ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus, 10 Temmuz 1982'de doğduğunda tablo şöyleydi: General Ariel Şaron'un tankları Beyrut'u dört bir yandan kuşatıyor, uçakları ise şehri acımasızca vuruyordu. Şehrin generalinin adı, davasının tüm halesi ve kefiyesinin taşıdığı sembolizm ile Yaser Arafat'tı. Arafat etrafındaki dar halkayı toplamış ve altı ay boyunca savaşmaya hazır olun, sonra bakarız demişti. Bu anlatı, katılımcılardan biri olan Hani el-Hasan'a ait.
O günlerde Lübnan Başbakanı Şefik el-Vezzan, Kral Fahd bin Abdulaziz'i aramış, Kral da İsrail tarafından kuşatılan ilk Arap başkenti için bir damla su ve bir elektrik akımı sağlanmasını istemek için Başkan Ronald Reagan’ı aramıştı. Hizbullah henüz doğmamıştı ve İsrail'in vahşi işgalinin bir yankısı olarak daha sonra İran'ın girişimi ve Suriye'nin kolaylaştırıcı rolüyle doğacaktı.
O günlerde Suriye Cumhurbaşkanı'nın adı Hafız Esed'di. Şimdi ise tablo farklı. Babası Hafız Esed'in varisi Beşşar Esed, Rusya'da “insani” nedenlerle sığınmacı olarak bulunuyor. Halk Sarayı'nda Esed ailesinin oturduğu koltukta Ahmed eş-Şara isimli bir kişi oturuyor.
O günlerde şehir, seçeneklerinin zor ve acı verici olduğunu anlamıştı: Ya Şaron'un uçaklarını ve ateşini ya da Lübnan kökenli Amerikalı temsilci Filip Habib'in tavsiyelerini kabul etmeliydi. Oyun belliydi. Şehir inat ettikçe uçaklar dönüp şehri cezalandırıyor ve Amerikan temsilcisinin şartlarını kabul etmeye zorluyordu. İlk önce şehirde Stalingrad ve Hanoi'den bahseden sesler yükseldi. Ancak ateş seli ve bozulan güç dengesi, Arafat ve FKÖ güçlerine gemiyle ayrılma yolunu seçmekten başka seçenek bırakmadı. Böylece dava yeni sürgününe doğru yelken açtı.
Ortagus'un doğumundan Lübnan'a yaptığı son ziyarete kadar dünya çok değişti. Sovyetler Birliği denen imparatorluk tarihin müzesinde, Doğu Avrupa ülkeleri Stalin'in mirasına ihanet etti ve dünya ABD adlı tek bir süper gücün eline düştü.
Doğum ile ziyaret arasında Usame bin Ladin 11 Eylül 2001 saldırılarını düzenledi, Bağdat'ta Saddam Hüseyin'in heykeli devrildi ve bölgede İran’ın nüfuzu arttı. Yaklaşık yirmi yıl sonra, Şam'da Hafız Esed'in heykeli devrildi, aralarında Aksa Tufanı’na önderlik eden Yahya Sinvar’ın da olduğu Hamas liderleri suikasta uğradı, Hasan Nasrallah ile birçok yoldaşı suikasta uğradı.
Ortagus'un son ziyaretinde uçağı Beyrut Havaalanı’na indiğinde dünya şu şekildeydi: Beyaz Saray Generali Donald Trump, sonucunu en deneyimli uzmanların bile tahmin edemeyeceği bir ticaret savaşı başlattı. Panik içindeki Avrupa, ABD'nin müttefiklerinin aleyhine dönmesini eleştiriyor. Çin, mücadelenin büyüklüğünü hissediyor. Küçük ülkeler artan emtia fiyatlarına, yoksulluk oranlarına ve büyük çalkantılara hazırlanıyor.
Vladimir Putin, Ukrayna zaferini açıkça görülen Amerikan dostluğuyla kutlamak için gereken koşulları yerine getirirken, ABD uçakları, Kızıldeniz'de seyrüseferi tehdit eden, ABD jandarmasının deniz yollarını İranlı grupların ve cephaneliklerinin eline bırakacağı yanılsamasına kapılan Husilerin füze sığınaklarını ve tünellerini vuruyordu.
İran'ın vekillerini kurtaramadığı bir dönemde Tahran, Trump'ın mektubuna cevap vermek zorunda kaldı. İş sadece nükleer rüyayı bitirmeyi kabul etmekle sınırlı değil, bilakis, dört haritada savaş ve barışın anahtarlarını elinde bulundurduğunu iddia eden büyük bir yerel devlet hayalinden vazgeçmeyi gerektiriyor. Trump, İran'ın bölgenin işlerini ve endişelerini düzenlemenin bir Amerikan misyonu olduğunu, kendisini “yerel süper güç” olarak görme yanılsamasına kapılmaya hakkı olmadığını kabul etmediği takdirde, ciddi sonuçlarla karşılaşacağı tehdidinde bulundu.
Ortagus'un uçağı Beyrut'a indiğinde, Binyamin Netanyahu'ya bağlı güçler Gazze'yi parçalamaya devam ediyordu. Aman Allah’ım! İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana hiçbir halk Gazze halkı kadar acı çekmedi. Evler harabeye dönmüş. Çadırlar her an yanmakla tehdit ediliyor. Her yer geçici ikametgâh. Tahliye emirleri birbirini takip ediyor. Hamas, kalan rehineleri elinde tutuyor, ancak Netanyahu tüm Gazze'yi rehin aldı, kan, yıkım ve çıkmaz bir sokağa sürükledi. Tablo çok acı. Yapılacak takas anlaşmaları sonucunda serbest bırakılacak Filistinli tutukluların sayısı, Netanyahu'nun Gazze halkı için kazdığı mezar sayısından çok daha az. İsrail, Gazze toprakları üzerinde ateş ve kanla bir güvenlik kuşağı oluşturuyor. Sınırlarına komşu Lübnan köylerini yok ederek benzer bir kuşak oluşturuyor. Benzer bir kuşağın Suriye toprakları içinde de olmasını talep ediyor. Türkiye'yi, kendisine yakın bir yerde konumlanmayı hayal etmekten kaçınması konusunda uyarmaktan çekinmiyor.
Joseph Avn’ın görevi ne kadar zor! Nevvaf Selam'ın görevi ne kadar zor! Nebih Berri'ye sorulan sorular ne kadar sert! Üç başkan, aralara ve ateşkeslere rağmen Gazze'de savaşın yeniden başlamasının ne anlama geldiğini biliyor. Trump'ın Netanyahu'ya verdiği yetkinin kapsamını da biliyorlar. Bu kez, işlerin yanık yaralara basit bir pansuman yapmanın ötesine geçtiğini biliyorlar. İsrail'in, sınırları yakınında tehlike olarak adlandırdığı şeylerin büyümesine artık izin vermeyeceği tehdidinin anlamını biliyorlar. Amerikan ve İsrail talebi açık ve net; sadece silahlı grupları ateşkese ikna etmek değil, silah depolarını da onların elinden almak. Beklemenin en iyi tavsiye olmadığını, günlerin daha da kötüsünü getireceğini biliyorlar.
Lübnanlılar Amerikalı ziyaretçiyle meşgul. Sunucu, konuşmacı ve analist olarak onun geçmişini araştırıyorlar. Yetkililer, güzel ziyaretçinin çıkarımlarının Lübnan'daki durumun kaderini etkileyeceğini biliyorlar. Onun kesin taleplerinin, süs olarak taktığı Davut Yıldızı'ndan çok daha tehlikeli olduğunun farkındalar. Lübnan, savaşın geri dönmesini göze alamaz. Hizbullah'ın, özellikle Yemen ve Suriye'de olanlara baktığında savaşa geri dönmesi mümkün değil. İsrail ve ABD, Gazze'yi İsrail ile çatışmanın askeri ayağından çıkarmak için çabalıyor. Aynı zamanda Lübnan ve Suriye'nin de çatışmanın bu ayağından ayrılmaları için baskı yapıyor.
Avn, Berri ve Selam tablonun ne kadar sert ve acımasız, güç dengesizliğinin ne kadar büyük olduğunu biliyorlar. Gazze'de, Lübnan'da, Suriye'de acı dolu seçenekler döneminden geçildiğini biliyorlar. Ortagus doğduğunda, seçimin Şaron'un uçakları ile Filip Habib'in şartları arasında olduğunu hatırlıyorlar. Bugünkü seçimin ise Netanyahu'nun uçakları ile Ortagus'un şartları arasında olduğunu biliyorlar. Hesaplarda yapılacak hataların orada burada felaketlere yol açacağının farkındalar. İsrail’in bugün her zamankinden daha acımasız ve vahşi olduğunu biliyorlar. Dolayısıyla Netanyahu isimli ziyaretçiye Trump'ın ne söyleyeceğini beklemeleri doğal.