Her ne kadar gerçeklere inanmak istemeyen bazıları, mucizeler dönemi geçtikten sonra yeni bir mucize yaşanacağı konusunda iyimser olsa da Gazze'de geçici ateşkesin sona ermesi bekleniyordu.
Ancak en başından beri göze çarpan gerçek şuydu ki, dengesiz savaşın her iki tarafı da taktiksel zaferler ilan etseler de ‘dinlenmeye’ ihtiyaç duyuyordu.
Psikolojik hedeflemeyi yeniden formüle ediyorlar, lojistik seferberliği güçlendiriyorlar ve sahada dayatılan değişikliklerden yararlanıyorlar...
Mahkûm ve rehine takas anlaşmaları yoluyla itidale bir şans verme girişiminden bahsetmiyorum bile.
Tarihsel olarak ezilenlerin kılığına girme konusunda inanılmaz bir yeteneğe sahip olan İsrail tarafı, şüphesiz dünyanın etkili başkentlerinin çoğunda siyasi karar alma koridorlarında savaşı kazanmayı başardı.
Başarısı, finansal ve iletişim şantajı savaşındaki zaferiyle ikiye katlandı. Bunun en açık kanıtı, küresel milyarder Elon Musk'un, bir grup büyük uluslararası şirketin X platformuna (eski adıyla Twitter) reklam vermeme kararının ardından, Binyamin Netanyahu'nun davetine icabet ederek İsrail'e gelişiydi.
Öte yandan Gazze Savaşı’nın sona ermesini talep eden küresel kitle hareketlerinin patlak vermesi, bombardımanların vahşetine ve trajedilerin dehşetine bir tepki olarak ortaya çıktı. Hamas liderleri, 7 Ekim ve sonrasında yaşananlarla ilgili ‘halkla ilişkiler’ mücadelesini yönetme becerisi gösterse de aslında Hamas ve İslami Cihad Hareketi liderlerinin bazı açıklamaları, ister Gazze Şeridi'ndeki insani felaketle başa çıkma açısından, ister savaşın arka planı ve ayrıntıları konusundaki cehalet açısından felaket niteliğindeydi.
Diğer yandan İsrail propaganda makinesi, Hamas’ı tasfiye etme hedefini, Filistin halkının tamamen yerinden edilmesine dayalı kalıcı stratejisinin daha geniş pratik uygulamasına dönüştürmekten çok daha ileri gitmeye devam etti. Zira bir davanın fiili tasfiyesi, o davanın insanlarını ortadan kaldırmadan başarıya ulaşamaz. Nitekim geçici ateşkesin sona ermesinden önce bile İsrail'in resmî açıklamalarının içeriği ile elektronik ordusunun sosyal medyada yayınladığı tehditler, korkutmalar, provokasyonlar, uydurmalar ve böbürlenmeler arasında bir rekabete tanık olduk.
Mahkûm ve esir takas sürecinin en yoğun olduğu dönemde bile yerinden etme planları ‘açık bir sırdı’. Gazze Şeridi'nin kuzey kesiminde yaşayanlara burayı terk edip güneye yönelmeleri konusunda verilen ‘tavsiyeyi’ uygulayanlar arasında hiç tereddüt yoktu...
Gidilmesi istenen güney ise yalnızca geçici bir istasyon. Ona sıra daha sonra gelecek.
Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın sözleri -Itamar Ben Gvir ve Bezalel Smotrich üzerinde uzun süre durmaya gerek yok- açık ve netti. Her ne kadar Arap ülkeleri, Likud'un asiliğini dizginleyecek bir ABD tutumu üzerine sabırla bahse girmeye devam etse de, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in hareketleri ve pozisyonları güven verici değildi. Blinken, İsrail savaşının sonuçları konusunda muhafazakâr olma eğilimine rağmen Washington'un Netanyahu ve hükümetinin tamamen arkasında durduğunu defalarca doğruladı.
Elbette, ABD'nin Hamas'a yönelik kınamalarını meşrulaştırmaya yönelik hazır bahaneler 7 Ekim saldırısına atıfla başladı ve Hamas'ın ilk ateşkes -belki de sonuncu- sırasında serbest bırakılamayan bazı rehineleri elinde tutmasıyla devam etti.
Elbette ABD'nin Netanyahu'ya verdiği desteğin tam olarak yansıtılmasına en çok katkıda bulunan şey, Hamas'ın Batı Şeria'da hak iddia ettiğini açıkladığı bireysel operasyonların gerçekleşmesiydi.
Bununla birlikte, silahlı yerleşimcilerin ihlallerini utangaç bir şekilde kınaması dışında Washington yönetiminin, İsrail güçlerinin Batı Şeria'nın bazı bölgelerinde öldürme ve tutuklama operasyonları başlatarak geçici ateşkesi defalarca ihlal etmesini görmezden geldiği söylenebilir. Öyle ki ateşkes döneminde Filistinli tutukluların, ölü ve yaralıların sayısı bile serbest bırakılan tutukluların sayısından daha fazlaydı.
Buna göre, şu anda üzerinde durduğumuz şey, Washington'un İsrail planının destekleyici ve sponsor gücü olmayı sürdürmesidir. Görünen o ki, süreç sonuçlanıncaya kadar da bu planı takip etmeye kararlıdır. Zira Washington, İsrail'in şu anda Gazze sakinleriyle ve belki de gelecekte Batı Şeria sakinleriyle ‘ilişkilerini’, bölgedeki dostlarının çoğunun endişelerini dikkate almadan açıkça destekliyor.
İsrail-Arap ilişkilerini bilen bir Arap siyasetçi ve diplomata göre, Gazze ve Batı Şeria'daki Filistin halkının “yaklaşık 20 yıldır İsrail tarafından kuşatılmış büyük bir hapishanede yaşadığı” unutuluyor. Filistin halkı, hiçbir siyasi ufku olmadan acılarıyla baş başa bırakıldı... Bu aslında yaklaşan tehlikeli bir patlamanın uyarısıydı.
Ayrıca Washington, eski Dışişleri Bakanı John Kerry'nin döneminden bu yana herhangi bir barış girişimi ileri sürmekten tamamen vazgeçmiş olmasına rağmen hâlâ İsrail-Arap ilişkileri dosyasını tekeline almakta ısrar ediyor. Dolayısıyla barışa yönelik ciddi bir siyasi çabaya girişme konusundaki isteksizliğiyle ‘iki devletli çözüm’ fikrini saçma ve faydasız bir oyalamaya dönüştürdü. Barışçıl yaklaşımları teşvik edecek, siyasi itibar kazandırarak ve güçlendirecek objektif, sorumlu bir çalışma yerine bölge, tek tarafın çıkarına olan ‘İbrahim Anlaşmaları’ yanılsamasına sürüklendi.