Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Siyasetin ve ekonominin kalbinde demografi

Herhangi bir ülkenin doğal zenginliklerini, coğrafi konumunu, dinini ve etnik-kültürel bağlarını sormadan önce, halkın şimdiki ve gelecekteki gücünü, içindeki saklı gücü ve gizli zayıflığı anlamanıza yardımcı olacak demografik özellikleriyle ilgili çok önemli bir soru var.

Eskiden ailenin büyüklüğü, çocuk sayısı, amca, teyze ve akraba sayısının çokluğu ile övünmek aile için hem sembolik hem de fiili bir güç kaynağıydı. Ancak artık geniş aileden çekirdek aileye geçilmesiyle modern aile yapısı aileyi yönetiyor. Geniş aile kültürü geriledi ve parlaklığı büyük ölçüde azaldı. Ancak, demografik olarak kimi halklar geniş aile kültürünü sürdürdüler. Halkın demografik büyüklüğü bir ülkenin gücünün belirleyicilerinden biri ve coğrafi yayılımının bir göstergesidir. Ayrıca, demografik olarak nüfus hacmi ne kadar fazlaysa, niceliğin en nihayetinde niteliği doğurduğu göz önüne alınırsa, zekilerin ve dâhilerin ortaya çıkma şansı da o kadar fazladır.

Dolayısıyla herhangi bir halkın statüsünü değerlendirmek ve kalkınma ve gelişim senaryolarına ilişkin tahminlerde bulunmak büyük ölçüde demografik özelliklerle bağlantılıdır. Bu özellikler, demografik zorluklar yaşayan bir ülke ile gücü demografik özelliklerinde yatan bir ülkeyi ayırt etmeyi sağlar.

Demografik özellikler dikkate alınmadan politikalar oluşturmak ve kalkınma planları çizmek elbette mümkün değildir. Bu özellikler başında yaş, cinsiyet, doğurganlık oranı, doğum ve ölüm oranları, her iki cinsiyetin yaşam umudu, gençlerin yüzdesi, istihdam ve işsizlik oranları değişkenlerine göre nüfus dağılımı ve çeşitliliği geliyor. Bunlar bir veri paketidir ve bu olmadan herhangi bir toplumu tanımak, ona yönelik politikalar oluşturmak ya da onun potansiyelini değerlendiren uygun bir ekonomik vizyon oluşturmak mümkün değildir.

Ayrıca demografinin Arap-İslam dünyasında gücü temsil eden konulardan biri olduğunu da belirtmekte fayda vardır. Genç bir demografiye, düşük yaşlanma oranına, 75 yaşın üzerindeki bir yaşam beklentisine ve ikinin üzerinde bir doğurganlık hızına sahip bir ülkenin, demografik özelliklerinde geleceğini taşıdığını söylemek mümkündür.

Bu konunun iyi anlaşılması ve öneminin farkına varılması için evlenme, aile kurma ve çocuk sahibi olma konusundaki isteksizlik sorununun bilincinde olan doğurganlık oranı düşük ülkelerin endişelerini incelemek yeterli olacaktır. Örneğin Doğu Avrupa’da siyasi elitler, doğurganlık oranlarını düzeltmek ve çocuk doğurmayı teşvik edecek yasalar çıkarıp önlemler almak için mücadele ediyor. Bu doğrultuda Macaristan’da 30 yaşını doldurmadan ilk çocuğunu doğuran kadınlara ve çocuk sayısı dörtten fazla olan ailelere konut edinme kolaylıkları ile vergi muafiyeti sağlanmasının yanı sıra, devlet, anneyi desteklemek ve doğumu çalışma hakkından vazgeçmekle ilişkilendirmemesini teşvik etmek amacıyla tüm çocuklara ücretsiz anaokulu hizmeti sağlamayı taahhüt ediyor. Slovenya’da çocuk doğurmayı teşvik etmek amacıyla anne 13 ay tam ücretli doğum iznine ayrılabiliyor.

Bazıları şunu sorabilir: Slovenya gibi 2 milyon nüfuslu bir ülke neden bu tür önlemleri alıyor?

Cevap, doğurganlık ve doğum oranlarının önemli ölçüde azalmasında yatıyor. Doğurganlık ve doğum oranları, geleceğini ve ülkeyi miras alacak nesli düşünen her ülkeyi endişelendiren bir göstergedir.

Bu sadece Doğu Avrupa ile ilgili değil. Örneğin İtalya da endişe verici demografik zorluklarla karşı karşıya. Ya da Almanya’nın yaşlı nüfusu toplam nüfusa hakim durumda. Burada kısaca belirtmek gerekir ki, bundan birkaç on yıl önce Avrupa’daki sol liberal elitler, çözümü işgücü olarak ve demografik eksikliklerin telafisi olarak göçmenlerden yararlanmakta bulmuşlardı.

Ancak bu tarihi seçenek sağcı güçler tarafından reddediliyor. Bunu bir çözüm değil, tehlike olarak görüyorlar ve iktidara geldiklerinde doğurganlık ve aile kurmayı teşvik edecek hayali ve albenili önlemler almaya istekli oluyorlar.

Öyleyse, makro anlamda hiçbir makro politika, demografik özelliklerden ayrı bir politika değildir. Ayrıca demografi, ürünlerin ve pazarların yapısını, yatırımın hızını ve alanlarını da belirler.

Arap ve Müslüman ülkelerimize gelince, demografik özellikler açısından güçlü yönlerimiz vardır ve çeşitli sıkıntılarımız olsa da bunlar çözülebilirdir. Şunu belirtmek yerinde olacaktır ki, toplumlarımızın deneyimlediği değişim, demografik değişikliklerde kendini göstermeye başlıyor. Ancak sıkıntılar hala yakın değil ve aile ile evliliğin önemine dayanan, çocukları dünya hayatının süsü olarak gören bir kültürün altında kalıyorlar. Tabi bu kültür bazı rasyonelliklere de tabi olabiliyor.

Avrupa’nın demografi konusunu gündeme getirdiğini ve bunu siyasi, kamusal ve gelecek ile ilgili tartışmaların odak noktası haline getirdiğini görüyoruz. Biz ise bu konuyu önemsemediğimiz gibi, son yıllarda tanık olduğumuz modernleşme süreçlerinin toplumlarımızda meydana getirdiği ufak demografik değişiklikleri de incelemiyoruz.

Her ülkede kısa, orta ve uzun vadedeki güçlü yönlerin ve zorlukların bilimsel olarak araştırılmasıyla birlikte, ülkelerimizin her birinin demografik özelliklerine ilişkin bilimsel seminerlere ihtiyacı var.