Amerikan siyaset sahnesindeki gürültünün aksine, İngiltere’deki yıllık parti kongreleri sezonunun hâlâl sakin ve heyecandan uzak olduğu görülüyor.
Donald Trump olgusuyla yatıp kalkan ABD’de, dün Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy, Cumhuriyetçi Parti'nin aşırı sağ kanadından temsilcilerin başlattığı tarihi bir oylamanın ardından görevden alındı. McCarthy’nin görevden alınmasının gerçek anlamı, Trump'ın potansiyel bir Cumhuriyetçi rakibini Kasım 2024'ün başlarında yapılacak başkanlık seçimleri arenasının dışına itmektir.
Her ne kadar McCarthy, Trump'a mutlak bir şekilde sadık tabanı tatmin etmek için her zaman aşırılık yanlılarıyla birlikte hareket etse ve bazen onları kullansa da, iki temel nedenden dolayı görevden alındı. Birincisi, ya Cumhuriyetçi arenadaki konumlarını güçlendirme umuduyla ya da Trump'ı, başkanlık kampanyasının başlamasının ardından önümüzdeki aylarda can sıkıcı olabilecek potansiyel bir rakipten kurtarmak umuduyla “darbeyi” planlayan ve uygulayan aşırılıkçı Temsilciler Meclisi üyelerinin kişisel hırsları.
İkincisi, Demokrat Temsilciler Meclisi üyelerinin hepsi - McCarthy'nin umut ettiğinin aksine - hep birlikte ona karşı durdular. Oysa kendisine yönelik Cumhuriyetçi darbenin bahanelerinden biri de Demokrat temsilcilerle “hükümetin kapatılmasının” önlenmesi gibi konularda anlaşmasıydı. Ancak Demokratlar nihayetinde McCarthy'nin, "6 Ocak olayları" (Kongre Binası'na saldırı) ve daha sonra Biden yönetimine yönelik suçlamalar kampanyası sırasında Demokrat yönetim için bir diken, Cumhuriyetçilerin bu yönetime karşı tırmandırma politikalarının da liderlerinden biri olduğunu unutmadılar.
McCarthy'nin devrilmesinin, Amerikan siyasi hayatında benzeri görülmemiş bir olay olmasına rağmen, olayların gidişatına etkisinin sınırlı olması bekleniyor. Çünkü Donald Trump'ın parti üzerindeki "gölgesi" hâlâ çok büyük. Dahası, eski başkanı Cumhuriyetçilerin seçim kampanyasının dışında bırakacak acil bir durumun ortaya çıkması halinde, kendilerini onun sloganlarının ve bayrağının meşru mirasçıları olarak gören bir avuç isim var. Bu isimler duygusal, içgüdüsel olarak ve talepleri açısından Trump olgusuna tutkun "ABD'yi Yeniden Büyük Yap" grubu için McCarthy'den belki de daha çekiciler. Bu isimler arasında elbette darbecilerden 3'ü de var. Bunlar Temsilci Matt Gaetz, Jim Jordan ve Steve Scalise ile Florida Valisi Ron DeSantis.
Öte yandan Demokrat Parti “kurumsal” olarak çoğu kişinin marjinal olarak değerlendirdiği isimlerin adaylığı karşısında siyasi ve ahlaki olarak hâlâ Biden’a bağlı görünse de, Başkan Biden'ın Kasım 2024'te kaçınılmaz olarak Demokratların adayı olacağına dair gerçekçi bir garanti de yok. Şurası açık ki, Kaliforniya Valisi Gavin Newsom, Michigan Valisi Gretchen Whitmer ve eski başkan Barack Obama'nın eşi Michelle Obama gibi kulislerde dolaşan -ki bunlar ciddi seçenekler olabilir- isimler olsa bile, Biden'ı istifa edip sahneyi terk etmenin faydalarına "ikna etmek" için henüz çok erken.
Bunlar ABD için geçerliydi.
İngiltere’ye gelince, bir sonraki genel seçimlerin 2025'in sonlarından önce yapılmayabileceği bilindiğinden işler ilk bakışta sakin görünüyor. Ancak gerçekte, her ne kadar mevcut liderliğin hepsi, aşırı muhafazakar sağı temsil eden Margaret Thatcher'ın "öğrencileri" kuşağından olsa da, bilhassa iktidardaki Muhafazakar Parti sükunetten, uyumdan ve ortak bir bakış açısından çok uzak.
Dün Muhafazakar Parti, Rishi Sunak hükümeti liderliğindeki ilk yıllık kongresini tamamladı. Kongreye ev sahipliği yapması için, partinin yaklaşımına ve üyelerinin fikirlerine daha yatkın turistik şehirlerden biri yerine, esasında Muhafazakar Parti’nin kalelerinden biri olmayan, büyük sanayi şehri Manchester'ın seçilmesi dikkat çekti.
Kongre aynı zamanda 3 yıl içinde 4 başbakanın göreve geldiği bir kargaşa ve iç çatışma döneminin ardından ve partinin kamuoyu yoklamalarında sürekli düşüş yaşadığı, bazen eleştirel, bazen de aşırılıkçı seslerin yükselişine tanık olduğu bir zamanda düzenlendi. Greve gitmek bir yana, grev yapmayı nadiren düşünen Ulusal Sağlık Hizmeti doktorları gibi sektörleri kapsayan grevlerdense bahsetmiyoruz bile.
Muhafazakar Parti Kongresini takip eden analistler, kendisini her zaman “iktidarın doğal partisi” olarak gören partinin içinde bulunduğu atmosfere dair göstergeler fark ettiler. Bu göstergelerin en göze çarpanı, bazı politikacıların yüksek "ateşli" konuşmalarına rağmen kongredeki mütevazı katılım oranıydı. Kongredeki bazı konuşmaların ateşli olmasına katkıda bulunmuş olabilecek göstergeler arasında, pek çok parti üyesinin yaklaşan genel seçimlerde olası bir yenilgiye hazırlanma zamanının geldiğine dair hissi de yer alıyor. Bu da şimdiden ciddi bir şekilde yeni bir lider düşünmeyi gerektiriyor.
Analistler ayrıca, “dogmatik” yönelimli bir hükümet ile (aslında onun çıkarlarını temsil ettiği) özel sektör arasındaki ilişkide, ister istihdam yaratma, ister çevreyi koruma, göçü kontrol etme, altyapıya yatırım yapma, yapay zeka çağını öngörme vb. politikalar açısından olsun, kafa karışıklığı yaşandığına dikkat çektiler. Kulislerde en “dogmatik” akım isyana hazır ve bekleyip dinlemeye istekli değil gibi görüldü.
Bu arada muhalefetteki İşçi Partisi, İskoç milliyetçiler sahneye hakim olup partiyi ikinci plana itmeden önce, en güçlü geleneksel kalelerinden biri olan İskoçya'da yeni bir seçim zaferi elde etti.
Dün Rutherglen seçim bölgesinde (Glasgow'un güneydoğu eteklerinde) yapılan ara seçim sırasında İşçi Partisi ezici bir çoğunlukla İskoç milliyetçilerden kalesini geri aldı. Analistler bu zaferde geçici veya gelişmelerden izole bir sonuçtan daha fazlasını okuyorlar. Sonuç açıklandığında Glasgow'da bulunan İşçi Partisi lideri Sir Keith Starmer da bunu ima etti. Gerçek şu ki Starmer, mütevazı "karizmasına" ve "gri" politikalarına rağmen, partisinin ılımlı seçmenlerine, aşırı sol selefi Jeremy Corbyn'in liderliği sırasındaki ideolojik aşırılık döneminin sona erdiğine dair güvence vermeyi başardı. Bu gerçek, tüm kamuoyu yoklamalarında partinin performansındaki iyileşme şeklinde yansıma buldu.
Özellikle İngiltere’de aşırılık yanlıları bir süreliğine başarılı olabilirler ancak aşırılık patlamaları uzun sürmüyor çünkü ülke, dışlamalardan hoşlanmayan, geniş fikir birliğine ve uzlaşılara sahip bir ülke.
Son gelişmeler de tam olarak bunu yansıtıyor.