Çağımızdaki endüstriyel ve teknolojik sıçramalar ve atılımlar, dijital ve iletişim alanındaki devrimler ile birlikte savaşlar, kavramları ve terimleri türler halinde geliştiler. Artık dikey savaşlar, yatay savaşlar, siber savaş, hibrit savaş, vekalet savaşı, paralel savaş ve bunun gibi terim ve tanımlamalar duyuyoruz.
Diğerlerinde olduğu gibi Sudan savaşında da bu terim ve kavramların birçoğu iç içe geçiyor ve bu da sahnenin karmaşıklığını ve zorluğunu artırıyor. Sosyal medyanın anlatıları ve dinamikleri şekillendirmede güçlü bir araç olarak ortaya çıkmasıyla birlikte, savaşın gidişatını etkilemek için şiddetle sürdürülen psikolojik ve medya savaşında bu araç güçlü bir silah haline geldi. Sosyal medya artık sadece haber ve bilgi aktarmak, video paylaşmak ve karşılıklı analizlerde bulunmak için kullanılan platformlardan ibaret değil. Aksine, edindiği ikili rol çerçevesinde yanlış bilgilendirme, propaganda ve kışkırtma, yanlış bilgi ve uydurma video yayma, kamuoyunu manipüle etme ve moralleri etkileme kanalı haline geldi.
Savaşın başlangıcından bu yana bu savaş bağlamında ses getiren, insanların moralini olumlu ya da olumsuz etkileyen pek çok olay yaşandı. Yalnızca bu hafta içinde, sosyal medyanın psikolojik savaş ve kamuoyunu etkilemek için ortalığı karıştırma amaçlı kullanımının boyutunu ortaya koyan iki olay yaşandı. Sudan ordusunun Hartum ve Hartum Bahri'deki Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) mevzilerine yönelik başlattığı ve savaşın başlangıcından bu yana en büyük olarak nitelendirilen büyük saldırı ile birlikte, sosyal paylaşım siteleri ordunun büyük zaferleriyle ilgili haberlerle doldu. Birkaç saat geçmeden azımsanmayacak sayıda Sudanlı kendiliğinden başkentin mahallelerinde, Şendi ve Atbara şehirleri ile Kahire'nin Faysal semtinde sevincini ifade edip kutlama yapmak üzere sokağa çıktı.
Bu savaşın ve sonuçlarının yarattığı aşırı kutuplaşma atmosferiyle birlikte bu kutlamalar da öylesine geçiştirilmedi. Ordunun muhalifleri tarafından yürütülen güçlü bir şüphe kampanyasıyla, dahası sanki insanların artık ordunun zaferini gördüklerinde veya duyduklarında kutlama yapmaya hakları yokmuş veya HDK'nin yenilgiye uğraması durumunda üzülmelilermiş gibi kutlama gösterilerine katılan Sudanlılara yönelik eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Herhangi bir kanıt ve delil olmadan bu gösterilerin devrik rejimin destekçileri tarafından organize edildiğini söyleyerek, insanların bu savaştan dolayı çektikleri pek çok acı nedeniyle kendiliğinden sokağa döküldüklerini kabul etmeyi reddettiler. Birçok kişi, terk etmek zorunda kaldığı evine dönmeyi arzuluyor ve Silahlı Kuvvetlerin bölgelerine girişinin ve HDK’nin buralardan ayrılmasının bu geri dönüşe bir pencere açtığına inanıyorlar.
Hartum ve Bahri'de savaşın başından bu yana HDK’nin kontrolünde olan bölge ve mahallelerde ordunun konuşlandığını belgeleyen çok sayıda video olmasına rağmen, ya ordunun herhangi bir ilerleme kaydettiğini inkâr ederek ya da bunu değersiz görerek şüphe uyandırmaya ve kafa karıştırmaya çalışanlar da vardı. Böylece, başkenti birbirine bağlayan ana köprülerin bir kısmını geçmeye çalışan orduya ait askeri araçların amacına ulaşamadığına ve HDK tarafından yenilgiye uğratıldığına, ordunun manevralarının askerlikle hiçbir ilgisi olmadığına ve sadece mensuplarının katledilmesi ile sonuçlandığına dair sesler yükseldi.
Öte yandan, aynı zamanda sosyal medya platformlarında, başkentte özellikle Bahri bölgesinde bulunan Halfaya’da son dönemde gerçekleştirilen askeri operasyonlarda sivillerin öldürüldüğünü ve yargısız infazların yapıldığını gösterdiği söylenen iki video da yayıldı. Bazı açıklamalarda kurbanların sayısına ilişkin rakamlar verilirken, bazıları ise rakam belirtmeden onlarca kişi olduğunu ifade etti. Bazıları, öldürülenlerin ihtiyaç sahiplerine yiyecek yardımı yapan siviller olduğunu ve siyasi suçlu olarak sınıflandırıldıkları ya da “savaşın taraflarından birinin” safında -burada elbette HDK kastediliyor- yer almakla suçlandıkları için infaz edildiklerini söyledi. Diğer veriler ise infazların etnik ve bölgesel gerekçelerle gerçekleştirildiğini belirtti.
İki videodan birinin yeni olmadığı ve yine iki aydan uzun bir süre önce propaganda amacıyla paylaşıldığı kesin. İkincisinde ise ölenlerin HDK mensupları değil de siviller olduğuna dair hiçbir kanıt yoktu. Buna rağmen orduya karşı şüpheci ve bu ihlallerden orduyu sorumlu tutan art arda açıklamalar yapıldı. Hatta İslamcılara bağlı Bera bin Malik Tugayı dahil olmak üzere Mustenfirin adındaki tugayları içerdiği gerekçesiyle onu DEAŞ ordusu olarak damgalayanlar oldu.
Her türlü ihlal kınanmalıdır ancak bu, ordunun başkent ve diğer yerlerdeki birçok bölgede kaydettiği ilerleme ile birlikte yoğunlaşan bu kampanyayı inceleyenlerin, Sudan'da yaşanan ve en önemli sahnesi sosyal medya platformları olan paralel savaşın da yoğunlaştığını göreceği gerçeğini değiştirmiyor. Önümüzdeki haftaların geniş çaplı ve savaşın sonucunu değiştirebilecek çatışmalara sahne olacağına dair tahminlerle birlikte iletişim araçları bu savaşın hem medya hem de psikolojik açıdan önemli arenaları arasında yer alacak.