Çağdaş dünyada Müslümanların en temel sorunu temsil sorunudur. Reel gerçeklik zemininde Müslümanların kahır ekseriyetinin genel kabulünü sağlayacak bir örneklik inşa edilemedi. Son iki yüzyılın bütün İslami hareketleri de bu genel kabulü sağlamada yetersiz kaldı. Belirli bir çoğunluğu yakalamak yeterli görülemedi. Hatta gayrimüslimlerin de kabulünü sağlayacak bir hareket görülmedi yeryüzü coğrafyasında.
Hâlbuki temsiliyet İslam’ın en temel özelliğidir. İslam, yeryüzüne yaşanmak ve insanlığın yol rehberliğini yapmak için gönderilmiştir. Bu rehberliği belirgin kılan emir ve nehiyler, bizatihi reel gerçekliğin kendisini belirleyen ilkelerdir. İnsanın ilişkiler ağını belirleyerek nasıl bir karakter inşa etmesi gerektiği konusunda İslam, peygamberi aracılığı ile bize bu örnekliği yaşatarak göstermiştir. Dolayısıyla felsefi ilkeler gibi soyut ilkeler içermez İslam. İlkeleri somut, uygulanabilir, uygulandığında teslimiyet ve sadakat olarak öne çıkarak barışı ikame eder.
Son iki yüzyılın İslami hareketleri, cemaatleri ve tarikatları bu genel kabulü sağlama konusunda zaaf taşımışlardır. Ortaya koydukları pratikler, genelde bir zaafı içinde taşıyarak kendilerine yönelik eleştirileri güçlendirerek varlık sahasına çıkmasına zemin oluşturmuşlardır. Taktik ve strateji uğruna bazı ilkelerin göz ardı edilmesi, onların bu temsiliyet konusunda zaaf göstermelerinin temel göstereni olmuştur. İktidar olmadan bazı hareketler güzel ameller ile dikkatleri çekmişlerdir. Ancak siyasi iktidar kendilerine geçince bu imkânı doğru kullanamadıkları gözlenmiştir. Şiddet içeren, kâfire karşı şiddetle mücadele eden grupların bu şiddeti müslüman halka yöneltmeleri, sahip oldukları şeyi eleştiriye açık hale getirmiştir. Siyasi hareketlerin, siyasette yapılması gerekir kuralı gereği yaptıkları ise ve özellikle mevcut hali meşrulaştıracak fetva arayışları onları örneklik zemininden uzaklaştırmıştır. Dünyanın her tarafında iktidar olmalarına rağmen, kendi dışındaki insanları ikna edecek ve onları da kendilerine tanık kılacak bir hareket görülmemiştir. Kısmi başarılar ise temsiliyet noktasında yeterlilik açısından yeterli olamamaktadır.
İlk kez ‘Aksa Tufanı’ ile birlikte yeni bir hareket öne çıkmakta, aslında bu hareket önceden de vardı. Ama yeni bir yüzle ortaya çıkmakta ve herkesi kendisine hayran bırakmaktadır. Hamas ve silahlı kuvvetleri birlikte öyle bir tavır geliştirdiler ki, kendilerine yöneltilmiş bütün yalanlar ortaya çıkarıldı ve tüm dünyada genel bir kabulü açığa çıkardı. Müslümanlaşmanın sayısal artışına neden oldu.
Bunu nasıl sağladı Hamas?
Bu vahşi soykırım sürecinde verilen ara ile birlikte bir yazı paylaşıldı. Yabancı bir gazeteci sanırım; ‘Gazze’de ilginç şeyler oluyor’ diye bazı maddeler saydı. Sadece bu maddeler değil! Tabi ki esir takasında ortaya çıkan görüntüler. Aksa tugayının esir takasında esirlerin, kendilerini teslim edenlere karşı minnet duygusu… Kendilerine yönelik yazılmış mektup ve bizatihi o görüntüleri izleyen milyonların esirlerin yüzündeki sahici tebessümün gösterdiği hakikat, hep bu askerlerin kendileri tarafından esir alınmış kişilere karşı nasıl bir âlicenaplık ile muamele ettiğinin göstergelerdir.
Yukarıda ifade edilen bazı maddelerin kısa özetini sunayım:
Bir şehirde, evler yıkıldıktan sonra, o yıkıntılar içinde var olabilecek şeylere yönelik hırsızlık vakaları genel itibarı ile mevcuttur. Örneğin, Türkiye de Maraş merkezli depremde olduğu gibi, evlere girilir ve ziynet eşyalarından tutun kullanılabilecek eşyaları çalarlar. Ama Gazze de bir tane hırsızlık vakası görülmemiştir. Büyük fırsatlar doğmasına rağmen, herhangi bir hırsızlık vakası söz konusu değildir. Evlerine geri dönenlere sorulan soruya verilen cevap: hayır, eşyalarımız bıraktığımız gibi duruyor.
Herhangi bir öldürme eylemi, yaralama, kavga da söz konusu değil! İnsanların bombardıman altında yaşaması, sinirleri gerer ve her şeyde bir kavga sebebi oluşturur. Ama Gazze halkı kendi aralarında da bir kavga veya cinsi bir münasebet kurarak zina dahi edilmemektedir. Hırsızlık, Zina, kavga, çatışma, küfür vesaire gibi sosyal hayatı dumura uğratan bir durum söz konusu edilememektedir.
Peki, Gazzeli sadece kendisini mi öncelemektedir? Bir yardım geldiğinde önce bana mı demektedir? Hayır! Bilakis, kendisinde olanı yanındaki ile paylaşarak sevinci, hüznü ve acıyı birlikte paylaşmayı başarmaktadırlar. Zaten o yüzden katliama rağmen orada dimdik ayakta durmaktadır. Bir çocuğu yanına alan yetişkin, sorduklarında ‘bu yetimin kimsesi kalmamıştı, yakınları öldüğü için ben yanıma aldım ve onu büyüteceğim’, demesi insanlığın ulaştığı zirveyi göstermiş olmaktadır.
İbadetlerinde, ilişkilerinde savaşında hep müslüman ahlakını sonuna kadar taşıyan ve her türlü dünyevi kaygıyı geride bırakarak varlığını Allah’a adayan başka bir halk kaldı mı? En azından şu an için bilmiyoruz. Ama Gazze halkı bu örnekliği bize ve tüm dünya insanlarına göstermiş oldu.
Dünya tarihinde bir ilk değil aslında, tarihte ‘Ateş Halkı’ diye bilinen ve imanlarından dolayı inkâra yöneltildiklerinde kabul etmeyenleri ateşe atarak canlı olarak yakanların olduğu bir diyarda ateşe gönüllü atlayanların varlığı Kuran tarafından bildirilmektedir. Bugün aynı durumu Gazze halkı bizatihi bize göstermektedir. Başlarına atılan bombalardan kaçmadan ayakta durarak karşılamaktadır. Hâlbuki koruma kalkanına ve demir kubbe adına rağmen, bir füze Yahudi semalarında görüldüğünde hemen kaçacak yer aramaya başlamaktadırlar. Ki çoğu füzeler zaten yukarıda düşürülmektedir.
Verilen aradan dolayı kendi evine dönen ve orada yıkıntıların üstünde oturup ‘ben burada kalacağım, İsrail ne yaparsa yapsın’ diyen adamın ruh hali… Çocuğunu kaybeden annenin ‘o cennete gitti’ demesi, kocası şehit olan doktor kadının ‘rabbim beni de şehitler kervanına kat’ diye dua etmesi, bize o halkın nasıl bir temsiliyet noktasına taşındığını göstermektedir.
Artık İslam çok büyük bir din, hakikati temsil ediyor, ama bu Müslümanlar bunu temsil edebiliyor mu? Hani nerede bu İslam’ı yaşayan Müslümanlar? Gibi temel sorulara bir cevabımız var: Gazze halkına bakın, onlar İslam’ı bir ahlak olarak yaşıyorlar. Bir müslüman görmek istiyorsan, Gazzeli müslüman halktan birine bakıver. Çocuğu, kadını, erkeği, askeri, sivili vesaire fark etmez…
Yani müslüman olmak isteyen bir gayrimüslimin artık yeni bir dayanağı var: Gazze halkı ve onların temsil ettiği İslam ahlakının somut hali… Bu tevekkül, bu teslimiyet, bu hüsnüniyet, bu sadakat, bu vakar ancak İslam’ın ruhunu bedeni haline dönüştüren bir halk bunu yapabilir.
Dünya yeni bir sosyal gerçekliği izlemektedir. Bu yeni sosyal gerçekliğin, dünyayı değiştirme gücü ise zaman içinde güçlenerek artacaktır. Şimdiden bir Müslümanlaşma dalgasını harekete geçirdiği görülmektedir. Bütün bir dünya halklarını müslüman ahlakına tanık kılarak güçlü bir değişimi başlatabilecek bir örnekliğin inşası bile Gazze halkının ilahi inayete sahip olduğunun en büyük göstergesidir. Bir insan bu kadar Allah ile hemhal olabilir. Bu kadar güçlü bir duygusal bağ ile Rabbine bağlılık gösterebilir. Yakınlarını kaybeden insanların tevekkül eden yakarışları, yaralılarla ve ölülerle dolu bir ortamda ‘Allah bizi imtihan etmektedir’. ‘Bize düşen ise sabır göstermek ve her halükarda biz sadece Allah’tan yardım diliyoruz, O bizi gözetlemektedir.’ Bunu sadece düşünce zemininde bırakmadan yaşamın bizatihi pratiği haline dönüştüren bir halk temsil liyakatini kesbetmiştir ve her türlü zaferi kazanmıştır.
Müslümanlar olarak önümüzde duran bu büyük örnekliğin hakkını vermek ve sorumluluğunu yerine getirmekle yükümlü olduğumuzu bilmeliyiz ve ona göre hareket etmeliyiz. Onları yalnız bırakmamalıyız. Onlara elimizden gelen her türlü yardımı yapmalıyız.
Göğsümüzü gere - gere ‘işte müslüman olmak böyle bir şey’ diyebilmeliyiz. Her ortamda onları savunmalı ve onlara yönelik yapılan katliamı lanetlemeliyiz. Kendi iktidarlarımızın bu konuda daha cesur adımlar atması için sosyal baskı kurmayı denemeliyiz. Onları kendi halleri ile baş başa bırakamayız, çünkü bu bizim de imtihanımız, onlara sahip çıkıp çıkmama konusundaki imtihan bu…
‘Korkunun ecele faydası yoktur’ atasözünü bir kez daha derinden idrak etmeyi sağlayan Gazze halkına teşekkür etmeyi bir sorumluluk addetmeliyiz. Biz de korkuyu geride bırakarak İsrail zalimini her sahada geriletmenin imkânlarını hayata geçirmenin yollarını aramalı ve bularak uygulamalıyız.
Gazze halkının örnekliğini daha geniş alanlara taşımanın cehdini göstererek ilahi inayete sahip olmanın imkânlarını seferber etmeliyiz ki Gazze halkının bu çok kıymetli temsiliyeti boşa çıkmasın ve tüm insanlığın rehberliğini yerine getirecek bir donanıma sahip olabilsin…
Yeni bir dünya yeni bir temsiliyet ile kurulabilir. Hadi buyurun o zaman…