Doha’daki ABD-Afganistan görüşmeleri, Afganistan Dışişleri Bakanı ve ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey yetkililer düzeyinde gerçekleşti. Görüşme esnasında taraflar, terör meselelerini, Taliban’ın taahhütlerini, hangilerinin yerine getirildiğini ve özellikle de başta kadınlar olmak üzere insan hakları meseleleri ve ulusal bir birlik hükümeti kurmaya ilişkin Doha Anlaşması’ndaki uygulanmayan siyasi mevzuları görüşüldü.
Toplantıda Taliban, liderlerine uygulanan seyahat kısıtlamalarına son verilmesi ve ülke dışındaki banka hesaplarının dondurulmasına yönelik kararlarda yürütmenin durdurulması çağrısında bulundu. Bununla ilgili olarak Doha Anlaşması’nı denetleyen Büyükelçi Zalmay Halilzad, her iki tarafın da kendi gündemleri olduğunu ancak her iki tarafın da iş birliği yapmak istediğini söylüyor.
İşte Zalmay Halilzad ile gerçekleştirdiğim bir röportaj:
“Küçük kızların okula gitmeleri yaklaşık iki yıldır ve genç kızların üniversitelere gitmeleri ise bir yıldan fazla bir süredir yasaklanmış durumda. Ancak Taliban’a kimse karşı çıkmıyor. Onları kadınların ve erkeklerin eşit olduğuna ikna etmenin bir yolu var mı?” şeklindeki soruma verdiği cevapta Halilzad, Taliban’ın kendi saflarında bu konuda farklı görüşler olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:
“Bildiğim kadarıyla, çoğu Taliban lideri, özellikle de müzakerelerde ve Doha Anlaşması imzalandıktan sonra kadınların eğitim ve çalışma hakkını alenen taahhüt etmişken, kızların okula ve üniversiteye dönmesini istiyor. Ancak radikal bir grup var ki kadınların eğitim hakkının ilkokul seviyesinden bile daha öteye geçmemesi gerektiğini savunuyor. Bilindiği üzere İslam dünyasındaki Müslüman liderlerin büyük bir kısmı, kadınların eğitim hakkını ve erkeklerle eşit haklara sahip olduklarını kabul ediyor. Hiç kimse kadınların hacca gitmelerinin yasak olduğunu ve sadece erkeklerin bunu yapabileceğini ya da kadınların namaz kılmamaları gerektiğini ve sadece erkeklerin kılmaları gerektiğini söyleyemez. Taliban’ın kararı, İslam dünyasının ve hatta kendi liderliğinin çoğunluğunun da onaylamadığı bir karar ancak halen devam ediyor. Bu, Afganistan’ın uluslararası yasalara karşı sorumluluğunu açıkça ihlal etmesi demektir. Eğer Taliban hükümetlerinin meşruiyetinin dünya tarafından tanınmasını istiyorsa, uluslararası yasalara uyması gerek.”
Halilzad, kadın hakları nedeniyle Afganistan’ın uluslararası alanda yalnız kalmaya devam edeceğini ve dünya ile yakınlaşamayacağını vurguluyor.
Daha sonra röportajımda Çin konusuna geçerek “Pentagon Afganistan’da lityum da dahil olmak üzere maden kaynaklarının değerinin bir trilyon dolar olarak tahmin edildiğini açıklamıştı. Tabiki ortada bir Batı-Çin rekabeti var. Sizce kim önde gelecek?” diye sordum. Halilzad soruma şu cevabı verdi:
“Çinliler zaten oradalar ve öndeler. Afganistan’ın kaderini belirleme noktasında ana oyuncular olabilirler. ABD ve ABD şirketleri ise orada ana oyuncu olacak kadar aktif değiller (...) Afganistan Maden Bakanlığı’nın verilerine göre Çinliler anlaşmalar imzaladılar ve madenlerde çalışıyorlar. Ancak ABD hükümetinin Taliban’a uyguladığı yaptırımlar nedeniyle maden sahalarında faaliyet gösteren hiçbir ABD şirketi olmayacak.”
ABD’nin madenlerin tüm avantajlarını ve kârlarını kadın hakları uğruna feda etmeye hazır olup olmadığını sorduğumda “Şu anlık görünen bu” şeklinde cevap verdi. “Önümüzdeki aylarda Moskova’nın orada ekonomik gücünü empoze etmek için çıkarlarını yeniden değerlendireceği söyleniyor. Sizce bu doğru mu?” sorumu ise şöyle yanıtladı:
“Afganistan’da halen ABD kuvvetleri olsaydı, Ukrayna’da yaptıklarımıza misilleme olarak Rusya Taliban’ı güçlü bir şekilde desteklerdi. Bu yüzden geri çekilmenin avantajlarından biri, ABD yönetiminin Ukrayna savaşı sırasında Afganistan’da olabileceklerden kaçınmış olmasıdır. Şimdi Rusya, eylül ayında Taliban ve Rusya’yı kapsayan bir toplantı düzenlemeyi planlıyor. Rusya halen Afganistan’la ilgileniyor ve burada aktif. Ancak bahsettiğiniz şekilde Rusya’nın politikasında bir değişiklik olacağını sanmıyorum. Şimdiye kadar, Ruslar Afganistan’ı olumlu değil, olumsuz nedenlerle kullanıyor.”
Halilzad, “Çin’in Afganistan’da galip geleceğini düşünüyor musunuz?” soruma verdiği yanıtta şunları söyledi:
“Askeri olarak burayı işgal edeceklerini sanmıyorum. Ancak ekonomik anlamda Çin, Afganistan’ın Batı’dan izolasyonu ve Rusya’nın ekonomik konumunun zayıf olup genel olarak gerileyen bir güç olması nedeniyle şu an çok güçlü bir konumda. Bunlar bizi, Çin’in Batı’dan çok daha iyi bir konumda olduğunu söylemeye itiyor.”
Afganistan’daki DEAŞ-Horasan örgütünden ciddi bir tehlike gelip gelmeyeceği sorusuna Halilzad şu cevabı verdi:
“Taliban, El-Kaide’nin hareketlerini sınırladı. Birleşmiş Milletler (BM) bir raporunda bu yıl ya da gelecek yıl için Afganistan’dan El-Kaide kaynaklı bir tehdit görmediğini ve geleceğin Taliban’ın yapacaklarına bağlı olduğunu kaydetti. Doha Anlaşması’na göre kendince sebepleriyle de terörizmle mücadele etmeye kararlılar. Batı ve Taliban’ın ortak düşmanı DEAŞ’tır. Bunun, terörizme karşı aralarında daha geniş bir iş birliğine kapı aralayıp aralamayacağı izlemeye değer.”
“Peki ya Pakistan Talibanı (TTP)?” diye soruyorum. Halilzad “Bu karmaşık bir konu” diyor ve şöyle ekliyor:
“Afganistan’da TTP’nin varlığına dair haberler var. TTP’nin lideri Molla Heybetullah, onlardan Pakistan’a saldırmamalarını ve Afganistan-Pakistan sınırından uzak durmalarını istedi. Burada aslında Pakistan’ın Afganistan Talibanı’nı oluşturduğuna dikkat edilmelidir. Şimdi Pakistan fraksiyonu hükümet ve halkı ile savaşmaya geldi. Afgan Talibanı’na gelince; onların topraklarının hiçbir komşu ülkeye karşı kullanılmamasına bağlı olduklarını düşünüyorum.”
Taliban’ın İran için, özellikle su konusunda, bir baş belası sayılıp sayılmayacağını sorduğumda Halilzad şunları söyledi:
“Su, iki taraf arasında ciddi bir sorun haline geldi. İki ülkede monarşi döneminde imzalanan ve İran’ın Afganistan’dan gelen suyu alma hakkının ne olduğunu açıklayan bir su anlaşması var. Su konusu tüm dünyada çok önemli hale geldi. Anlaşma aynı zamanda, iki tarafın bir yanlış anlaşılmayla karşılaşması durumunda oluşabilecek belli bir süreci açıklığa kavuşturuyor. Şimdi görünen o ki İranlılar memnun değilken, Taliban anlaşmanın şartlarına bağlı kalıyor. Ancak durumun ileriye gitme riski var. İki ülkenin meseleyi halletmesi için en iyi yol, bu anlaşmaya bağlı kalıp bunun üzerinden bir çözüm bulmalarıdır.”
Geçen pazartesi günü haberlerde, İran-Afganistan sınırında Helmand Nehri üzerinde çıkan çatışmaların ardından Taliban’ın bölgeye binlerce asker ve yüzlerce intihar bombacısı göndererek savaşmaya hazır göründüğü bildirilmişti.
Halilzad, çatışmanın olası olduğunu ve bunun göz ardı edilemeyeceğini, 1990’ların başında tarafların sınıra askerî birliklerini yığdığını, o zaman sorunun su olmayıp başka bir konu olduğunu ve bu nedenle tehlikenin halen varlığını koruduğunu vurguladı.
Halilzad’a ABD Başkanı Joe Biden’ın geçen hafta Afganistan hakkında konuşurken “Afganistan hakkında söylediklerimi hatırlayın. El Kaide’nin orada olmayacağını söyledim. Taliban’dan yardım alacağımızı söyledim” sözleri ile ne kastettiğini sorduğumda “Evet, bunu ben de duydum. El Kaide tarafından bir eylem tehlikesi olmadığını, olursa da bunun Afganistan dışından bir ülkeden olabileceğine ilişkin istihbarat raporlarına dayanarak bunu söyledi” dedi.
Ne tür bir yardım isteyeceği sorusuna ise şu cevabı verdi:
“Afganistan’ın topraklarının bireyler veya El Kaide gibi gruplar tarafından ABD ve müttefiklerine karşı kullanılamayacağına dair belirli bir mekanizma sağlayan Doha Anlaşması’na bağlılık gösterilmesi.”
Taliban hakkında saydığımız olumsuzluklara karşın, uyuşturucu yasağı gibi bazı olumlu yönlerinin de bulunduğunu söylediğimde Halilzad, uyuşturucu üretimi, kaçakçılığı ve bağımlılığındaki gözle görülür düşüşe ve Afganistan’ın bir geçiş noktası olarak kullanılmasına son verildiğine dikkat çekti. Yolsuzlukta kaydedilen önemli azalmayı ve Taliban’ın makroekonomiyi yönetmedeki ve para biriminin değerini korumadaki başarısına da değinmeyi ihmal etmeyen Halilzad, kentsel gelişim ve yeniden düzenlemeye ilişkin haberlere de işaret etti.
Halilzad son olarak “Taliban’ı Beyaz Saray’da görecek miyiz?” soruma yanıt olarak şu değerlendirmede bulundu:
“Daha önce Başkan Donald Trump onları davet etti. Şimdi, birilerinin onları davet etmeyi düşünmesi için önce yönetim tarzlarında çok sayıda değişiklik yapmaları gerekiyor ve bunun yakın gelecekte mümkün olduğunu sanmıyorum.”