Konuştuğum deneyimli siyasetçi, ABD'nin Husi mevzilerine düzenlediği son saldırıların, Donald Trump yönetiminin İran'a nükleer programıyla ilgili kritik an öncesinde verdiği son mesaj olabileceğini söyledi. İran Dini Lideri’nin “nükleer programı durdurma ve bilhassa maruz kaldıklarından sonra bölgedeki kollarını yönlendirmekten vazgeçme” yönünde büyük ve acı verici bir karar almakta acele etmemesi halinde, bölgenin büyük bir krize doğru sürüklenebileceği yönünde görüş bildirdi.
Trump'ın İran liderliğine gönderdiği mektup bana bu yüzyılın başlarında ABD ile Libya arasında yaşananları hatırlattı. Muammer Kaddafi, Dışişleri Bakanı Abdurrahman Şalkam'dan, dostu Cezayir Devlet Başkanı Abdulaziz Buteflika'yı, Washington ile Trablus arasındaki ilişkileri iyileştirmek için Başkan George W. Bush nezdinde girişimde bulunmaya ikna etmesini istedi. Buteflika kabul etti, konuyu gündeme getirdi ve Şalkam'a Amerikan tarafı ile görüşmesinde duyduklarını şöyle nakletti: “Ya kitle imha silahlarınızı etkisiz hale getirirsiniz ya da o (Bush) her şeyi tartışmasız yok eder.” Şalkam, bu ifadeyi Kaddafi'ye ilettiğinde; “Sen korkak ve yüreksizsin” yanıtını verdi.
Sonra Kaddafi hesaplarını gözden geçirdi ve sonunda ABD ile çatışmaya girmek yerine rejimini kurtarmayı tercih etti. Bir gün Seyfülislam Kaddafi, İngiliz istihbarat merkezinin santralini arayarak, “Ben Muammer Kaddafi'nin oğlu Seyfülislam'ım ve sizinle kitle imha silahları konusunda konuşmak istiyorum” diyen bir sesli mesaj bıraktı. Kendisine bir görüşme tarihi verildiğinde, karşılığında ilişkilerin iyileştirilmesini istediğini söyledi. Libya daha sonra santrifüjleri söküp bir kısmını Amerikalılara teslim etti. Kolları gibi olan örgütler ve gruplar ile daha önceki bağlarını kopardı.
İran ne rejimi ne de karar mekanizması ile Libya'ya benziyor. İnsani, askeri ve ekonomik kapasitesi ile bölgenin önemli bir ülkesi, gelgelelim Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden bu yana gerçeklik anına yaklaşıyor. Onlarca yıldır ABD askeri makinesi ile doğrudan çatışmaya girmekten kaçındı, kolları aracılığıyla bölgedeki ABD nüfuzunu zayıflatmayı tercih etti. Ancak ya Libya'nın karşı karşıya kaldığı duruma benzer durumla, yani rejimin güvenliği ile sonuçları neredeyse kesin olan bir çatışma arasında tercih yapmak zorunda kalırsa ne yapacak?
Siyasetçiler ve analistler, İran'ın Humeyni devriminin zaferinden ya da en azından Saddam Hüseyin rejimiyle uzun süren savaşın sona ermesinden bu yana en zor durumla karşı karşıya olduğunu söylüyor. Trump, Oval Ofis'e döndüğünden beri “küresel köy” sakinlerinin günlük gündemini belirliyor. Dünyayı tweet'lerle, kısa cümlelerle yönetiyor. Ticaret savaşlarından, gümrük tarifeleri, yaptırımlar, haritaları ve güç dengelerini değiştirme tehditlerine kadar, yıkılması imkânsız sanılan kuralları yıkıyor.
Siyasetçi, İran'ın üzerinde durmaktan kaçamayacağı acı sahnelerden bahsetti. Hamas Aksa Tufanı operasyonunu düzenledi ve bunun sonucunda Gazze halkı olağanüstü fedakarlıklarda bulundu. Ancak Gazze şu an harap durumda ve Hamas'ın silahı konusu masada. Hamas'ın silahsızlandırılması şu anda pek mümkün görünmüyorsa da uluslararası irade, yeniden inşa yapılacaksa Hamas’ın İsrail ile askeri çatışmanın uzun yıllar dışında kalmasından başka bir şeye razı olmayacaktır. Rehine ve tutuklu değişim sürecinin sona ermesinin ardından Hamas'ın Gazze Şeridi'nde daha az rol üstlenmeyi kabul ettiği açık.
Siyasetçi, İran'ın Hamas'a cömertçe destek verdiğine ancak onu kurtaramadığına dikkat çekti. Hizbullah'ın “destek cephesi” açtığını ancak Gazze'deki savaşın gidişatını değiştiremediğini, Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ı kaybettiğini ve bu kaybı telafi edemeyecek gibi göründüğünü söyledi. İlave olarak, silahının kaderinin -sadece uluslararası ve bölgesel istekle değil- aynı zamanda geniş çaplı bir iç istekle de masada olduğunu belirtti. İran, Hizbullah'ı kurtaramadığı gibi Suriye'deki askeri varlığını da kurtaramadı. Müttefiki Beşşar Esed rejiminin çöküşünü engelleyemedi ve Rusya da böyle bir rol üstlenmeye gönüllü olmadı.
Siyasetçi, yukarıdakilere Tahran için iki “acı sahne” daha ekledi. Birincisi, İsrail ile doğrudan karşılıklı saldırıları sürdürememesi, Gazze ve Lübnan'daki savaşların ortaya çıkardığı İsrail ordusunun askeri ve teknolojik üstünlüğü ve bu üstünlüğün, İsrail ordusuna yakın ve uzak ülkelerin hava sahasını ihlal etme olanağı tanımasıdır. İkincisi, Kasım Süleymani'nin öldürülmesi emrini veren kişinin, İran'ın rejimi için nükleer bomba adındaki “sigorta poliçesine” güvenmesini engellemek için her türlü yolu kullanacağına söz vermesidir.
Bölgede yeni bir dengenin ortaya çıktığını ve İran'ın Suriye, Lübnan veya Gazze'de olsun olayların seyrini değiştiremediğini belirtti. İran'ın Suriye'deki nüfuzunun gerilemesine Türkiye'nin nüfuzunun artmasının eşlik ettiğine ve bunun Tahran için durumu daha da zorlaştırdığına dikkati çekti. Trump, İran'a yönelik “azami baskı” uygulamasına geri döndü. Bölgedeki savaşların sonucu kendi baskılarına hizmet ediyor. ABD'nin Husi mevzilerine yönelik son hava saldırıları, İran'ın bölgede birbirini takip eden ve kendisi için acı olan sahnelerden gerçekçi sonuçlar çıkarması yönünde bir çağrı gibi.
Kasım Süleymani bir zamanlar ülkesi için bölgesel bir savunma hattı çizmişti. Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'de atılımlar gerçekleştirmişti. Suriye'nin “direniş ekseni” ile bağlantısının kesilmesi, Süleymani yolunu kesti ve inşa ettiği savunma hattını parçaladı.
Bölgede olaylar hızla ilerliyor. Yeni dengeler, yeni boyutlar, yeni roller oluşuyor. Trump ABD'si bölgede belirleyici bir role sahip. Rusya, Ukrayna'da alacağı hediyeyi büyütmekle ilgileniyor. İran Dini Lideri’nin nükleer meselede iyi hal belgesi alma, direniş ekseni ile vekil kollar politikasını yeniden inşa etmekten kaçınma konusunda alması gereken zor bir karar var. Karar anı gittikçe yaklaşıyor.