Max Manwaring, ABD'nin Virginia eyaletindeki ABD Savaş Koleji'nin Stratejik Araştırmalar Bölümü'nde öğretim görevlisiydi ve savunma ile stratejik planlama konularında çok sayıda kitabı bulunmaktadır. ABD Ulusal Güvenlik Servisi ve Merkezi İstihbarat Teşkilatı onun uzmanlığına başvururlardı. Kitapları bugüne kadar IDF'de (İsrail ordusu) okutuluyor ve sadece elit subayların katıldığı konferanslar vermesi için davet ediliyor.
Manwaring, 1 Aralık 2018'de İsrail'de bir grup İsrailli subay ile NATO'dan subayların katıldığı bir konferans vermişti ve bu konferansın içeriği sızdırılmış ve yayınlanmıştı. Sayın Manwaring, konvansiyonel savaşın geçmişte kaldığını, yeni savaş türünün, düşmanın askeri yapısını veya savaş kabiliyetlerini yok etmekten ziyade “dikkatlice düşünülmüş ve organize edilmiş bir plan dahilinde, azimle ve durmadan düşmanı yıpratmak ve yavaş yavaş tüketmek” için çalışan “dördüncü nesil” savaş olduğunu söylüyor. Bunun anlamının, şehirlerin kademeli olarak yok edilmesi, düşman devletin şaşkın sürülere dönüşen vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını karşılama gücünün felç edilmesi olduğunu, bundan sonra düşmanı zapt etme ve askeri yenilgiye uğratma sürecinin minimum kayıplar ile birlikte kolaylaştığını açıklıyor. Manwaring, “dördüncü nesil” savaşın yavaş olmasının nedeni ile ilgili olarak da, operasyonun düşman devletin tüm güç ve kapasitesini hedef alarak onu etkisiz hale getirip yeniden canlanma ihtimalini engellediğini, böylece umutsuzluğun yayıldığını, kaosun hakim olduğunu ve toplum yapısının çöktüğünü söylüyor. Konuşmacı, hedefe odaklanmanın esas olduğunu, çocuklara, kadınlara ve yaşlılara ait acı verici ve sert sahnelerden etkilenmemek için komutanlığın unsurlarını motive etmesi gerektiğini söyleyerek konferansını tamamlıyor.
Bu konferans sosyal medya platformlarında yayıldı ve birçok kişi Manwaring'in “dördüncü nesil” savaş tezini Lübnan'da birbirini takip eden krizlerle ilişkilendirdi. Bu krizlerden bazıları şunlar; yargıyı aksatmak, güvenlik güçlerinin prestijini sarsmak, ordunun gücünü sorgulamak, kanun, tüzük ve teamüllerden sapmak, kurumları aksatmak, kavga ve tartışmalar çıkarmak, karar alma merkezlerini boşaltmak. Son olarak da İsrail'in Hizbullah’ın lider kadrosunu hızla tasfiye ettiği ve uzun süredir övündüğü caydırıcılık söylemini bitirdiği savaş. Bu savaş sonucunda düşman İsrail, ordu sözcüsünün açıklamaları ile Lübnanlıların dinlediği ve talimatlarını uyguladığı tek karar sahibi oldu.
Ancak tam anlamıyla komplocu “dördüncü nesil” savaş teorisi Lübnan'da yaşananlar ve yaşanmakta olanlar için geçerli değil. Her ne kadar küçük ülke, yapısı çökmüş ve yalnızca kalıntıları kalmış bir yarı cumhuriyete dönüşmüş olsa da, bu, Manwaring'in “dördüncü nesil” savaş dediği türden bir savaş yürüten bir düşmanın işi değil. Eski cumhurbaşkanı Mişel Avn ve damadı Cibran Basil'in yıkıcı ve engelleyici politikası, bir “yavaş yıpratma” savaşında düşman tarafından tasarlanmamıştı. Aksine Mişel Avn'ın düşüncelerinin, kişisel iktidar hırsının ve anavatan pahasına da olsa koltuğunu damadına miras bırakma arzusunun ürünüydü. Ayrıca bir cumhurbaşkanının seçilmesini engellemede İsrail’in hiçbir rolü yoktur; aksine bu tamamen Lübnanlı bir eylemdir. Aynı şekilde bankacılık krizinin ve insanların birikimlerine el konulmasının temelini oluşturan hırsızlık, yolsuzluk ve ülkenin zenginliklerinin yağmalanması da İsrailliler tarafından değil, Lübnanlılar ve bu toprakların evlatları tarafından işlenen suçlardır. Herkes, Lübnan’ın son olarak nasıl bir dış gücün talimatıyla Hizbullah aracılığıyla arkasında yıkım, ölüm ve trajediler bırakan İsrail ile bir savaşa karıştığını da biliyor.
Ancak pek çok ülkenin, akademisyenin, araştırma merkezinin ve düşünce kuruluşunun hayret ve hayranlığını uyandıran husus, Lübnan denilen bu oluşumun, parçalanmış bir yapı biçiminde de olsa esasen nasıl var olabildiğidir. Bu ülke tarih boyunca ve elbette son 50 yılda savaşlara, orduların işgaline, katliamlara, yıkımlara ve yerinden etmelere sahne oldu. Her savaşta Lübnanlılar, savaş bittikten sonra yeniden nefes almaya başlayıp, devletin yardımı veya desteği olmadan, yeniden inşa ettiler, çözümler türettiler, fikirler ürettiler ve bireysel girişimlerle işlerini genişlettiler. Bu devletin rolünden vazgeçip kendine güvenme hali, Lübnan’ın devamlılığının nedenlerinden biri olabilir. Ölümünden önce Lübnan'da The Guardian gazetesinin muhabiri olarak çalışan ve Ayn el-Merisse sokaklarında yaşayan tanınmış İngiliz yazar ve gazeteci David Hirst bir keresinde bana şöyle demişti: “Ülkelerin siyasi karşılaştırması Lübnan'ı kapsayamaz; çünkü o benzersiz bir örnek. Tedavisi mümkün olmayan ama aynı zamanda hayat çarkını da durdurmayan akut bir hastalık durumu.” Buradan Lübnan'ın yavaş yıpratma teorisine dirençli olduğu sonucunu çıkarıyoruz. Ama önemli olan Hizbullah'ın “dördüncü nesil” savaşlar gerçeğini ve buna hazırlıklı olmadığını anlamasıdır. Eylemlerine arka plan olarak kullandığı Lübnan’ın, İsrail için gece gündüz hedeflerini seçtiği, askeri makinesinin kurbanları ve biriken sayısını umursamadan yok ettiği bir ekrana dönüştüğünü fark etmesidir. Hizbullah, İran Parlamentosu Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf'ın pazartesi günü İran'ın 1701 sayılı kararın uygulanmasına yardım etmeye hazır olduğuna ilişkin açıklamasından yararlanmalı ve o da bu kararı açıkça kabul etmeli. Parçalanmış Lübnan devletinin yapması gerekense, bu onayı iç siyasi denge yoluyla iyi yönetebilmektir. Lübnan Devleti'nin bölgesel ve uluslararası himayeye ihtiyacı var. Hizbullah da şu ana kadar elde ettiği “zaferler” ile yetinmeli ve savaşın “süresini” kısaltılmalı. Hizbullah’ın devlete dönmekten ve bir “direniş” gücü olarak “işgalciyi” Lübnan’a çekmeyi bırakmaktan başka seçeneği yok. Çünkü İsrail “dördüncü nesil” savaşı Gazze'de, Lübnan'da ve Hizbullah’ın çöken çevresinde denedi. Hizbullah’ın ise böyle bir savaş yürütme kabiliyeti yok ve karşı koymak için gerekli yeteneklere sahip değil, hatta orta ve uzun vadede bu savaşı sürdürme kapasitesi de yok. Konuşmanın kolay ama uygulamanın ve itiraf etmenin zor olduğunun farkındayım. Ama durmaları gerekiyor. Lübnan yoğun bakımda ve her zamanki gibi uyanıp ayağa kalkacaktır, ne var ki bu maalesef zaman alacaktır.