Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

İktidara sarılmak

İktidar makamı ile insan ilişkisi karmaşık ve gizemli olduğu kadar büyük psikologları da halen meşgul etmeye devam ediyor. Örneğin Dr. Ahmed Okaşa'nın anı kitabına bakacak olursak bu konuda önemli sözler bulabiliriz.

Mesela İmran Han örneğini takip etmezseniz o zaman bu vaka ve tabii ki diğerleri için psikologlar tarafından yapılacak bir açıklamaya ihtiyaç duymazsınız. Ancak İmran Han ülkesindeki Başbakanlık koltuğundan ayrıldığından beri medyada manşetleri doldurmaya devam ediyor.

Hayatı boyunca bir kriket yıldızı olan İmran Han’ın şöhreti sadece Pakistan'da değil tüm dünyada biliniyordu. Bu sporu en iyi şekilde biliyordu, onunla yarışan başka bir oyuncu yoktu ve dünyadaki birçok genç için rol modeldi.

Ancak seçimleri kazanır kazanmaz, onu ‘gücün tadını tattığı’ söylenen ve artık ondan nasıl ayrılacaklarını bilemeyenlerin arasında bulduk. Acaba onların ağızlarındaki iktidar tadı nasıl geçer? Eskiden olduğu gibi onsuz nasıl yaşarlar?

İmran Han görevinden ayrılıp yerine Şahbaz Şerif gelince, bunu kabul etmek istememiş ve koltuğun hâlâ kendi hakkı olduğunu, kendisinden sonra koltuğa kim oturursa o makamı haksız yere almış olduğunu iddia etmişti. Bu nedenle, başbakanlığı kaybettiğinden beri, onu bir şekilde yeniden kazanmaya çalışmak dışında hiçbir şeyle meşgul olmadı. Yolda karşılaşabileceği aksilikleri umursamadı ve yeniden iktidara dönmek için çılgın arayışına devam etti.

İmran Han, ülkesinde polisle yaşadığı bir sorundan kurtulur, sonra birden fazla soruna bulaşırdı. Polis onu Lahor'da yasadışı kazanç elde etmekle suçlandığı ve bunun için öngörülen cezayı çekmek zorunda olduğu için gözaltına aldıktan sonra üç yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Başından itibaren izleyenler için sahne, iktidardaki ‘bir noktaya’, sadece oturanın hissettiği koltukta saklı ‘bir noktaya’ işaret ediyordu. İmran Han örneğinde cisimleşmiş olarak gördüğünüz bu noktayı elbette diğer durumlarda da görürsünüz. Çünkü Han, önümüzdeki meselede tek örnek değil.

Ocak 2021'de Beyaz Saray'dan ayrıldığında sanki hayatını kaybetmiş gibi davranan eski ABD Başkanı Donald Trump da bu örneklerden biri. Onu terk eden bu hayatı yeniden kazanmak ya da Beyaz Saray'a tekrar girmek dışında hiçbir kaygısı yok. Bu amaç uğruna tüm silahlarını kullandı ve halen hiç kimsenin savaşmadığı kadar savaşıyor!

Mustafa Emin, Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek döneminde üst düzey yetkililerin kendisine kızdığı bazı şeyler söylemişti. Aslında o, İmran Han, Trump ve onlardan sonra Binyamin Netanyahu örneklerinde kendi gözlerimizle gördüklerimizi dile getirmişti.

Geçmiş dönemde bir yetkili göreve geldiği gün aklının yarısını, görevden ayrıldığı gün ise diğer yarısını kaybettiğini söylemişti.

O gün dünya, ünlü ‘fikir’ köşesinin yazarına (Mustafa Emin) karşı ayaklandı. Ona karşı öfke ve hoşnutsuzluk öyle bir boyuta ulaştı ki, Mısır Cumhurbaşkanı, söylediklerinden dolayı onu kamuoyunda şiddetli bir şekilde uyardı. Aslında ona kızmak, ona karşı öfke duymak doğru değildi. Çünkü belirli bir Mısır durumundan ziyade, genel insanlık durumundan bahsediyordu. ABD'den başlayarak İsrail devletine ve ardından Pakistan'a kadar uzanan bu üç vakada gördüklerimizin dışında buna dair hiçbir kanıt yok.

Netanyahu'nun iktidara tutkusu tüm İsrail tarihinde görülmemiş bir boyuta ulaştı. Yargıda ‘reform süreci’ yürütmekten, Başbakanlık görevini bedenen veya ruhen yerine getiremeyecek durumda olduğunu kendisi kabul etmedikçe, iktidardan ayrılmamasını sağlayacak kanun değişikliklerini sunmaktan daha inat bir şey var mı?

İmran Han, koltuğu geri alma arayışında neyle karşılaşacağını umursamıyordu ve sonunda dört duvar arasına hapsolabileceğini bilmiyordu. Ama hikayesi böyle bitti. İçeriden çıkarsa yine aynı yöne koşmaya başlayacak gibi görünüyor. Durumu ne Trump'ın ne de Netanyahu'nunkinden farklı değil ve tüm bunları koltukta gizlenen sır dışında hiçbir şey açıklamıyor. Zira o sır, sadece iktidar yolunda sonuna kadar savaşanlara, iktidarın tadını koltuklarında tadanlara ve artık başka hiçbir şeyde tad bulamayanlara nazil olmuştur.

Üç isim, üç farklı ülkede bir fenomen gibi görülüyor. Sanki bir randevudaymış gibi ve aralarında önceden bir anlaşma olmaksızın yerlerinde hareket ediyorlar.