Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Uluslararası toplum imtihanda

Hayattaki hiçbir şey, gerçeklikteki varlığını, tam olarak olması gerektiği anda görünür hale getirip kayıtlara geçirmedikçe, varlığını ve geçerliliğini kanıtlayamaz.

Kulağa heybetli gelen ‘uluslararası toplum’ kavramına medyada yer verilmeyen bir gün neredeyse yok. Uluslararası ilişkilerde ve siyasette yaygın kanaat, bu toplumun bir güç ve otoriteye sahip olduğu ve dünya ülkeleri arasındaki telleri akort ettiği yönündedir. Üstelik en azından teoride, uluslararası hukukun garantörü ve insan haklarının, uluslararası sözleşmelerin ve uluslararası insan hakları hukukunun koruyucusu olduğu söylenir.

Gazze’de kelimenin tam anlamıyla bir trajedi yaşanıyor. Nitekim binlerce kadın ve çocuk öldü; erkeklerden hiç bahsetmiyoruz. Sağlık altyapısı da çöktü. O kadar ki, kanser hastalarıyla ilgilenilen hastane bile tıbbi bir özene ve bakıma ne kadar muhtaç olduklarını tüm dünyanın bildiği hastalar için artık işlevini yerine getiremiyor. El Ehli Vaftiz (Baptist) Hastanesi gibi sarsıcı olaylar da göz ardı edilemez.   

Özetle, uluslararası toplumun gözleri önünde binlerce kişi öldü ve şehit oldu. Operasyon üçüncü haftayı geride bıraktı. Merak ettiğimiz şey ise şu: Nerede bu sivil toplum? Uluslararası toplum, kanı dökülen ve sanki insan değillermiş gibi parça parça edilen çocuklar, kadınlar, hastalar ve siviller için ne yaptı?

Elbette uluslararası toplum halklar düzeyinde sessiz kalmadı ve birçok şehirde kınama gösterilerine şahit olduk. Bunlar itirazı, barışçıl protestoyu ve hoşnutsuzluğu ifade eden sembolik tutumlardır ve Filistinlilerle sivillerin hayatlarının öldürme, baskılama, yıkma, yerinden etme ve yok etme suretiyle değersiz gösterildiği sahnelere karşı çıkar. Filistin halkı bir ay içerisinde binlerce çocuğunu, kadınını ve erkeğini kaybediyorken uluslararası siyasi toplum, bu adaletsiz savaşı durdurmak için hızlı bir karar almaktan ve Filistinlilerin yaşadığı bu trajediye son verecek bir çözüm için yol haritası belirlemekten aciz. Bu trajedi Arap ve İslam dünyasını da inşa ve istikrar konusunda güçlü kılmayacak. Filistin bu yarası, yetenekli ve dâhi bir cerrahın elleriyle iyileşmedi. Bu, Gazze'deki savaşın bir dizi testi temsil ettiği; dünyada hoş görülmeyeceğine, müsaade edilmeyeceğine ve varlığı, savunmasız insanlara karşı savunma direği olduğuna inandığımız uluslararası sözleşmeleri ve birçok fikri geçersiz kıldığı anlamına geliyor.

Elbette siyasetin mantığına göre uluslararası kararların alımındaki gecikme, savaştan ve ağır yorgunluktan sonraki müzakere için asgari koşulların hazırlanmasından kaynaklanır. Ancak daha önceki çeşitli savaşlarda ve gerilimlerde işleyen bu geleneksel mantık, günümüzde ve modern iletişim teknolojisi çağında artık geçerli değil. Bu insani trajedinin şiddeti, algıları da allak bullak etti ve işler İsrail ile müttefiklerinin istediği gibi gitmedi. Bir diğer deyişle İsrail tarafı, sesli ve görüntü olarak kınanıyor. Buna tüm dünya da şahit. İsrail’in uluslararası insan hakları hukukuna yönelik ihlalleri, kimsenin örtbas edemeyeceği bir dağa dönüştü. Medya ve sosyal medya teknolojisi yaşanan trajediyi, uzuvları, çocuk ve kadın cesetlerini ve yıkılan hastaneleri tüm suç belgelerini ve aletlerini dünyanın gözlerinin önüne serecek şekilde haberleştirdi.

Soru şu: Kayda değer bir etkinliği yoksa siyasi anlamda bir uluslararası toplumdan ne kadar bahsedebiliriz? İsrail’in uluslararası siyasi toplumu ve bu toplumun önde gelen liderlerini umursamadan bir soykırım savaşı yapmasını, göçe mecbur etmesini ve Gazze’yi uluslararası düzeyde yalnızlaştırmasını nasıl açıklayabiliriz?

Dünyanın vicdanı derin bir darbe aldı. Binlerce Gazzeli çocuğun katledilmesinden sonra insanlıktan, haklardan, insandan ve bireysel hukuktan bahsetmek ne kadar da zor olacak.

Gazze’deki mezarlıklar sadece üç hafta içinde binlerce savunmasız çocuğu içine almışken ve İsrail onları hayat haklarından mahrum etmeye karar vermişken, dünya, 20 Kasım Uluslararası Çocuk Hakları Günü’nü kutlayabilecek mi?

Biz uluslararası toplumun üzerine düşeni yapması, uluslararası insan hakları hukukunu zorla uygulatması ve uluslararası sözleşmeleri ihlal edip insan haklarını çiğneyen herkese karşı koyması gerektiğini düşünüyoruz. Uluslararası siyasi toplum için mesele bir varoluş, geçerlilik ve güvenilirlik meselesidir. Zira kendisine verilen rolü yerine getirmemesi; halkları Afrika’nın birçok ülkesinde olduğu gibi sömürü belasından, Filistin’de olduğu gibi işgalden ve ülkeler arasındaki ayrımcılıktan mustarip ülkeler için bu, baskı ve zulüm görme kültürünün yaygınlaşması anlamına gelecek. Bu ise terörün ve şiddetin devamlılığını teşvik eder, insani barışın ve güvenliğin ufkunu keser.

Şu an olan şey, sessizlikte boğulmak ve en güçlünün hayatta kalacağı duygusunu aşılamaktır. İnsanoğlu, orman adamı olmaktan vazgeçip insancıl dünyasını kurdu mu, yoksa henüz bunu beceremedi mi?!

Gazze’de yaşananlar bizi ilkel yaşama geri götürüyor.