karşıya kaldılar.
Doğu Suriye, hükümetin gizli suç ortaklığı ile İran'ın emellerinin ve araçlarının etki alanına girdi. Bölgenin özellikleri, demografik ve siyasi kimliği değiştiriliyor, onun yerine İranlı işgalcinin kimliği mekâna ve sakinlerinin arasına yerleştiriliyor. Suriyeliler olup bitenlerle yüzleşmek için birlik olmazsa, yakın gelecekte bunun sonuçları felaket olacaktır.