BAE Dışişleri Bakanlığı adeti olduğu üzere, bu yıl da Dubai şehrinde ülkenin ev sahipliği yaptığı büyük iklim konferansına yakın bir yerde düzenlenen ve yıllık bir toplantı olan Sir Bani Yas Forumu'na davette bulundu.
Bu yıllık toplantının önemi iki ana faktörden kaynaklanıyor; birincisi, bu toplantının dünyadaki mevcut ve eski karar vericiler ile düşünürlerden oluşan, aynı görüşte olmasalar da diyalog metodu üzerinde hemfikir olan elit bir grubu içeren bir toplantı olması. Bunlar arasında başbakanlar, dışişleri bakanları, akademisyenler, iş adamları ve aydınlar var. İkinci faktör ise “konuşmacılara söylemedikleri bir şeyi atfetmemek” kuralına bağlı kalınması.
Bu iki nedenden dolayı, bu foruma katılmak ve tartışmaların yanı sıra genellikle açık sözlü olan ve bilhassa acil meseleleri ele alan yan sohbetleri dinlemek önemli. Zira bu toplantı genellikle büyük ölçüde diplomasi ve belki de belirtisizlikle örtülü tartışmaların yapıldığı diğer toplantılara benzemiyor.
Toplantı 8-10 Aralık tarihleri arasında 3 gün sürdü ve oturumlarda ele alınan konular şu başlıkları taşıyordu:
Küresel sistemde stratejik değişim. Bölgesel değişim: Ortadoğu'da çatışma düzeyi nasıl azaltılabilir? Filistin-İsrail ilişkileri. Sudan çatışması ve bunun bölgeye etkisi. Geleceğin Ufku: Yapay zekâ insanlığın geleceğini nasıl etkileyecek? Filistin-İsrail çatışmasının geleceği ve devam eden savaş ne gibi sonuçlara yol açacak? İklim değişikliği Ortadoğu'da güvenliği nasıl değiştirecek? Küresel demografik değişim ve ülkelerdeki değişen demografik yapının etkisi. Bölge ülkelerindeki hızlı gelişim ve durgunluk hızlarında ekonomik değişim.
Bunlar, bu yıl tartışılan konulardı. Okuyucu başlıklardan bunların zengin ve çok yönlü olduğunu, tüm fikri ve politik ayrıntılarını bir yazıda ele almanın zor olduğunu fark edebilir. Bu nedenle aşağıda yer alanlar, makalenin yazarının tartışmalardan genel olarak anladıklarının yanı sıra bu önemli toplantıda hazır bulunan bazı isimlerle yapılan yan görüşmelere ilişkin izlenimleridir.
Katılımcılar, yapay zekânın yalnızca yaklaşmakta olan değil, aynı zamanda halihazırda yaşanan devrime de kattıkları karşısında şaşkınlığa uğradılar. Günümüzde yapay zekâ insanlığın karşı karşıya olduğu pek çok sağlık sorununu çözmüş ve ulaştığı bulguları, tedavisi olmayan hastalıkların tedavisinde uygulamaya başlamış bulunuyor. Yaklaşan devrim ise daha dikkat çekici, çünkü bu devrim ile bugün bilinen şekliyle internetten kurtulmak mümkün olacak, bilgiler, dünyayla iletişim kuran küçük bir çip aracılığıyla hafızada saklanacak ve kullanıcının hatırlamak veya yaymak istediği bilgiye ulaşmak için tek yapması gereken “göz kırpmak”! Bu tür fikirler şaşırtıcı olabilir ve belki bazıları bunlara inanmayabilir, ancak bilim adamları bugün "Beşinci Bilimsel Devrim" adı verilen o büyük dönüşüm üzerinde çalışıyorlar!
“Demografik” nüfus değişimi konusuna gelince, dünyanın birçok sanayi ülkesinin üretim yükünü taşıyacak yeni nesiller yetiştiremeden “nüfusun yaşlanmasına” tanık olduğu kaydedildi. Bu, söz konusu ülkelerin başka yerlerden insanlara, çalışma çağındaki gençlere ihtiyaç duyduğu anlamına geliyor ve bu da nüfus transfer haritasını etkileyecek. Yoksul ve en genç nüfusa sahip olan ülkeler, daha yüksek gelirli çalışma alanları olan ülkelere yönelecekleri için eğitimli gençlerinden mahrum kalacaklar. Bu ise yoksul ülkeleri ekonomik olarak zayıflatacak, onları üretim yapabilecek akıl ve emekten mahrum bırakacak, en düşük gelirli ve geri ülkeler arasında kalmalarına yol açacak.
İsrail-Filistin çatışması konusunu önemi nedeniyle sona bıraktık ve yukarıda bahsettiğimiz gibi bu konu iki oturumda tartışıldı. Birinci oturumda, Ortadoğu'daki çatışmaların seviyesinin azaltılması, ikincisinde ise Filistin-İsrail çatışmasının geleceği ele alındı. Oturumlara katılan Filistin tarafı ile İsrail tarafının, benim tahminime göre deyim yerindeyse ılımlılar grubundan olduğu dikkat çekiyordu. Aralarında bazı noktalarda ihtilaflar olsa da konuşmacıların üzerinde uzlaştığı belki de en önemli husus, yaklaşık bir asırdır süren çatışmanın, çeşitli tarafların ulusal haklarını elde etmeleri ve “taviz” verme cesaretinin gösterilmesiyle durdurulması gerektiği, geçmişte herhangi bir tarafın radikalliğinin benzer bir radikalliğin önünü açtığı idi. Bazı eski İsrailli liderlerin uzun süren radikalliklerinin ardından Filistinlilerin haklarına sahip olmaları gerektiği kanaatine vardıklarına dair örnekler verildi. Nitekim Menahem Begin Sina'dan çekildi ve aynı şekilde Şaron da Gazze'den çekildi. Ancak önceki tüm müzakere aşamaları kapsamlı bir çözüme ulaşmadı, çünkü bazı İsrailli siyasi çevreler "güç", otoriterlik ve Filistinlileri sınır dışı etme çözümüne inanıyorlardı.
Ne var ki, 7 Ekim hadisesi denklemi değiştirdi ve artık üzerinde uzlaşılan nihai bir çözümün zamanının geldiğine inanan bir İsrailli akım var. Arap tarafı, Filistin meselesinin "tüm meselelerin anası" olduğunu ve Ortadoğu'daki tüm "kargaşaların" itici gücü olduğunu açıkladı. Filistin meselesi, Arap çevresindeki çeşitli darbelerin sebebiydi ve aynı zamanda bölgedeki tüm aşırılık yanlılarının onu desteklemekte yarıştığı bir işaretti. İsrail'e komşu ülkeler bu çatışma nedeniyle ekonomilerinin önemli bir bölümünü ve birçok kalkınma fırsatını kaybettiler.
7 Ekim Savaşının “son savaş” olması gerektiği anlaşılırken, bu savaşta her iki taraf da çok sayıda can kaybı yaşadı. Çok sayıda Filistinli ve daha az sayıda İsrailli hayatını kaybetti. Ancak İsraillilerin kaybı az olsa da tarihi bir kayıp, çünkü İsrail daha önceki hiçbir savaşında bu kadar çok can kaybı yaşamamıştı.
Avrupalıların konuyla ilgili tartışmalara eşlik eden yorumları da dikkat çekiciydi, zira babalarını korkutan “antisemitizmin” Avrupa ve Amerikan gençliği için artık hiçbir şey ifade etmediğini söylüyordu. Bu nedenle bahsi geçen gençlik bu durumdan en çok etkilenen taraf olan Filistinlilerin tarafını tuttu ve bu yönelim, Yahudilere karşı büyük bir suçluluk duygusu hisseden Almanya hariç, zaman içinde Batı'daki politikacılar üzerinde bir baskı oluşturmak için yeterli.
Görünen şikayetlerden biri de Filistinlilerin birlik olmadığı ve aralarındaki anlaşmazlıkları “çözecek bir düzenleyicinin”, yani bir mekanizmanın bulunmadığı yönündeydi.
Konuşmacılar arasında bir tür uzlaşıya varılan husus ise şuydu, yarın, yani savaş bittikten sonra Binyamin Netanyahu siyaset sahnesini terk etmek zorunda kalacak. Öte yandan, Filistin liderliğinin Filistinlilerin seçimle vereceği kararla değiştirilmesi gerektiği de hemfikir olunan bir diğer husustu. Liderliğin değişmesi Filistinli arabulucu yapının şikayetçi olduğu bir konu ve o yapıdan birinin “Bize hep geleceğin liderleri olduğumuzu söylediler, biz büyüdük ama gelecek gelmedi!” sözleri Filistin tarafındaki kurumsal acziyetin acı verici bir ifadesiydi.
Tartışılan son konulardan biri de şuydu; Arap demokrasisi uygulandığı şekliyle kalkınmaya ve istikrara yol açar mı? Bu konuda görüşler farklıydı ve herkesin kendi fikri vardı ama bu başka bir konu, zira makalemiz uzadı.
Son söz, bu forumu bu seviyede ve bu şekilde düzenlemek, Araplar için kelimenin tam anlamıyla mükemmel, cesur ve etkili bir gurur. BAE Dışişleri Bakanlığı'nda bunu başaran seçkin ekibin tamamı tebriki hak ediyor.