Kuzey Afrika'daki radikalizm artık ne Maşrık’ın (Levant) etkilerinden ne de Afrika kıyılarındaki artan büyümeden izole bir durumda. Günümüzün açık cepheleri ciddi bir tehdit oluşturuyorlar. Nijerya'da devam eden huzursuzluğun, bileşenlerin kıtanın dört bir yanında yeniden konumlanmaya hazırlanması ihtimalleri açısından ciddiyetine dair uluslararası bir farkındalık var. Fas'ın radikalizmle mücadele deneyimi bir yanda Avrupa'daki diğer yanda Maşrık’taki emsallerinden yalıtılmış değil. Büyük güvenlik iş birliği ve üst düzey koordinasyon, terör saldırılarının gücünü azalttı. Riyad, Kazablanka ve Londra'daki bombalı saldırılar arasındaki senkronizasyonu kim unutabilir?! Bu, devletlerin sahip oldukları tüm kurumlarla, liderlerin de tüm güçleriyle dikkat etmeleri gereken bir alan ve teorik bir iç içe geçme. Fas'ın deneyimi de titiz çalışmalar bağlamı dışında kalmadı. Elime geçen ve Dubai'deki el-Misbar Çalışma ve Araştırma Merkezi tarafından kısa süre önce yayınlanan ‘Fas'ın Şiddet İçeren Radikalizmi Yönetme Deneyimi: Kurumlar ve Bireyler’ başlıklı kitapta yer alan çalışmalar da bunun bir kanıtı. Kendisi değerli ve faydalı bir kitap, ilgililere kolaylık olması ve onların faydalanması için de aşağıda bazı araştırmalarının bir özetini sunacağım.
Kitabın amacı Fas'ın radikalizmle mücadele konusundaki deneyimini incelemek, bu incelemeyi yaparken de (kitabın önsözünde belirtildiği gibi) daha önce yayınlanmış iki kitabını temel alıyor. Bu kitapların ilki “Arap Mağrip Ülkelerindeki Selefiler” (49. kitap, Ocak 2011), ikincisi de ‘Fas'ta Siyasal İslam ve Radikalizm 2011-2021’ kitabıdır (187. kitap, Temmuz 2022). Bahsettiğimiz kitap ise din, hukuk, reform ve düşünce kurumlarının, partilerin, medyanın ve dizilerin radikalizm ve terörizmle nasıl başa çıktığına dair yaklaşıma tahsis edilmiş. Kurumsal dini etkileşimin etkisini inceliyor, Uzlaşı Programını yeniden inceliyor ve siyasi partilerin radikalizm konusundaki tutumlarını araştırıyor. İster araştırma merkezleri ve düşünce laboratuvarları tarafından üstlenilsin ister şiddet içeren radikalizm konusunda Faslı entelektüeller tarafından hazırlansın, Fas'ın bu konudaki düşünce ürünlerinin okumasını yapıyor. Kitap, 2003'teki Kazablanka bombalı saldırısından önce ve 2013'te genç grupların çatışma bölgelerine gitmeleriyle Fas krizini yeni hatlara taşıyan DEAŞ’ın ortaya çıkışından sonra, Fas medyasının terörizm dosyasına ilişkin yayınlarını, film yapımcılarının olayla nasıl etkileşime girdiğini aşamalar halinde izliyor.
Faslı araştırmacı Muntasır Hamade'nin çalışması, 16 Mayıs 2003’te yaşanan terör olaylarından sonra şekillenen şiddet içeren radikalizmle mücadelede Faslı din kurumlarının benimsediği stratejiyi ele alıyor. Bu strateji, Fas'ı radikalizm ve terörizmden korumak ve kimliğini korumak için dini alanın yeniden yapılandırılması, rehabilitasyonu ve yenilenmesiyle sonuçlandı. Kadim Eğitim Müdürlüğü oluşturuldu, kurumu etkin bir düzeye getirecek birimler oluşturuldu, kadınların faaliyetleri din işleri yönetimine entegre edildi ve Avrupa Afrikalı Din Alimleri Konseyi kuruldu. Daha sonra Fas, İslamcılığın altındaki halıyı çekmeye, İslamcı düşüncelerden vazgeçenleri desteklemeye ve resmi kurumların söyleminde onlara var olma imkanı tanımaya çalıştı. Savaş ve şiddet yanlısı İslamcı literatürde yaşanan patlama ile hakimiyet ve tekfir kavramlarını ortadan kaldırmak için çaba gösterildi. Radikalizmin toplumsal olarak önlenmesi için ilk arabulucular forumu düzenlendi.
Faslı araştırmacı Abdullah el-Şarkavi'nin çalışması, terörle mücadele yasalarını gözlemleyerek ve bunları Fas mahkemelerinin emsal kararlarına uygulayarak radikalizm ile hukuki açıdan mücadeleyi ele alıyor. Çalışma, terör olaylarının başlangıcını Ağustos 1994'teki Atlas Asni Oteli bombalı saldırısı ve ardından 2002'de el-Kaide’ye bağlı bir hücrenin üyelerinin tutuklanmasıyla tarihlendiriyor. Daha sonra araştırmacı, Suriye ve Irak'taki çatışma bölgelerinden geri dönenlerin rehabilitasyonuna odaklanıyor. Terör eylemleri Fas Krallığını hedef almasa bile bireysel veya toplu olarak terör örgütlerine katılmanın veya katılmaya teşebbüs etmenin suç sayılmasına ilişkin (86,14) sayılı kanuna atıfta bulunuyor. Ardından çalışma, 2003'te dağıtılan Fransız (Robert Antoine) hücresi, Ensar el Mehdi grubu (2006) ve Mekneste’ki kan dökücü hücre gibi modellere genel bir bakışla birlikte tutuklular ve duruşmalarından bahsediyor. Hukuki tartışmaları ve müzakereleri inceliyor. Radikalizm suçundan tutuklananların çoğunun siyasi parti veya sendika üyesi olmayan genç erkeklerden oluştuğunu, dini eğitimlerinin ve eğitim düzeylerinin düşük olduğunu kaydediyor. Çalışmaya göre 842 hükümlüden 47’si hiç okula gitmemiş, 209 ilkokulu bitirmiş, 240’ı ortaokuldan terk, 180’i üniversiteli ve sadece 166’sı üniversiteyi bitirmiş.
Fas makamları, Maliki mezhebine göre yapılan yorumları kontrol etme ve düzenleme, huzur ve toplumla uzlaşı kavramlarını güvence altına alma yoluyla eski radikalleri özeleştiri ve metinlerle uzlaşma yolunu izlemeye teşvik etmek amacıyla bir Uzlaşı Programı başlattı. Faslı araştırmacı Lamia el-Amrani, bu programı ele aldığı çalışmasında, programın hak ve görevlere dayalı vatandaşlık ilkesini belirleyen yasal seçenekler sunduğunu, psikolojik rehabilitasyonu desteklediğini, sosyal ve ekonomik bakım sunduğunu ve radikal fikirlerden geri adım atanların siyasete dahil edilmesini amaçladığını belirtiyor. Siyasi açıdan ise program cezaevlerinde radikal fikirlerden vazgeçenlerin dönüşümlerini özümsemeye, bu kişileri ulusal siyasi sürece ve yasal araçlarına entegre etmeye çalışıyor. Nitekim bu çalışmalar sonucunda radikal fikirlerden vazgeçenlerin bazıları ulusal siyasi partilere katıldılar.
Faslı araştırmacı Hişam el-Taraşi’ye gelince, çalışmasında Faslı siyasi partilerin siyasi açıklamalara yansıyan pozisyonlarının netleştirdiği radikalizm ve terörizm konusundaki tutumlarına değiniyor. Örneğin Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tutumunun devletin güvenlik servislerini sorgulamak ve hatta suçlamak olduğunu, terörizmi ‘ceza hukuku tarafından cezalandırılabilecek sıradan suçlara’ indirgediğini söylüyor. Nahda ve Fazilet partilerinin ise nedenleri ele almakla sonuçları kınamak arasında kararsız kaldıklarını belirtiyor. Asalet ve Çağdaşlık Partisi’nin, sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü şiddet içeren radikalizmle mücadeleyi benimsediğini, Evkaf Bakanlığı’na mürtedler hakkındaki hükmün sorulması konusunda etkileşimde bulunduğunu, şiddet içeren radikalizm tutuklularının dosyalarının çözümlenmesine yönelik girişimlere katıldığını anlatıyor. Faslıların savaşmak için Suriye'ye gitmeleriyle ilgili meclis yönergelerinin çıkarılmasıyla, gerilim bölgelerindeki Faslı çocuklar ve kadınlarla ilgili araştırma komitesi girişimiyle ilgilendiğini söylüyor.
Kitabın öne sürdüğü sonuç şu: Fas'taki genç kuşaklar dünyevi alanlarda canlanmaya yöneliyor ve o kasvetli dönemi aşmak istiyorlar. Terörizmle mücadele, propagandasını durdurma, yayılma kaynaklarını kurutma konusunda bir alanı diğerinden ayırmak mümkün değil. Bu nedenle Fas'taki aşırılık deneyiminin ve 11 Eylül sonrası yayılan şiddet kültürünün siyasi yönetiminin ele alınmasına yalnızca yasa ve mevzuatlar, güvenlik politikalarının ya da seçkinlerin fikirleri değil, aynı zamanda sinema dahil sanatsal sürecin yönlendirmeleri de eşlik etmeli.