Hamas’ın Gazze yakınındaki İsrail yerleşimlerine yönelik son saldırısına yol açan nedenlerin tam bir resmini çizmek için henüz çok erken olabilir.
Ancak kesin olan bir şey var: Saldırı, Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetinin beklemediği bir zaman ve yerde gerçekleşti.
Ama neden? Netanyahu'nun ekibinin benimsediği yanıtlardan biri de ‘istihbarat teşkilatlarının başarısızlığı’ oldu.
Ancak bu cevap, içinde bir nebze olsun doğruluk payı olsa da dikkatleri daha büyük bir başarısızlıktan uzaklaştıramaz. Zira İsrailli liderler ellerindeki istihbaratı gerektiği gibi analiz edemediler ve Hamas'ın blöfü gibi görünen şeyi kabul ettikten sonra, en kötü senaryoyu düşünemediler.
Gazze'den gelecek bir tehdit söz konusu olduğunda Hamas'ın İsraillileri uykuya daldıracak bir plan hazırlamış olması artık muhtemel görünüyor.
Bu bağlamda İran Dini Lideri Ali Hamaney'in ‘kıdemli askeri danışmanı’ unvanını taşıyan Tümgeneral Yahya Safavi, Hamas’ın İsrail'in dikkatini Gazze'den uzaklaştırmak ve sürpriz bir saldırıyı mümkün kılmak amacıyla saldırıyı iki yıl boyunca planladığını söyledi. İranlıların bu planlamaya dahil olup olmadığı hakkında bir şey söylemeyen ancak plandan haberdar olduklarını ima eden Safavi “En önemli unsur sürpriz oluşuydu” dedi.
İsrail meseleleri uzmanı Fransız yazar Michel Gurfunkiel, Valeurs Actuelles dergisinde yayınlanan makalesinde bu konuyu ele aldı. Gurfunkiel, Hamas'ın İsraillileri en acil tehditlerin kaynağı olarak Batı Şeria ve Lübnan'a odaklanmaya itecek ve Gazze'yi nispeten sakin olarak tasvir edecek bir plan geliştirdiğine inanıyor. İran ise çeşitli yollarla bu konunun desteklenmesine yardımcı olmuş olabilir.
Ali Hamaney birçok kez açıkça Batı Şeria'daki “direnişi yeniden canlandırma ihtiyacı” çağrısında bulundu. Ürdün polisi iki kez İran'dan Irak üzerinden gönderilen silah sevkiyatlarına ve paraya el koydu. Ardından Cenin'de yaşanan bir dizi çatışma, İsraillileri Batı Şeria'da yeni bir cephenin oluştuğuna ikna etmeyi başardı.
Kuzey cephesinde İran, bazı Hizbullah birimlerini Suriye'den Lübnan'a kaydırdı. Keyhan gazetesinin iddiasına göre bu hareketin amacı DEAŞ tehditlerine karşı koymaktı. 2006 yılındaki ateşkes anlaşmasından bu yana ilk kez İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) aktif subayları görünüşte dostane ziyaretler gerçekleştirmek için Güney Lübnan'da göründü.
Kudüs Gücü Komutanı General İsmail Kaani, Lübnan'da bir şeyler hazırlanıyormuş gibi davranma çabasıyla, İran medyasının Hizbullah liderleriyle ‘istişareler’ olarak tanımladığı toplantıyı yapmak üzere iki kez Beyrut'u ziyaret etti.
Yukarıdakilere ek olarak Hamas, Filistin’in kurtuluşu için İslami Cihad Hareketi’nin İran desteğiyle İsrail'e saldırmaya yönelik ‘özel planları’ hakkında İsrailli muhbirlere bilgi sızdırarak başka bir oyun oynadı. İslami Cihad, Gazze'de anlamlı bir varlığa sahip olan Hamas dışındaki Filistinli silahlı grupların önderlerindendir. Onun ortadan kaldırılması Hamas'ı bölgenin tek efendisi olarak bırakacaktır.
Tahran ve Hamas arasındaki ilişkiler, Hamas'ın İran İslam Cumhuriyeti tarafından desteklenen Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'e karşı Müslüman Kardeşler'e bağlı silahlı grupları desteklemeye karar vermesiyle bozulmuştu. 2015 yılında Hamas ve Kudüs Gücü, Şam yakınlarında dokuz ay süren bir savaş yürüttü.
Bu sayfa 2019 yılında Hamas'ın Tahran'a üst düzey bir heyet göndermesiyle kapatılmıştı. Ancak o dönemde bile Tahran Hamas'a tam olarak güvenmiyordu. Bu, Filistinli grubun liderlerinin İsraillileri aldatma planlarında istismar ettiği bir gerçekti.
Hamas'ın hilesi, Gazze sakinlerine İsrail'de çalışma izinlerinin iki katına çıkarılması önerisi de dahil olmak üzere başka unsurları da içeriyordu. Son saldırıdan önce yaklaşık 25 bin Gazzeli bu tür izinleri kullanıyordu. Aynı zamanda İsrail, Gazze Şeridi’ne giren mallardan tahsil edilen gümrük vergilerinin Hamas'a aktarılmasındaki gecikmeyi de kısalttı.
Bağımsız olarak doğrulanamayan raporlar, Hamas'ın karmaşık bir muhbir ağı aracılığıyla İsrail'e İslami Cihad ve Batı Şeria'da ortaya çıkan gruplar hakkında ‘değerli istihbarat’ sağladığını gösteriyor. Bu Hamas'ın bir gerilla grubu olarak değil, yeni ortaya çıkan bir devlet olarak yeni bir karakter inşa etmeye çalıştığı anlatısını güçlendiriyor.
Hamas'ın uzun bir sükûnet dönemini sabırsızlıkla beklediği anlatısını güçlendirmek için üst düzey liderler ailelerini, birçok Gazzeli’nin gözünde simge olmaya devam eden Halid Meşal ve İsmail Heniyye gibi isimlerin yıllardır yaşadığı Katar'a taşıdı.
Üstelik bu aldatmacayı planlayanlar başka bir faktörden de yararlandılar. Dini grupları laik muhaliflere karşı kışkırtma meselesi İsrail istihbaratının kolektif hafızasının bir parçası haline gelmiş olabilir.
Bu hile, Lübnan'da silahlı Şii grupların ortaya çıkmasıyla birlikte güneydeki Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) varlığına karşı koymak ve nihayetinde onu ortadan kaldırmak için kullanıldı. Hizbullah'ın nihai olarak Tahran tarafından kontrol ediliyor olması da bir avantaj olarak görülüyor. Çünkü bir devlet olarak İran, bir düşmanın hem uzlaşmacı hem de düşmanca hareketlerine yanıt vermek zorundayken, El Fetih veya diğer birçok dağılmış Filistinli silahlı oluşum gibi devlet dışı bir grup, her zaman öngörülemez olacaktır.
Bazılarına göre İsrail, Gazze'de Hamas'ın kurulmasına izin verdi. Çünkü İsrail'in düşmanlarını, kendi inançlarını tüm insanlığa empoze etmek isteyen bir grup dini fanatik olarak tasvir etmek, uluslararası kamuoyuyla daha uyumlu. Zira bu kamuoyu, sadece “kendi kaderini tayin hakkı” talep eden dindar olmayan gruplara sempati duyabilir.
Bu bir aldatmaca olsun ya da olmasın kesin olan şu ki, İsrailli liderler, Gazze'nin sakin olduğu ve gelecekteki tehditlerin Batı Şeria ve Lübnan'dan geleceği konusunda aldatıldılar. Bu yüzden İsrail, Gazze'den gelebilecek her türlü tehdide karşı oluşturduğu gücü azaltırken, Batı Şeria ve Lübnan ateşkes hattına yakın bölgelerdeki gücünü artırdı.
Hamas'la daha önceki çatışmalarda hâkim olan soru şuydu: “Nasıl olabiliriz?” Ama şimdi öyle görünüyor ki soru şu: “Olmak ya da olmamak.” Dolayısıyla Hamas, istenmeyen sonuçlar yasasının son kurbanı olabilir.