Sevsen Ebtah
Gazeteci ve yazar. Lübnan Üniversitesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü Profesörü
TT

‘Woke’ müttefiki Hamas

Siyonist yazarlar, ABD gençliği arasında kontrolsüz bir yangın gibi yayılan ‘Woke’ (Uyandı) hareketine karşı şiddetli bir kampanya başlatıyorlar. Bu hareketin savunucularının son sürprizi, kendilerini ve tüm insanlığı savunuyormuşçasına Gazze’deki mağdurların yanında yer almaları oldu. Buna katılanlar arasında kendilerine anlatılan sahte tarih anlatıları ile kandırıldıklarını iddia eden Yahudiler, eşcinseller, siyahlar ve Araplar bulunuyor. Bu, yeni nesil arasında yayılan bir hareket ve dolayısıyla hareketin karşıtları bunun tehlikesinden korkuyor. Bazıları buna ‘neo-Maoizm’ veya ‘kültür devrimi’ diyor ve kimileri de hareketi ‘aşırılık’, ‘yüzeysellik’ ve ‘faşizmle’ suçluyor.

Dünyada birinci sırada yer alan en prestijli ABD üniversitelerinde yükselen gerilim, ABD’de alevlenmeye başlayan savaşın buzdağının yalnızca görünen kısmı. Alevlerin etkisi İngiltere’ye de ulaşmış durumda. Bu, Gazze’de ateşkes ilan edilmesi talebiyle Londra sokaklarında her hafta düzenlenen kitlesel gösterileri açıklıyor. Fransız dergisi Le Point, Ermenistan ve Ukrayna’ya silah ihraç edilmesini kabul eden ancak iş silahların İsrail’i desteklemesine gelince “Kahrolsun emperyalizm” diye bağıran Filistinlileri ‘Fransız üniversitelerini karıştırmak’ ve öğrencilerini etkilemekle suçladı.

Bu arada şunu belirtmek yerinde olacaktır ki ‘Woke’ hareketinin Gazze savaşından öncesine dayanan, uzun bir geçmişi var. 2020 yılında Afro-Amerikalı George Floyd’un ABD’nin Minnesota eyaletinde bir polis memuru tarafından yoldan geçenlerin gözü önünde boğularak öldürülmesiyle hareket daha net bir şekilde görünürlük kazanmıştı. O zamanlar ‘Black Lives Matter (Siyahların Hayatı Önemli)’ sloganı ortaya çıkmış ve protestolar patlak vermişti.

Bundan üç yıl önce ABD’li aktris Alyssa Milano, X platformu üzerinden ‘Me Too’ (Ben de) etiketini başlatmış ve bu etiket küresel çapta büyük bir etkileşim almıştı. Bu etiketle kadınlar, adeta dünyayı saran bir ayaklanma meydana geliyormuş gibi, maruz kaldıkları tacizlerin hikayelerini anlatmaya başlamışlardı.

Aynı yıl, baskılar sonucunda Miss America yarışmasında yarışmacıların fiziksel görünümlerine göre yargılanmasından vazgeçildiği için yarışmacıların mayolarla geçit töreni yaptığı bölüm kaldırıldı.

Varlıklar arasında eşitlik arayan, her türlü farklılığı ortadan kaldırma ve her türe saygı duyma arzusunda olan ve ten renkleri, sınıflar ve uyruklara göre ayrımcılığın yapıldığı insanlık tarihinin utanç verici geçmişini aşmayı hedefleyen bu insani eğilime, zaman zaman diktatör bir eğilim de eşlik edebiliyor. Gelgelelim Gazze Savaşı’ndan ve Kongre’yi, finansörleri ve iş sahiplerini rahatsız eden protesto fırtınasından sonra olduğu gibi bu durum hiçbir zaman ciddiye alınmadı. En prestijli üç üniversitenin rektörleri, Harvard Üniversitesi Rektörü Claudine Gay, Pennsylvania Üniversitesi Rektörü Liz Magill ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Rektörü Sally Kornbluth, ‘Yahudi karşıtlığını’ artırdığı söylenen şeylerden ötürü sorguya çekildiler. Rektörler Kongre’deki yaşlı kadınlardan ziyade öğrencilerinden yana görünüyorlardı ve bu da onlara duyulan öfkenin düzeyini artırıyordu.

Gazze çatışma kapılarını açmadı. Ancak kapalı bir vatan ve dar sınırlar fikrine daha az ikna olmuş görünen, sosyal adaleti sağlamakla ilgilenen, sel veya çölleşme olarak gördüğü çevre kirliliği canavarından ya da mustarip olduğu ve halen karantina günlerini hatırladığı bir salgın hastalıktan korkan ve sayıları gittikçe artan küreselleşmiş gençliğin pusulasını hareket ettirdi. Bu gençler bireysel kimlik arayışını içindeler ve bu kimlikler ne kadar garip ve bozuk görünse de inatla baş kaldırıyorlar. Bu gençlik, fikirlere katılabilir ya da bunları yadırgayabilir, ancak acımasız liberalizme düşman olarak bakmaktadır. Onlara göre liberalizmin temel direkleri devasa şirketler ve bir avuç insanın elindeki sermayedir ve bu, düzeltilmesi gereken bir adaletsizliktir. ‘Woke’ insanları, bankalar, silah şirketleri ve emlak şirketleri gibi gizli lobilerin ekonomiyi yönlendirip karar iplerini ellerinde tuttuklarına ve bu yüzden bunlarla mücadele edilmesi ve bunların ehlileştirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bir 10 yıl verirseniz en büyük üniversitelerin mezunlarının karar verici pozisyonlarda olacağı düşünüldüğünde denilenin yapılması oldukça olası bir durum.

Onlar küresel sosyal ağların nesli; Holokost’u yaşamadılar, iki dünya savaşının nefreti, 11 Eylül’ün öfkesi ve terörizmi kendilerine öğretilmedi, komünizmle savaşmadılar ya da Berlin Duvarı’nı yıkmadılar. Onlar basit düşünceyi tercih ediyorlar. Onlara göre Gazze işgal edilmiştir, savaştıkları lobiler İsrail işgaline silah ve bomba sağlayan lobilerdir ve bu parçalanmış bedenler ve kanlı çocuk bedenleri onların vergileriyle gerçekleştirilmiştir. Onlarca, hatta yüzlerce ABD’li kadın sosyal medyada ağlayarak Gazze halkından özür diliyor. Aynı şekilde erkekler İsrail’e fon sağlayan ABD şirketlerine karşı boykot kampanyaları yürütüyor.

Ancak mesele o kadar basit değil. Liberaller ve muhafazakarlar bu insanları antisemitizmle suçluyor. ‘Linç kültürü’ benimsemek ve aptallık derecesinde saf olmakla suçlanıp hareketlerinin uzun sürmeyeceği söyleniyor. Ekranlarda tekrar tekrar Hamas’ın esir aldığı kişilerin fotoğraflarının zevkle ve alaycı bir gülümsemeyle yırtıldığı ve Filistin bayrağının İsrail bayrağıyla değiştirildiği anlar ‘nahoş’ sahneler olarak gösteriliyor. Berkeley’deki Kuzey Carolina Üniversitesi’nde Yahudi tarihi profesörü Jarrod Tanny, ‘sosyal adalet talep eden bir ABD hareketinin” bir grubun diğeri üzerinde tahakküm kurduğu gerekçesiyle nasıl “küresel Yahudi üstünlüğüne karşı bir savaşa yol açabileceğine’ anlam veremiyor.

Newsweek, ‘Woke’ hareketinin çağrılarının sonuçlarına karşı uyarılarda bulunmak üzere uzun makalelere yer verdi ve The Guardian, hareketin İngiltere’de yayılması hakkında yazdı. David Bernstein, ‘Woke Antisemitism’ (Antisemitizm Uyandı) adlı kitabında, ‘Woke’ ideolojisine sahip olanların, Yahudilerin yalnızca beyazların hegemonyasından faydalanmakla kalmayıp aynı zamanda bu hegemonyaya suç ortağı oldukları konusunda ısrar etmelerini kınıyor. Bernstein şunları söylüyor:

“İdeoloji, tenimizin beyazlığının bize sağladığı ayrıcalık ve fırsattan faydalandığımızı ve bu yüzden artık bununla birlikte gelen ayrıcalıkları itiraf edip bunları üzerimizden atmamız gerektiğini savunuyor (...) Başkalarının bizi tanımlamasına, bize yanlış bir bilinç dayatmasına ve Yahudilerin sahip olduğu eşsiz nitelikleri çarpıtıp silmesine izin vermeyeceğiz.”

Jarrod Tanny bunu ‘Woke teolojisi’ olarak adlandırıyor ve “Bu, bir bilimsel analiz modelinden ziyade şaşmaz köktendinci bir dindir. Gerçeği buldular ve gerçek, akademide ve kamusal alanda woke-Hamas ittifakını doğurdu” ifadelerini kullanıyor. Tanny bunun ‘akademik dille ifade edilmiş bir saçmalık’ olduğunu düşünüyor.

Joe Biden, yeryüzünde yeri olmayabilecek nihai ideali talep eden aşırı sol ile ceset yemek ve kan içmek için dişlerini bileyen acımasız sağ arasında, ölümüne bölünmüş bir ülkenin başında kalma mücadelesi veriyor.