Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Işık var ama görüş yok

Siyasette mutlak doğru yoktur. Alınan kararlar ya olumlu ya da olumsuz bir sonuca yol açar. Bugün gördüğümüz üzere Filistin ile İsrail arasındaki savaş uzun, sert ve hatta yıkıcı bir savaş olarak devam ediyor. Şu an Gazze'de gördüğümüz şey bu savaşın sadece küçük bir kısmı. Yaşanılanların kanlı bir süreç ve bütünüyle soykırım olduğu doğru. Ancak bu da çatışmanın aşamalarından sadece biri. Acı olan ise Araplar tarafından yapılan çatışma analizinin çoğunlukla duygusal bir yaklaşımla gerçekleştirilmesi.

Belki de bazı genel konuların objektif bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekiyordur.

Birincisi; Batı'nın uyguladığı çifte standart politikasıdır. Arap araştırmacılar analizlerinde sık sık Batı uygulamalarında çifte standart olduğunu dillendirdi. Bu bağlamda ırk, renk veya kültürden bağımsız olarak insan onurunun, kendi kaderini tayin hakkının, insanlar arasında eşitlik olduğunun unutulmasından dolayı haykırılan şikayetleri duyuyoruz. Görünürde bu doğrudur ancak İsrail'e dönüşen Siyonizm anlatısının üzerinde durmayı gerektirir. Filistinli tarihçi Raşid Halidi, ‘Filistin'e Karşı Yüz Yıl Savaşları’ (The Hundred Years' War on Palestine) adlı kitabında, büyük güçlerin pozisyonunun her zaman İsrail Devleti'ne dönüşen Siyonist pozisyonu desteklediğini, Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği, Fransa, ABD, Almanya ve Çin başta olmak üzere bu ülkelerin İsrail'e olumlu olumsuz nasıl yardım ettiklerini anlatıyor. İşte bu husus bizi, mutlak zaferin nedenlerini araştırmaya ve Filistin halkı diye bir halkın bu topraklar üzerinde hak sahibi olduğunun kabul edilmesini görmezden gelmeye sevk etmekte! Bunun nedeni de Filistin'e yerleştikleri takdirde Batı'daki Yahudi sorununun nihai olarak ortadan kalkacak olmasıdır.

İkincisi; bugün bazı insanlar arasında sık sık dünya kamuoyunun tutumunda bir değişiklik olduğundan bahsediliyor. Bu durum bir yandan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’ndaki oylamayla, diğer yandan da bazı Batı başkentlerindeki yürüyüşlerle kendini belli ediyor. Tüm bunlar doğru, ancak sahadaki tutumların ahlaki ağırlığı dışındaki göreli ağırlığı nedir? Çoğunlukla bu ağırlık, benimsenen politikaları etkilemediği için fazla bir etkisi de yoktur. Batılı politikacılar, paranın, medyanın ve Batı tarihinde Yahudi meselesine yönelik suçluluk duygusunun ağırlığının, İsrail'in yaptıklarını haklı gösterme eğilimini ortaya çıkardığının farkındalar. Bugün Batı'da pek çok kişi Gazze'de yaşananlara karşı tavır koysa bile soykırım terimini kullanamaz. Zira bu terim daha ziyade Yahudilerin İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası'nın ellerinde çektiklerine özgüdür. Antisemitizm terimi, Batılı politikacılar için oldukça korkutucudur. Çoğu insan antisemitik olmakla suçlandıkları anda konumlarını ya da statülerini kaybeder. Bunun örnekleri de oldukça fazladır. En sonuncusu ise İngiliz gölge hükümetinin arka sıralarında yer alan bir bakandır. Bu bakan alenen ateşkes talep etme cüretini göstermiş ve derhal görevinden alınmıştır. ABD’nin tutumu ise Joe Biden tarafından aylar önce söylenen şu ifadelerde kendini göstermektedir: Ben bir Siyonistim.

Son olarak ABD Dışişleri Bakanı tarafından ifade edilen “Buraya bir Yahudi olarak geldim” sözleri de buna dahildir. Burada anlattıklarımızın bir kısmı ister ABD ister Birleşik Krallık, Fransa ya da Almanya olsun, bu ülkelerdeki genel seçim hissiyatını açıklıyor. Bu politikacılar, Yahudi devletini birçok nedenden ötürü destekleyen önemli bir kitle olduğunu hissetmeselerdi bu pozisyonu almazlardı. Buna bağlı olarak, ‘cesur’ diye nitelenen ve gerçekten de öyle olan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, eğer tekrar aday olmaya hak kazanırsa, bir sonraki oturumda eski yerinde olmayacaktır.

Üçüncüsü, savaş sahalarının birliği ve cephelerin açılması hikayesidir. Arap kamuoyu, direniş ekseni olarak bilinen şeyde aslında savaş sahalarının birliği olduğunu hayal etti ve bu da Arap kamuoyunu tek umut olarak gördüğü bir yere götürdü. Yayıncı kuruluş tarafından bize Hamas'ın liderlerinden biri olarak tanıtılan Ali Baraka'nın dediği gibi ortak bir operasyon odası olduğuna dair birçok açıklama yapıldı. Toplantı, Hasan Nasrallah'ın konuşmasından bir gün önce yayınlandı. Baraka, Nasrallah'ın o toplantıda söylediği ‘meleklerin Gazze'de Hamas güçleriyle birlikte savaştığı’ bilgisine aldırmaksızın, Hasan Nasrallah'tan ‘üzerinde anlaşmaya varılan hususları uygulamasını’ istedi. Tabii ki de işin sonunda savaş sahalarının birliği sloganının, kamuoyunu ağrı kesicilerle beslemeyi amaçlayan bir başka yanıltıcı hikâye olduğu ortaya çıktı. Yaşananlar, ‘parmak tetikte’ diyen İran Dışişleri Bakanı'nın açıklamasının buharlaştığını kanıtladı.

Gazze'de akan kana ve bu organize soykırımda kaybedilen hayatlara saygı ve hürmetle…

Dördüncüsü, Siyonist-İsrail doktrini, Filistin halkını ya öldürerek ya da yerinden ederek eritmeye çalışıyor. Burada en önemli olan şey, çeşitli bahanelerle insan dokusu arasında bölünmenin teşvik edilmesidir. Ne yazık ki bazı Filistinliler bu yemi yuttu ve kendi aralarında çatışmaya yöneldi. Böylece İsrail stratejisi, Filistinliler arasındaki bölünme devam ettiği sürece Gazze'yi kontrol altında tutmaya, ona para ve yakıt sağlamaya ve halkının bir kısmına iş imkânı sunmaya çalıştı. Hamas’ın birçok nedenden dolayı bu boyun eğdirmeye karşı isyan etmeye karar verdiği doğrudur. Ancak Hamas, Batı Şeria'daki kardeşleriyle de çatışmaya devam etti. İsrail açısından önemli olan da zaten budur. Arapların, düşman kardeşler arasındaki uçurumu defalarca iyileştirmeye çalışan muazzam çabalarına rağmen bu uçurum ortadan kalkmadı, tüm çabalar da boşa gitti.

Beşincisi, Arap kamuoyu halen sınırların abartılmasının kurbanı. Yemen silahları ve Irak silahları demek ve diğer Arapları kötülemek bir kez daha kamuoyunu yanıltıyor. Ne füzeler ne de Sana'dan gelen ‘kör’(!) insansız hava araçları (İHA) savaşın ya da saldırının gidişatını hiçbir şekilde etkilemeyecek. Irak Hizbullahı'ndan ve Ürdün sınırından gelenler de savaşı etkilemeyecek. Tüm bunlar Arap kamuoyunun aptallığı konusunda bir ısrar. Geniş bir kesim, bu aldatmacadan kurtulup olayları sonuçlarına göre değerlendiren aklın ışığına çıktı.

Son olarak, düşmanın propagandasına inanmak aptalcadır. Muhataplarınızı yanlış yönlendirmekse daha da aptalcadır!