İsrail'in Gazze'deki sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliamlar ile düştüğü büyük çıkmaz, Binyamin Netanyahu'nun İsrail'deki aşırılık yanlısı hükümetinin halk desteğini kaybetmesinin, uluslararası kamuoyunun katliamlara açık itirazının, İsrail ordusu ve istihbaratı komutanları arasındaki büyük kafa karışıklığının ötesine geçiyor. İsrail'in gurur kaynağı olan büyük ekonomi varlıklarını tehdit eden çok acı bir ekonomik fatura var.
Bugün Tel Aviv Borsası'nda büyük İsrail şirketlerinin değerlerinde yüzde 25'i aşan oranlarda keskin bir düşüş var. En büyük beş bankası büyük değer kaybetti. Yedek askerlerin yalnızca maaşlarının finansman maliyeti aylık bir milyar doları buluyor. Yedeklerin göreve çağrılmasından etkilenen belki de en önemli sektör, İsrail ekonomisinin omurgasını oluşturan modern teknoloji. Çünkü toplam çalışanlarının yüzde 30'undan fazlasını kaybetti.
Modern teknoloji şirketlerinin yüzde 70'inden fazlası, kriz durumu nedeniyle ciddi işletme sorunlarıyla karşı karşıya kalıyor ve bu durum onları teslimat sözleşmelerini iptal etmeye veya ertelemeye zorluyor. Bu sektörün, 2022 yılında 522 milyar dolara ulaşan İsrail'in gayri safi milli hasılası içinde 100 milyar dolarlık bir payı olduğunu, yani yüzde 18'ini oluşturduğunu da belirtelim. Bugün İsrail için savaşın günlük maliyeti 250 milyon doları buluyor. Bu durumda savaşın başlamasının üzerinden yaklaşık bir ay geçtikten sonra savaşın İsrail'e maliyeti toplam 73 milyar dolara ulaşmış durumda.
Savaşın başladığı ilk haftada 47 bin çalışanın işten çıkarıldığını ve elbette bu sayının artma ihtimalinin de olduğunu unutmamak gerekiyor. Keza turizm ve yatırımlar tamamen durmuş halde.
Eski arkadaşlarımdan olan Batılı bir bankacı ile aramızda, geçtiğimiz günlerde hararetli bir sohbet geçti. Sohbet sırasında günün konusundan da bahsettik. İsrail'in Gazze'deki sivillere yönelik soykırımına ve onları sistematik ve soğukkanlılıkla öldürmesine değindik. Kendisine savaşın İsrail için ekonomik boyutundan ve maliyetinden bahsettim ve tabii ki Batı’nın çek defterlerini çıkarıp İsrail’e sınırsız finansman transferi yapmadığı sürece bu konunun sürdürülebilir olmadığını söyledim.
Burada diyalog, Batı'nın ahlaki bir sistem olarak kendi çıkarlarını koruması, insan haklarını dikkate alması, ‘değerlerimizi savunmak ve İsrail Batı'daki bizler için bunların hepsini temsil ediyor’ şeklindeki sözlerin bir tekrarına dönüştü.
Muhatabımın yüzüne gülümsedim ve bu gülümsemenin zoraki, kuru, donuk ve alaycı olduğunu itiraf ediyorum. Ardından ona şöyle dedim:
“Söylediklerine gerçekten inanıyor musun? Gazze'deki yıkımı, yaşlıların, kadınların ve binlerce çocuğun öldürülmesini, okulların, camilerin, kiliselerin, üniversitelerin, hastanelerin ve ambulansların yasaklı silahlarla vurulmasını izlerken, bütün bunların Batı ekranlarında gösterilmesinin engellendiğine, Filistinlinin sesinin ‘terörist ve Yahudi karşıtı bir ses’ bahanesiyle susturulmasına ve hedef alınmasına şahit olurken, bu cevabı vermeden önce yavaşlamanı ve düşünmeni rica ediyorum.”
Kendisi içerlese de söylediklerim hakkında bir yorum yapmadı. Ancak onun tepkisi bana, halen derin bir inkar halinde olan ve başta kendi şehirlerinde olmak üzere küresel kamuoyunda meydana gelen muazzam değişimi görmeyen önemli sayıda İsrail destekçisinin tepkisiyle karşı karşıya olduğumu hissettirdi.
İsrail'e körü körüne ve mutlak destek vererek taraftarları ahlaki pusulalarını kaybettiler, tutumları çifte standart ilkesinin ötesine geçerek adaletsizliğe ve ikiyüzlülüğe vardı.
Netanyahu’nun bakanlarından birinin Gazze halkının üzerine nükleer bomba atılması yönündeki önerisine rağmen, nükleer silah dışında ölümcül askeri cephaneliğinin tüm araçlarını kullandığı Gazze'deki sivillere yönelik devam eden katliamları nedeniyle İsrail'in yaşadığı kayıplar, ekonomik maliyeti, asker ve rehinelerin ölümlerini, imha edilen zırhlı araç ve tanklarının maliyetini aşabilir. En büyük kaybı ‘canavarlar arasında zayıf, mazlum ve tehdit altındaki bir devlet’ olduğu anlatısını satmaya, pazarlamaya ve propagandasını yapmaya devam edemeyecek olması. Bu, Batı'nın sempatisini ve desteğini kazanmak, ondan para sızdırmak için benimsediği anlatıydı.
Genel olarak dünyada ve özel olarak Batı'da, İsrail'in yalanlarının ve suçlarının dehşeti ve boyutu karşısında şok olmuş yeni bir nesil var. Bu, uzun süredir İsrail'i demokrasi ve barış vahası, insan haklarının koruyucusu olarak tanıtan medya ve politikacılar tarafından aldatılan yeni bir nesil. Şimdi insanlar şiddetli bir şok sayesinde uyandılar ve İsrail'in Külkedisi anlatısının ‘Vampir Drakula’ anlatısından başka bir şey olmadığını keşfettiler.