Hizbullah kendi savaşını Hamas'a destek savaşı olarak görürken, İsrail Hizbullah'a karşı savaşının, ülkenin kuzeyinde yerlerinden edilmiş insanları evlerine geri döndürmek için olduğunu iddia etti. Her iki tarafın gözlemcileri, her iki iddiaya da inanmama hakkına sahiptir ve bunun iyi bir nedeni vardır. Hizbullah Hamas için çok az şey yaptı ya da hiçbir şey yapmadı. Son zamanlarda İranlılar ve Hizbullah, Hamas'ı desteklemeyi unuttular ve ateşkeslerle ilgilendiler. Mantıkları 2006'da Hasan Nasrallah'ınkiyle aynı: Keşke bilseydim! Övünmek ya da intikam almak yok, mesele bundan daha büyük. İran ve milislerinin her seferinde neden olduğu bu belaya karşı Allah'tan başka hiçbir güç yok.
İsrailliye gelince, iddiasında samimi değil. Yerlerinden ettiği insanları evlerine geri döndürmekle yetinseydi, işkence altındaki Lübnan'ın her yerinde binlerce hedefi vurmak, yüz binleri yerinden etmek, bina ve kurumların yıkımını arttırmak ve kendisiyle savaşmayan ama 1701 sayılı kararın uygulanmasını isteyen ordu ve uluslararası güçlere saldırmak yerine operasyonlarını Litani bölgesiyle sınırlardı!
Açık olan şu ki İranlılar, Hamas ve Hizbullah (arenaların birliğindeki ortaklar!) bu sefer büyük bir hesap hatası yaptılar. Daha önce Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen'de saldırdılar ve ABD'nin uyum ve müzakere eğilimini kazanarak hırslarını ve ihtiraslarını arttırdılar. Bir karış toprağı kurtarmakla övünemiyorlardı, bu yüzden dört Arap başkentini ele geçirmekle övündüler. Şimdi İsrail'in tepkisinden korkuyorlar ve bu yüzden müzakere istiyorlar. Aynı zamanda Hizbullah'ın silahlarını elinde tutmasını istiyorlar. Zira İsrail saldırısı çok sıkıntılı olursa ihtiyaç duyabilirler. Onların korkusu bu ama bizim korkumuz devletin ve ulusun tamamen çökmesi. Bu nedenle Lübnan hükümeti halen ateşkes istiyor ve orduyu güneye göndermek için acele ediyor. Hizbullah ise gözlerini İran'la çatışmanın kaderine dikmiş gibi davranıyor.
Arapların tamamı Gazze Şeridi'nden sonra Lübnan'a yardım sağlanması konusunda hemfikir ve hepsi Gazze Şeridi'ndeki savaşın ertesi günü bir Filistin devletinin kurulması gerektiğini söylüyor. Hepsi ateşkes ve uluslararası kararların uygulanması çağrısında Lübnanlıların yanında. Hizbullah ve İranlıların Lübnan'ı çıkarlarına ya da ihtiraslarına bağımlı kılmaktan vazgeçmeleri için bir fırsat olduğu görülüyor. Araplar 2006'da Lübnan'ın başına gelen tehlikelerin farkındaydı ve bu durum onları yardım sağlamaktan ve yardımdan sonra yeniden inşa etmekten alıkoymadı. Onlar yıkımın üstesinden gelmek için ellerinden geleni yaparken, Hizbullah ‘ilahi zaferi’ kutluyor ve Lübnan'ın yardımına koşanlara ihanet ediyordu. Hizbullah'ın ilahi zaferi, yeniden inşa hükümetini bozmaya çalışmak, suikastlara devam etmek, Beyrut'u işgal etmek, yeni cumhurbaşkanının seçilmesini geciktirmek ve Nahr el-Barid Mülteci Kampı’ndaki isyanı desteklemekten ibaretti.
Lübnan'da Araplar bu kez, yardım ve ateşkesin ardından, 2006'da olduğu gibi, yerinden edilmiş bir milyon insanın evlerine ve köylerine dönmesine yardımcı olabilir ve trajedinin tekrarlanmamasını sağlayabilir. 2006'da Lübnan'a İsrailliler saldırmadı, Hizbullah saldırdı. Bu saldırı ikinci ve üçüncü kez gerçekleşerek 2023 destek savaşına yol açtı. Araplar 2006 yılında 1701 sayılı kararı geçirerek, yeniden inşa ederek ve hatta siyasi sistemi yeniden kurarak çok yardımcı oldular. Bu kez durum daha zor, çünkü Amerikalılar bir milyondan fazla Lübnanlının ölümü pahasına da olsa Hizbullah'ı ortadan kaldırmaya çalışan İsrail'in yanında yer alıyor. Tıpkı Hamas'ı vurmak için bir yıl süren savaşın 50 bin kişinin ölümüne neden olması gibi… Şu anda Lübnan'a yardım eli uzatan Arap kardeşlerimiz, Fransa'nın ateşkes isteme konusunda neredeyse tek başına olduğunu ve çökmekte olan siyasi sistemi restore etme konusunda Araplarla birlikte neredeyse yalnız olduğunu biliyor.
Lübnanlılardan önce Arapların yıllardır arzusu İran'ın İsrail'e değil komşularına zarar veren büyük macerasından vazgeçmesiydi. Ancak İran bunu yapmadı ve Ortadoğu'daki ganimetlerine Yemen'i de ekledi. Doğrudan savaş tehdidi karşısında İran politikalarını gözden geçirip Arap komşularının (Lübnan, Suriye ve Yemen) yaralarını sarmasına olanak tanıyacak mı? Bu, İran Dışişleri Bakanı'nın Körfez ülkeleri ve Mısır'a yaptığı ziyaretlerde duymuş olabileceği bir olasılık ve ancak o zaman krizin fırsata dönüştüğü söylenebilir!