Nihayet Gazze Şeridi’nde geçici ateşkes konusunda anlaşmaya varıldı. Bunun sürdürülme ihtimaline dair tüm şüphelere rağmen, bölgeyi ölüm, acı ve istikrarsızlık döngüsünde yaşamaktan kurtaracak, çatışmanın kalıcı çözümüne yönelik çalışmalara olanak sağlayacak bir siyasi ufkun nasıl açılacağını düşünmeye başlamak önemli.
Biz Ürdün'de devlet ve halk olarak, Filistin meselesinin merkezi ve öncelikli mesele olmaya devam ettiğini her zaman kesin olarak anladık. Zira söz konusu meselenin sonuçları ve yansımaları hayatımızın her alanını etkiliyor ve doğrudan bize yansıyor. Bu da bağımsız bir Filistin devleti kurmanın en yüksek ulusal çıkar olduğu inancı etrafında tam bir fikir birliğine yol açıyor.
Bu mantığa dayanarak, bizzat Kral İkinci Abdullah tarafından yürütülen Ürdün diplomasisi, adil bir çözüm bulmak için çalışmaların geciktirilmesinin er ya da geç bölgenin güvenliği ve istikrarına ve buna eşlik eden uluslararası istikrara yönelik tehditlere yansıması gerektiğini tüm dünyaya hatırlatmaktan geri durmadı. Uluslararası ilginin azlamasına ve bunun sonucunda çözüm bulmaya yönelik çalışmaların azalmasına rağmen Ürdün, bunun tehlikeleri ve sonuçları konusunda her fırsatta uyarıda bulunmaya devam etti.
Gazze'ye yönelik acımasız savaş, tüm siyasi ve hukuki tanımlamalarıyla bu tutumun geçerliliğinin ve bölgenin tanık olabileceği trajedilerin açık bir kanıtı olduğu kadar, yanıltıcı sükunetin kaçınılmaz olarak bir patlamanın ardından geleceğinin de deliliydi.
Buna karşılık İsrail tarihinin en aşırı ve ırkçı hükümeti, asıl meseleye değinmeden, bölgesel ilişkilerini genişletme yönünde atılım yapma ihtimaline dair bir izlenim oluşturmaya çalıştı. Bu hükümet ve ondan önceki sağcı versiyonlar, bölgesel iş birliği kavramını pazarlamak için diğer bölgesel zorlukların altını çizmeye çalıştı.
Coğrafya, tarih ve demografik zorunluluklar, Ürdün'ün bu yaklaşımı kabul etmesini engelledi. Ürdün, şiddet ve kuvvetin çatışmalara geçerli bir çözüm sağlayamayacağını açıklayarak, siyasi bir çözüm bulma ihtiyacına odaklanma çabalarını sürdürme konusunda istekli olduğunu belirtti.
Filistin halkı, bir asırdır kendisine kim liderlik etmeye çalışırsa çalışsın, haklarından vazgeçmeyeceğini, bu hakların ortadan kaldırılmasına yönelik girişimleri kabul etmeyeceğini kanıtlamıştır. Bu nedenle onların davasını göz ardı etmek mümkün değildir. Arap ve İslam halkları, Filistin topraklarının bol miktarda bulunduğu İslam ve Hıristiyan kutsallıklarından kaynaklanan dini yönlerin yanı sıra, Filistin'i insani ve ulusal hususlarda birinci mesele olarak görmeye devam etti.
Onlarca yıldır bu meseleyi ele alırken İsrail sağının işgali sürdürmek ve barış çabalarını engellemek için istismar ettiği pek çok hata ve günah işlendi. Nihayetinde İsrail sağı, bağımsız bir Filistin devleti kurmanın imkânsız olduğu iddiasına yol açacak ‘gerçekleri’ sahada yaratmak için zaman kazanmaya çalıştı. Aynı zamanda Filistin bölünmesini güçlendirdi ve istismar etti. Arap Barış Girişimi'ni memnuniyetle karşılamaktan veya anlaşmazlığın iki devletli çözüm temelinde çözülmesine yol açacak uluslararası yasal yükümlülüklerini yerine getirme taahhüdünde bulunmaktan kaçındı. Bu, meşruiyete, güvenilirliğe ve barışı sağlama becerisine sahip bir Filistinli ortağın yokluğunun sürekli desteklenmesine ek olarak yapılıyor. İsrail sağı, merhum Başbakan İzak Rabin'in suikastından bu yana iki devletli çözüme yol açabilecek her türlü çabayı baltalamaya devam ettiğinden, bu kavramı pekiştirmek için hiçbir girişimden veya manevradan kaçınmadı.
7 Ekim olaylarından bu yana İsrail'in Batı'dan açık çek aldıktan sonra başlattığı soykırım savaşına tanık olduk. Aynı zamanda geçtiğimiz haftalar, bu çatışmayı sona erdirebilecek tek çözüm olarak iki devlet seçeneğinin yeniden canlandırılması yönünde çeşitli ülkelerden gelen tekrarlanan çağrılarda açıkça görülen uluslararası bir uyanışın başlangıcı oldu. Bu barbar savaşın sona ermesinin ardından İsrail sağının, iki devletli çözüme yönelik gerçek bir çabanın başlatılmasını engellemek amacıyla, yenilenen uluslararası farkındalığı baltalayacak kavramlar oluşturma girişimlerinin devam edeceği kesin.
Bu tür beklenen girişimlere karşı koymak için Filistinli, Arap ve uluslararası taraflar, İsrail'in daha fazla zaman kaybetmesini ve istenen çözüme ulaşmayı amaçlayan çabaların dikkatini dağıtmasını önleyecek bir dizi önlem almalı ve özel koşullar sağlamalıdır.
Bu, sivillerin hedef alınması ve Filistin halkına karşı imha savaşlarının sürdürülmesi dizisinin bu bölümünün sonunu takip eden aşamada hangi siyasi ve diplomatik eylemin gerekli olduğunun belirlenmesini gerektiriyor. Hepimiz ihtiyaç duyulan şeyleri sağlamayı başaramazsak, Gazze halkının ödediği büyük fedakarlıklar ve yüksek bedeller göz ardı edilecek. Bölge uzun ve karanlık bir tünelde kalacak.