Muhatabım Londra Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve çetesine derinden düşman olan, Filistin halkının trajedisine sempati duyan, konuyla ilgili yayınlanmış birçok makalesi ve çalışması bulunan bir Yahudi.
Bana şunu sordu: “Lübnan'daki bu savaş neden yaşanıyor?” Ben de ona, bunun benim ülkemin toprakları üzerinde, özellikle de bir yanda ABD ve İsrail ile diğer yanda kolu Hizbullah aracılığıyla İran arasında dönen başkalarının savaşı olduğunu söyledim. Sorusunu tekrarladı ve ekledi: “Ülkeniz medyasında boş ve tekrarlanan sözleri bırakıp bilimsel mantıkla cevap vermenizi istiyorum.” Dedim ki: “Bunlar boş sözler değil, Hizbullah İsrail ve onun arkasındaki ABD ile mücadele ediyor. Lübnan da Hizbullah’ın hareket arenasıdır ve bu nedenle bu küçük ülke, bugün çatışmanın bedelini yıkım ve ölümle ödüyor.” Profesör sert bir ses tonuyla ve biraz alaycı bir tavırla şunları söyledi: “Hizbullah, 1982'de İsrail Lübnan'ı işgal edip Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) oradan çıkardığında var mıydı? İsrail'e karşı olan Arap milliyetçiliği sloganlarıyla Arap dünyasını kasıp kavuran Nasırcı dalgayı hedef almak için Amerikan Deniz Piyadeleri 1958'de Beyrut'taki Khalde Plajı'na çıkarma yaptığında FKÖ orada mıydı?”
Muhatabım, Lübnan'da devam eden savaşın nedeni de dahil olmak üzere Arapların sorununun iki boyutu olduğunu söyleyerek sözlerini sürdürdü. Birincisi, birçok Arap halkının çalınan hakların ancak güç kullanarak geri alınabileceğine dair güçlü inancıdır. Buna gösterdikleri örnek de dünyanın en güçlü ülkesini yenilgiye uğratan Vietnam'daki Vietkong direnişidir. Bu kısır düşünce yaşanan felaketlere yol açtı. İsrail'in sahip olduğu aşırı destek, güç ve teknolojik ilerleme nedeniyle İsrail ile askeri bir çatışmanın kaçınılmaz olarak İsrail lehine sonuçlanacağını unutuyor ya da görmezden geliyor. Bu düşünce, Vietkong'un Vietnam'da Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) karşı kazandığı zaferin, askeri üstünlükten ziyade gençlerinin tabutlarla ya da fiziksel ve psikolojik hastalıklar ve engellerle döndüğünü gören Amerikan toplumunda meydana gelen bir ayaklanma ve sivil itaatsizliğin sonucu olduğunu unutuyor veya görmezden geliyor. Ancak en önemlisi, Soğuk Savaş'ı sona erdiren ve Henry Kissinger'ın o dönemde tasarladığı Çin ve Sovyetler Birliği ile yakınlaşmayı sağlayan tarihi dönüm noktasıydı. Muhatabımın Arapların sorununun işaret ettiği ikinci boyutuna gelince; İsrail'in kendini beğenmişliği, ırkçı kibri, Filistin halkının davasını kimliğini ve onurunu koruyan bir devlet kurmak yerine, Filistinlileri sürme, yerinden etme ve korkutma yoluyla sona erdirmek için kullandığı aşırı güçtür.
Muhatabım kütüphanesinden bir kitap aldı ve şöyle dedi: “Yahudi düşünür Moşe Menuhin'in yazdığı ‘Çağımızda Yahudiliğin Çöküşü’ başlıklı bu kitabı mutlaka okumalısınız. Kitap özetle, İsrail’in vatandaşları farklı ve çoğunlukla karşıt ırk ve kökenlerden oluşan, savaş durumu dışında onları bir arada tutacak hiçbir şeyin olmadığı bir devlet olduğunu söylüyor. 7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı öncesinde sivil itaatsizlik ve devlet idarelerini engelleme noktasına varan İsrail toplumundaki bölünmüşlüğün boyutunu tüm dünya gördü. Ardından Hamas'ın macerası geldi, neden olduklarının yanı sıra toplumun yeniden birleşmesine, ahlaki değerleri ve yıkıcı ırkçı fikirleriyle sapkın bir liderliğin arkasında birleşmesine yol açtı.” Ondan ne demek istediğini açıklamasını istedim ve o da İsrail ile normalleşme karşıtı Arap halklarının yozlaşmış katı liderlerin arkasında durmanın, kesinlikle yenilgiyle sonuçlanacak maceralara girişerek meydan okumanın, yalnızca İsrail toplumunun birleşmesine ve katılığının artmasına yol açtığının, Araplar içinse yıkımdan, evsiz kalmaktan ve yoksulluktan başka bir şey üretmediğinin neden farkına varmadıklarını sorarak yanıt verdi.
Bu akademisyenle görüşmemden ayrıldığımda onun söylediklerinin Hasan Nasrallah'ın İsrail'i örümcek ağından daha zayıf olarak tanımlamasından farklı olmadığını fark ettim, aralarındaki tek fark İsrail meselesini ele alma biçimleriydi. Nasrallah, Yahya Sinvar ve onlardan önceki direniş yanlıları, İsrail’deki toplulukları birleştirmekten başka bir şey başaramadılar. İsrail’e karşı olanlar eğer İsrail'in kibrini ve büyüklenmesini sona erdirmek, böylece herkesin barış topraklarında barış içinde yaşamasını istiyorlarsa, tek yapmaları gereken İsrail’e yönelik askeri eylemlerini durdurmaktır. Belki de Netanyahu, Smotrich, Ben Gvir ve benzerlerini korkutan asıl kabus da budur.
“Etnik çeşitlilikteki direniş ekseni”nin sorunu, sadece ABD'nin değil, neredeyse tüm Batılı ülkelerin, hatta Rusya ve Çin'in de İsrail'in yanında olduğuna ikna olmamasıdır. Terörün ortadan kaldırılmasına yönelik uluslararası bir karar var. Dikkat edersek Hamas'ın ya da Hizbullah'ın yanında duran bir Batılı ülke yok, onları destekleyen tek ülkenin kendisi de izole edilmiş durumda. Sri Lanka'daki Tamil Kaplanları’nın başına gelenleri hatırlayalım. Hükümet onlara yönelik saldırılarına başladığında, sanki tüm dünya onun yanındaymış gibi, dünyada hiçbir tarafın Tamillerin yanında durmadığını biliyordu. Bitirilen Tamil Kaplanları böyle ortadan kaldırıldı.
Kınama ve tehditlerin hiçbir faydası yok ve İsrail bir testere gibi Hamas liderleri ile Hizbullah liderlerini avlıyor. Güney Lübnan'daki Nebatiye şehri hakkında BBC'de yayınlanan bir haber, 85 binden fazla insanın yaşadığı ve Osmanlı döneminden kalma tarihi çarşısıyla övünen Nebatiye’nin nasıl enkazdan oluşan hayalet bir şehre dönüştüğünü anlatıyor.
Terörün bitirilmesi konusunda bir ittifak var ve bölge çok büyük projelere yöneliyor (ve dünya, daha fazla beklemeyecek, etkili olduğu sürece teröre göz yummayacaktır). Projeler arasında Kuşak ve Yol Projesi (Çin), Hindistan-Avrupa Koridoru Projesi'nin yanı sıra gaz ve petrol koridorları ile Gazze Denizi ve Lübnan Denizi'ndeki petrol rezervleri yer alıyor. 75 yıl terörle dolu savaşları deneyimlediniz, şimdi barış dolu yılları deneyimlemeye ne dersiniz?