Faysal Muhammed Salih
Sudan eski Enformasyon Bakanı
TT

Sudan toplumu ve bölünme sahnesi

Sudan halkı, 15 Nisan'da ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında başlayan savaştan bu yana daha önce hiç olmadığı kadar bölünmüş durumda. Sudan’daki bu bölünmüşlükle birlikte ihanet, gizli anlaşmalar, ulusun birliğin ihmali, dış güçlere bağımlılık vb. suçlamalar karşılıklı olarak dile getiriliyor.

Sudan sahnesinin dışından biri, ordu destekçileri ile HDK destekçileri arasında bir ayrılığın olduğunu varsayacaktır ve böyle düşünmeye hakkı da vardır. Ancak garip ve şaşırtıcı gerçek bunun aksini söylüyor. Zira savaşın başından bu yana hiçbir taraf HDK’ye desteğini açıklamadı. Belli bir sürenin ardından HDK’nin ilerlediği gerçeği ortaya çıkınca, Darfur'daki bazı kabile grupları HDK’ye desteklerini açıkladı. Daha sonra el-Butana'daki Ebu Akile Keykil liderliğindeki Sudan Kalkanı güçleri ve Muhammed Ali Kureyşi liderliğindeki Temazuc güçleri gibi, askeri istihbarat tarafından oluşturulan bazı silahlı gruplar da HDK’ye desteklerini bildirdi.

Savaşın ilk gününden itibaren gerçek bölünme, siyasi ve sosyal gruplar ile sosyal medyada orduya ve birçok sorunun çözümü için savaşa güçlü destek verdiklerini ilan eden etkili siyasi aktivistler arasındaydı. Siyasi, toplumsal ve sivil güçler prensip olarak savaşa karşı olduklarını beyan ederek, bu savaşın kazananı olmadığını, kaybedenin ise yalnızca Sudan olduğunu söylediler.

Savaş ilan eden güçler, tek doğru milli tutumun savaşta ordunun yanında yer almak olduğunu, bunun dışındaki her türlü tutumun (savaşa karşı çıkmanın, savaşın durdurulmasını istemenin) ise vatana ve millete ihanet olduğunu düşünüyorlardı. Savaşın durdurulmasını talep edenler, ordunun, savaştan haftalar önce taktiksel bir pozisyon alan ve demokratik sivil güçlerin tüm taleplerini benimseyen HDK’yi ortadan kaldırmasından korkuyordu.

Gerçekçi ve adil olmak gerekirse, bu güçlerin pozisyonları ve çıkış noktaları aynı değildi. Zira bazı gerekçeler tamamen ulusal sebeplerden kaynaklanıyor. Birçok demokratik sivil güç, tek bir askeri kurumun varlığını, tüm milislerin ve silahlı güçlerin tasfiyesi fikrini paylaştı. Söz konusu sivil güçler, uzun müzakereler, çalıştaylar ve tartışmalar yapmak yerine, HDK tehdidini bir hafta veya 10 gün içinde sona erdirebilecek bir savaşı, kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak gördü. Çerçeve Anlaşması’nı imzalayan güçler de inisiyatif alarak ordu liderliği ile olan farklılıkların bundan sonra çözülebileceğini belirtti. Bu güçler arasında, HDK tarafından işlenen ihlaller, yağma ve hırsızlık olaylarına karşı çıkan, bunlarla savaşmayı tek ve etkili bir çözüm olarak gören vatansever gençler de vardı.

Orta ve kuzey Sudan'daki gruplar, Darfur halkının ve genel olarak Batı Sudan'ın siyasi ve askeri alanda genişlemesinden korkuyor. Buna silahlı hareketler ve HDK de dahil. Kuşkusuz onların bu yaptıkları, etnik temizliğe maruz kalacak olan kuzey ve merkez halkının zararına. Buna kanıt olarak ise bazı Darfurlu siyasetçi ve aktivistlerin sorumsuzca yaptıkları açıklamalar gösteriliyor. Zira onlar bu savaşı, Batı Sudan'a bağlı milisleri ve hareketleri zayıflatarak, dengeyi yeniden kurmak için bir fırsat olarak görüyorlar. Bazıları ise Darfur ile Batı Sudan'ın ayrılmasını, orta, doğu ve kuzey Sudan'ı kapsayan bir deniz ve nehir devleti kurulmasını talep ediyor.

Üçüncü grup ise İslami Hareket akımına mensup. Bu hareketin öncelikli hedefi ordu yönetimiyle ittifak kurup, orduya siyasi destek sağlayarak siyasi alana geri dönmek. Ordu, siyasi ve askeri kararları etkileyecek silahlı İslamcı tugaylardan gönüllülere yardım sağladı ve zaferden sonra iktidardaki paylarını garantiye aldı. Tuhaf olan, bu kişilerin kadrolarını orduya bireyler olarak değil, yöneticileri, sloganları, bayrakları ve kendilerine özgü marşları olan Bera bin Malik Tugayı gibi isimlerle sunmalarıdır. Bu noktada ordunun sanki dersini almamış gibi, bir milisle birlik olup yeni bir milisle savaşmak istemesi hayret verici.

Tüm bu gruplar arasında ortak olan şey, ordunun HDK'yi bir hafta veya 10 gün içinde yenilgiye uğratabileceği, hatta yok edebileceği inancıydı. Elinde uçak, zırh ve ağır silahlar varken nasıl olmasındı ki? HDK milislerinin ise halk arasında ‘Thatcher’ olarak bilinen dört çarpı dört araçlardan başka bir şeyi yoktu. Bu inanç, savaşa karşı çıkan herkesin, ordunun kendilerine karşı kazanacağı zaferden korkan bir HDK destekçisi olduğunu varsaymalarının nedenidir.

Buna karşılık savaş karşıtı gruplar hesaplamalarında daha gerçekçi oldular. Bu gruplar, Sudan ordusunun ve liderliğinin gerilediğine inanıyordu. Ordu, siyasi işlerle ve Savunma Sanayii Kurumu'nun devasa işleriyle meşgul olarak meydanı HDK’nin büyümesi, silahlanması ve on binlerce savaşçıyı kendine çekmesi için boş bıraktı. Dolayısıyla bu savaşın bir hafta ya da 10 gün süreceğini düşünmek yanlış bir inançtı. Mesele uzun sürecek ve ülke bunun bedelini ağır bir şekilde ödeyecekti. Ordu uzun bir süre sonra Hartum'da savaşı kazansa bile -ki bu boş bir inançtır- HDK; Darfur ve Kordofan tarafına yönelerek kalıcı bir sorun haline gelecekti. Şüphesiz böyle bir gücün herhangi bir merkezi hükümet tarafından kontrol altına alınması zordur.

Savaşı reddeden grubun, savaş yanlıları açısından belki de tek ciddi ve tartışmalı itirazı; Özgürlük ve Değişim Güçleri de dahil olmak üzere, Hızlı Destek Güçlerini yaptıkları büyük ihlallerden dolayı kınamamaları ve bazen orduyu büyüklük bakımından Hızlı Destek'le eşitlemeleri ve genel ifadelerle yetinmeleri noktasındadır. Bu ifadenin doğruluk payı olmakla birlikte, mevcut durum söz konusu grupların HDK’ye bağlılığının bir kanıtı olarak ele alındı. Bu da tartışılabilecek bir başka konudur.