Aylardır ortalarda gözükmemesinin ardından hakkında askeri bir çarpışmada yaralanıp öldüğüne dair pek çok söylenti yayılan Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti), Uganda Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni ile görüşmek üzere çarşamba günü Uganda’nın başkenti Kampala’da göründü. Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) yaptığı ayarlamalar sonucu herkes Hamideti’nin Entebbe’de Orgeneral Abddulfettah el-Burhan ile görüşmede ortaya çıkmasını bekliyordu. Ancak resmî açıklamalarda Hamideti’nin toplantıya katılamayacağının bildirilmesiyle görüşme aniden ertelendi. Toplantının ertelenmesiyle birlikte Hamideti’nin öldüğünü söyleyen sesler yeniden yükseldi. Toplantının ertelenmesi, HDK’deki karışıklığı ve kendisini toplantıda temsil edecek bir alternatif bulmakta güçlük çektiğini gösteriyordu. Bu bağlamda tartışmaya birçok politikacı ve medya figürü dahil oldu. Birçoğu elinde teyitli bilgiler olduğunu iddia etti ve içlerinden bazıları Hamideti’nin nasıl yaralandığından, kendisine yapılan başarısız ameliyatlardan ve hatta gömüldüğü yerden bile söz etti.
Bazı Ugandalı web siteleri çarşamba günü toplantının fotoğraflarını yayınladı ve bu, Uganda Cumhurbaşkanı’nın X platformundaki hesabından doğrulandı. Sosyal medya sayfalarında çılgınlık borusu patladı. Bu haberi yayınlayan ve Hamideti’nin yaşadığını söyleyen herkes yalancı ve İsrail-ABD ajanıydı. Museveni’nin kendisi de bir ajan, komplocu ve kamuoyunu yanıltma suçunun ortağı idi. Fotoğraflar sahte, ellerin şekli bozuk ve gözler normal değildi. Uganda medyası haber ve resimlerle dolunca takıntı ve çılgınlığın ikinci aşamasına geçtik: “Museveni’nin kendisi de sekiz aydan fazla bir süredir ölü ve uluslararası istihbarat servislerinden bunu söyleyen raporlara sahibiz.”
Savaşın devam etmesini destekleyenler arasında bu istekli düşünce yapısı hakimdi. Sanki pozisyonlarını ve planlarını Hamideti’nin ölmüş olması üzerine inşa etmişler ve vatanın çıkarı için öldüğünün söylenmesi gerekiyormuş da hayatta olduğuna dair herhangi bir haber ya da gelişme vatana ihanet ve yabancı taraflara ajanlıkmış gibi davranıyorlardı. Her şeyden şüphe etme kampanyası başlatıldı. Museveni’den ve ertesi gün Hamideti’yi ağırlayan Abiy Ahmed’den de şüphelenildi. Özellikle de Etiyopya televizyonunun havaalanında karşılama ve Abiy Ahmed ile bir araya gelme videosunu yayınlamasının ardından. Ortaya çıkan tablo çılgınca ve oldukça basitleştirilmişti: Ordunun yanındaysan Hamideti’nin öldüğüne inanmalı ve bunu kabul etmelisin. Yok eğer yaşadığına inananlardan isen, hangi sebeple ve elindeki hangi bilgiyle olursa olsun ister kabul et ister etme ajan, hain, casus ve daha nice yakıştırmadan birisindir.
Sanki objektif bir düşünme için ne zaman ne de fırsat varmış gibiydi. Durup şunu sormak için bir an bile yok gibi görünüyordu: Eğer Hamideti ortaya çıkar ve yaşadığı kanıtlanırsa, bu güç dengelerini değiştirir ya da siyasi ve askeri sahnede büyük bir etki yaratır mı? Buna denk bir güçle nasıl karşılık verilebilir? Bu tartışmaya girmeyen ya da doğrudan katılmayan tek taraf liderlik düzeyi ile askeri yapıydı. Ne Orgeneral Burhan ne yardımcısı Orgeneral Kebbaşi ne de ordu sözcüsü daha önce Hamideti’nin öldüğü düşüncesini yaymış ya da bunun hakkında kamuoyuna konuşmuştu. Bu yüzden, muhtemelen askeri planlarını ya da siyasi planlarını Hamideti’nin var olmadığı temeline dayandırmadılar. Ya yaşadığını bildikleri için ya da ölümüyle ilgili yeterli bilgiye sahip olmadıkları için tartışmalardan uzak durmayı seçtiler.
Peki, Hamideti’nin ortaya çıkışı herhangi bir şeyi değiştirir mi ve siyasi ve askeri durumu etkiler mi? Cevap kesinlikle ‘evet’. Hamideti’nin ortaya çıkışı, onun yaşayıp yaşamadığı hakkında şüphede olan kuvvetlerinin moralini yükseltir. Aynı zamanda, son zamanlarda birbiriyle bağlantısız gruplar gibi görünen HDK’nin merkezi bir liderliğinin olduğunu da pekiştirir. Ancak bu diğer yandan Hamideti’nin, güçlerinin sonuncusu El-Cezire vilayeti olmak üzere işgal ettiği tüm bölgelerde gerçekleştirdiği büyük ihlallerdeki sorumluluğunu ortaya çıkaracak. Bazıları, meydana gelen büyük kaoslardan ve işlenen suçlardan Hamideti’nin yokluğunu sorumlu tutarak, eğer olsaydı bunları engelleyebileceğini savunuyordu. Ancak şimdi ortaya çıkması, kendisine tekrar suçlamaların yöneltilmesine ve belki de uluslararası düzeyde sorumlu tutulmasına yol açacak.
Siyasi açıdan ise Hamideti’nin ortaya çıkışı, savaşı durdurmak için bir anlaşmaya varılabileceğine dair umutları yeşertiyor. Zira HDK’nin komutanı ve kurucusu olarak askerlerinin kendisine sadakati çerçevesinde imzaladığı bir belgeye onların sadık kalmasını sağlayabilir. Bu, yokluğunda başarılması güç bir şey. Şimdi gözler, dünyanın kendilerine karşı artık sabrının kalmadığı Burhan ve Hamideti’nin beklenen buluşmasına tanıklık edecek Cibuti’ye çevrilmiş durumda. Şu kesin ki, Hamideti’nin yokluğu ya da gözlerden uzak durması, özellikle Burhan’ın kendi tarafında karşıt seslerin olmasına rağmen bu toplantıyı kabul etmesinin ardından Hamideti’ye ağır bir bedel ödetecek.
İki adam için tek bir seçenek kaldı: ya savaşı durdurmak ya da belki de türünün en sert yaptırımlarına maruz kalmak. Hepsinden önce de Sudan’da sonuçlarını kimsenin bilmediği bir öfke seli yaşanması bulunuyor.