Libya ve Tunus düzensiz göç krizinin kurbanları. İkisi de göçü ne meydana getirdiler ne sebep oldular ne de onun üretimine katıldılar. Aksine, bakir Afrika'dan yola çıkıp Libya ve Tunus üzerinden yaşlı Avrupa'ya göç iklimini yaratanlar; yoksulluk, açlık, ihmaller ve savaşlardır.
Libya, bu binlerce kişinin anavatanlarında yerinden edilmesinden ve göç etmelerinden sorumlu değil. O da sınırlarını ve kanunlarını ihlal ederek topraklarına giriş yapan ve ikamet eden bu göçmenlerin varlıklarından mustarip. Libya, topraklarına sızan bu kişilerin sorumluluğunu taşımıyor, çünkü esasında korunma hakkı elde etmek ve bundan yararlanmak için yetkililerin bilgisi veya izni olmadan topraklarına giriş yapıyorlar. Kaçakçılar ve göçmen tüccarları aracılığıyla çölden geçerek Libya topraklarına sızıyorlar. Çünkü Libya onlar için sadece bir Avrupa’ya geçiş ülkesi olarak görülüyor, bu yüzden yetkililerin gözünden bile saklanıyorlar. Bu da özellikle silahlı milislerin neden olduğu kaostan ve devletin merkezi otoritesinin yokluğundan muzdarip bir ülkede, onları kaçış veya göç yolculuğu boyunca kaçakçılar için kolay bir kurban haline getiriyor.
Libya'nın güneyi (düzensiz göçün ana geçiş noktası), uzun süredir birçok neden ve saikle yenilenen kabileler arası çatışmalar, emniyetsizlik ve geçimle ilgili zorluklardan muzdarip. Bütün bunlar büyük bir kaos mirasını, devletin yokluğunu ve boşluğu temsil ediyor. Bölgenin kolay ihlal edilen sınırlar ve siyasi İslam milislerinin varlığı nedeniyle yasa dışı göçmenler için önemli bir geçiş noktası olduğu ifade ediliyor. Bazıları bu iklimi doğal kaynaklara hakim olmak, kontrol etmek ve yağmalamak için güney Libya'daki demografiyi bile bozmak için kullandılar.
Abidjan Zirvesi toplantısında onaylanan bu düzensiz göçmenlerin tahliyesi ve sınır dışı edilmesi kararı hakkında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Libya'nın Avrupa Birliği ve Afrikalı liderlerle gözaltı kamplarında ihlallere uğrayan göçmenlerin haftalar içinde acil tahliyesine izin verilmesi üzerinde anlaştığını açıkladı. Macron, Libya topraklarına sızdıkları için tahliye edilmek, sınır dışı edilmek veya Libya'da yargılanmak üzere gözaltı merkezlerinde tutulanlar arasında, Libya'yı hemen terk etmek isteyenler için acil bir tahliye operasyonu gerçekleştirme kararı aldıklarını söyledi. Ama bunlardan bazıları sabotaj eylemlerine karışmış veya silahlı gruplara ve hatta DEAŞ’a katılmış olabilirler. Nitekim bu göçmenler için hedef ülkelerden biri olan İtalya, bu göçmenler arasına DEAŞ unsurlarının da sızdığını itiraf etti. Bu nedenle, Libya makamlarının yasadışı sızmaların tekrarlanmaması için, topraklarına yasa dışı bir şekilde sızanları cezalandırma hakkı vardır. Keza Libya'nın bu kişilere göçmen oldukları için kötü davrananlardan da hesap sorması gerekiyor. Ayrıca Libya ve Tunus, topraklarına sızanları sınır dışı etme veya tahliye etme masraflarından sorumlu değil.
Düzensiz göçmen sorununun, göçün kaynağı olan ülkelerde tam bir kalkınma ve gelişme olmaması gibi nedenlerine çözüm getirilmeden uluslararası hale getirilmemesi, sorunları çözmek yerine Libya ve Tunus gibi geçiş ülkelerini cezalandırmak ve bundan sorumlu tutmak, yanlış bir davranış ve geçişi durdurabilecek herhangi bir uygulanabilir çözüme ulaştırmayacaktır.
Göçmenleri Libya ve hatta Tunus gibi geçiş ülkelerine yerleştirme girişimleri, halen düzensiz göç tsunamisiyle yanlış bir şekilde, tehlike anında başını kuma sokan ve vücudunu açıkta bırakan devekuşu misali mücadele eden Avrupa Birliği'nin ümitsiz girişimleridir.
Göçmen krizini Libya, Tunus veya herhangi bir geçiş ülkesi üstlenmeyecek. Bu ülkeler, siyasi başarısızlıkla boğuşan AB'nin sınırlarının bedava bekçisine dönüşmeyecekler. AB, Arap Baharı’nın doruk noktasında birkaç yıl içinde DEAŞ’ı üreten İslamcı milis grupların palazlanmasına seyirci kalan, uyuyan Avrupa demografisini ve sınırlarını tehdit eden göçe karşı birleşik bir vizyon üzerinde bir anlaşmaya varmayı bile başaramıyor.
Arap Baharı’nın başlangıcındaki kaos krizi ve Ortadoğu'da, hele de Libya gibi Avrupa kıyılarından yaklaşık iki bin kilometre açıkta kıyısı ve kendisinden sadece birkaç yüz deniz mili uzaklıkta olan bir ülkede güvenlik meselesinde olduğu gibi, Avrupa’nın göç krizini görmezden gelme, ihmal etme, kendisini ele alma ve davranma şekli, Avrupa'daki politikacıların halen gaflet içinde olduğunu doğruluyor. Gelecekte zarar görmelerine neden olsa bile, krizi çözmeden devretmek ve ileriye kaçmak dışında bir şeyi beceremediklerini doğruluyor.
Acımasız bir çözümden ve denizde göçmenleri taşıyan tekneleri batırmaya yönelik askeri operasyonları içeren planlardan bahsediliyor. Yunanistan açıklarında yaşanan göçmenlerle dolu teknenin batırılması gibi talihsiz bir olay sadece düşünüldüğünde bile başlı başına bir felaket sayılabilirken, boğulmaktan kurtulanların bunun gerçekten yaşandığına dair tanıklıkları için ne söylenebilir? Dahası göçmenlere yönelik barbarca bir davranış sayılan bu eyleme karşı uluslararası toplumdan hiçbir tepki ve kınama gelmedi.
Göç krizini Libya ya da Tunus üretmedi, bu nedenle her iki ülke de onu çözme ya da Avrupa'nın uyuşukluğunun gölgesinde onunla başa çıkma sorumluluğunu taşımıyorlar.
Bu göçmenlerin hedefleri Libya ve hatta Tunus değil, hedefleri ve umutları Avrupa’dır. Libya ve Tunus onlar için sadece bir geçiş noktasıdır. O yüzden Libya ve Tunus'a yerleştirilmeyi kabul etmeyeceklerdir. Hele de ikisinin aç, yalınayak, yarı çıplak geldikleri ülkelerinden pek de farklı olmayan zor koşullarda yaşayan ülkeler oldukları göz önüne alınırsa.
Batı’nın çözümü, göçmen krizinin üstesinden gelmekte halen yetersiz. çünkü Batı halen güvenlik çözümleri çerçevesinde dolaşıp duruyor ve bu aç, yalınayak insanlar için güvenli bir alternatif vatan, aşağılanmadan, boğulmadan ve soğukkanlılıkla öldürülmeden düzgün bir yaşam garanti eden, uygulanabilir, sürdürülebilir çözümler aramak yerine gemileri batırmakla tehdit ediyor.