Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan sahnesinin okunmasındaki farklılıklar

İngiltere'nin eski Sudan Büyükelçisi Sir William Patey, birkaç gün önce Londra'da LBC radyosunda katıldığı bir programda Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) yönelik kapsamlı bir saldırı başlatarak pek çok kişiyi şaşırttı. Cinayet, tecavüz ve savaş suçları da dahil olmak üzere HDK tarafından işlenen ağır ihlallere işaret ederek, bu güçlerin yenilmesi gerektiğini, aksi takdirde Sudan'ın korkunç bir kaderle karşı karşıya kalacağını belirtti. Büyükelçi uluslararası toplumu net bir duruş sergilemeye ve bir taraf seçmeye çağırarak şunları söyledi: “Bence ilk aşamada Sudan'da bir tür istikrar sağlamak için Sudan ordusunun yanında yer almalıyız. Daha sonra da sivil yönetim konusuna geçmeliyiz”.

Büyükelçi Patey elbette İngiliz hükümetinin resmi pozisyonunu ifade etmiyordu; kişisel kapasitesi ve deneyimlerine dayanan durum bilgisiyle konuşuyordu. Ancak Patey'in görüşü münferit bir ses olmayıp, HDK tarafından işlenen korkunç ihlallerin her yerde ortaya çıktığı ve Patey'in bahsettiği tabloyu güçlendiren 19 aylık savaşın ardından birçok tarafın tutumundaki değişikliği yansıtıyor olabilir.

İngiliz hükümeti, sivilleri koruma bayrağı altında ‘uluslararası’ mavi bereli Afrikalı birliklerin gönderilmesine yönelik bir kararın kabul edilmesi için geçen hafta Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde başarısızlıkla sonuçlanan ilk taslağın ifadesini değiştirdi. İstişarelerin ardından hafta ortasında BM Güvenlik Konseyi'ne sunduğu yeni karar taslağında, ifadelerde birçok değişiklik yaptı. Hartum, Darfur ve El Cezire eyaletlerinde olduğu gibi etnik motivasyonlu cinayetler, cinsel şiddet, geçim kaynaklarının ve evlerin yıkılması ve yağmalanması da dahil olmak üzere HDK tarafından işlenen ihlal, uygulama ve zulümlerin güçlü bir şekilde kınanmasıyla başladı.

Geçtiğimiz günlerde Port Sudan'ı ziyaret eden ve ABD Dışişleri Bakanlığı açıklamasında belirtildiği üzere Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı sıfatıyla Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile görüşen ABD elçisi Tom Perriello, farklı bir tonda konuşmaya başladı. Afrikalı-uluslararası güçlerin konuşlandırılması fikrine sıcak baktıktan sonra hükümet yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde yeni bir öneri benimsedi. Onlarla güvenli koridorların açılması, sükûnet dönemleri ve insani yardım akışını sağlamak için çatışmaların kısa süreli ‘yerel’ olarak durdurulması etrafında dönen bir öneriyi tartıştığını söyledi.

Perriello'nun Port Sudan'daki temasları sırasında hükümetin müzakere ve ateşkes koşullarına ilişkin net bir tutum sergilediğine şüphe yok. Burhan önceki gün yaptığı bir konuşmada, ‘dengelerin değişeceğini, savaşın sona ereceğini ve Sudan halkının yakın bir zaferle sevineceğini’ yineledi. Diyalog konusunda ise milisler vatandaşların evlerini ve tüm bölgeleri terk edene, el-Faşir kuşatması kaldırılana ve onlar (HDK) belirli bölgelerde toplanana kadar müzakere masasına dönülmeyeceğini ya da ateşkes olmayacağını ifade etti.

Sahadaki gelişmeler ve özellikle El Cezire eyaletindeki olaylar ve güvenli köylere yapılan saldırılar ile halkın terörize edilmesi ve yerinden edilmesinden sonra vatandaşları hedef alan ihlal ve suçların artması karşısında, HDK'nin uygulamalarına yönelik kınamaların yoğunluğu, ABD Dışişleri Bakanlığı açıklamalarında ve Avrupa Birliği (AB) ve diğer ülkelerdeki yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda dikkat çekici hale geldi. Ayrıca ordunun devletin dayandığı kurumlardan biri olduğu ve HDK ile eşit muamele göremeyeceği yönünde atıflar da yapıldı. Örneğin Almanya, iki gün önce Sudan'daki büyükelçiliğinin maslahatgüzarı aracılığıyla, milislerin ülkede yol açtığı yıkım ve sivillere karşı işlediği zulüm ve ihlaller nedeniyle orduyu HDK ile bir tutmadığını açıkladı ve hesap vermesi çağrısında bulundu.

Bütün bunlar Afrika kuvvetleri gönderme fikrinin tamamen ortadan kalktığı anlamına mı geliyor?

Şimdilik bu çabalar, özellikle Rusya'nın bu hafta BM Güvenlik Konseyi'ndeki vetosunun ardından ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in ateşkes anlaşması olmadığı için koşulların askerlerin konuşlandırılması için uygun olmadığını vurgulayan raporu göz önüne alındığında durabilir. Diğer yandan Afrika'nın kendi pozisyonu da birleşik değil. Zira birçok ülke, Afrika Birliği'nin (AfB) Sudan konusunda kurduğu üst düzey komitenin başkanı Muhammed bin Şambas'ın imkânsız olduğunu söylediği ve krizin müzakereler yoluyla sona erdirilebileceğine işaret ettiği bu fikri desteklemiyor.

Ancak siyaset her zaman gelişmelere ve çıkar hesaplarına tabi olduğundan, yaygın ihlallerin devam etmesi halinde bazı taraflar bu fikri yeniden gündeme getirebilir. Tabi ki bu hızlı bir şekilde gerçekleşmeyecektir. Çünkü etkili küresel başkentlerdeki karar alma çarkı, Noel tatili ve yılsonu ile yavaşlayacak ve yeni Trump yönetiminin 20 Ocak'ta göreve başlamasını bekleyecektir.

Şimdilik odak noktası, ABD’nin Sudan elçisinin de söylediği gibi, sakin dönemler ve çatışmaların kısa süreli ‘yerel’ olarak durdurulması da dahil olmak üzere insani yardım akışını kolaylaştıracak mekanizmaların görüşülmesi konusuna kayacak. Müzakereler konusu, sahada ne olacağına ve Burhan'ın dediği gibi savaşın ‘sona erip ermeyeceğine’ bağlı olmaya devam ediyor.