Medyada, Mısır'ın Hamas'a amacı hayatları kurtarmak olan bir girişim önerdiği haberi yayıldı ve bu haberin yankısı bazı açıklamalarda da görüldü. Girişim özetle şunları içeriyor; öncelikle ateşkesin sağlanması için Hamas’ın Gazze Şeridi yönetimini bırakması, aynı zamanda İsrail hapishanelerindeki Filistinli esirler ile Hamas ve diğer grupların elindeki esirlerin serbest bırakılması. Daha sonra, sonunda bir Filistin devletinin kurulmasına (yani iki devletli çözüme ulaşılmasına) yol açacak bir geçiş aşamasına ulaşılması. Özetlenen bu Mısır önerisi birdenbire ortaya çıkmadı; Mısır, bu uzun ve yorucu çatışmanın ortasında onlarca yıldır İsrail’le mücadele etti ve halkının kanıyla, geleceğiyle ve kalkınma planlarıyla bunun bedelini ağır bir şekilde ödedi. Hatta bazı ekonomi analistleri, Mısır'ın 1967 savaşının sonuçlarından henüz kurtulamadığını ve bu savaşların bugün yaşadığı ekonomik sıkıntıların önemli bir parçası olduğunu ifade ediyorlar. Mısır, son yıllarda Suriye, Sudan, Libya, Yemen gibi vatanlarında tedirginlikler yaşayan Arap gruplar için de her zaman bir sığınak oldu. Dolayısıyla Mısır’ın önerisi, bugün Filistinlilerin karşı karşıya olduğu tehlikeleri hisseden ve algılayan bir deneyimden, bilgiden ve öngörüden kaynaklanıyor. Aynı zamanda etkili uluslararası konumun, Batı'nın İsrail'i destekleme konusunda kalıcı ve sağlam küresel konumunun bilinçli bir okumasından geliyor. Son dosyada (Batı'nın desteği) ayrıntılar çok ve hem Batı'nın hem de Doğu'nun büyük çoğunluğu bu konuda hemfikir. Bunun kendine has tarihsel ve çıkar temelli sebepleri var, tarih kitapları bunlarla dolu. Öneriye dönecek olursak, mevcut haberler bize kendisinin reddedildiğini söylüyor. Peki, bundan sonra ne olacak?
Bundan sonra olacakları okumaya başlamadan önce, 7 Ekim'de yaşananların ister uygulama şekli, ister hızı, isterse sonuçları açısından emsalsiz olduğunu kabul etmek gerekiyor. Güvenlik duvarının aşılması, istihbarat silahının çalışmaması ve teknolojisinin teknolojileri olmayanlara yenilmesi İsrail için “hoş olmayan bir sürpriz” oldu. Bunların hepsi doğru, ancak İsrail'in buna tepkisi yıkıcıydı ve hâlâ da öyle. Aynı zamanda hem bölgesel hem de küresel saha incelemelerinde bu tepki beklendikti. Modern tarihte bu tür bir yıkım (ölçek ve zamanlama açısından) hiç yaşanmadı; bu bir soykırım, çölleştirme ve belki de zorla göç ettirmedir.
İsrail'in hesaplı tepkisi, bazılarının yaptığı gibi "öfkeli" olmasıyla gerekçelendirilemez. İsrail öfkeli ama aynı zamanda 7 Ekim ile İsrail sağının uzun zamandır beklediği fırsatı buldu. İsrail sağının Filistinlileri ortadan kaldırma ve umut edilen Filistin devleti dosyasını kapatma arzusunu gerçekleştirmek için "kriz"i fırsata çevirdi. Elverişli bir iç kamuoyu da ona bu konuda yardımcı oluyor. Bu noktada durup rasyonelce düşünmek gerekiyor.
Yaşanan vahşet Arapların, insanı ve insanlığı sevenlerin yüreklerinde katliamlardan başka bir şey değil. Ama aynı zamanda dünyadaki Batılı siyasetçi ve karar vericilerin, biz kabul etsek de etmesek de bunun devam etmesine bir itirazları yok. Güvenlik Konseyi'nde Arap ülkeleri ve diğer Filistin sempatizanı ülkeler defalarca "ateşkes" kararı aldırmayı denediler ama başaramadılar. Son ve mütevazı karara bile ABD itiraz etmedi ama kararın Hamas'ı kınamadığı bahanesiyle lehine oy kullanmaktan kaçındı!
Sahne artık açık ve net; ya direnişi sürdürerek Gazze'de sayıları milyonları bulan sivillerin ortadan kaldırılması tamamlanacak ya da kurtarılabilecekleri kurtaracak siyasi bir çözüme ulaşılacak. Bu insanların yok edilmesini kabul eden veya isteyen hiçbir rasyonel insan yok ama İsrail makinesi, biz istesek de istemesek de stratejik nedenlerin yanı sıra üst düzey politikacılarıyla ilgili psikolojik, tarihi ve politik nedenlerden dolayı o yöne doğru gidiyor. Onlara göre bu “sıfır toplamlı bir denklem” ve bu denklem önce Gazze'den, ardından Batı Şeria'dan komşu topraklara bir “transfer”in gerçekleşmesiyle sonuçlanabilir. Bu, üzerinde düşünülmesi gereken bir ihtimal. Transfer gerçekleşirse bölge tarihinde, tarihimizde 1948'deki Nakba ve sonrasındaki savaşlardan çok daha büyük olacak. Çünkü komşu ülkeler üzerinde taşıyamayacakları yükler oluşturacağı gibi, söz konusu ülkelerde acı ve uzun süreli iç çatışmalar da doğurabilir. Burada sloganların, dileklerin, yanılsamaların hiçbir işe yaramadığı bir kemik kırma savaşı söz konusu.
Bu sıfır toplamlı denklem dünya tarihinde yeni değil, politik/sosyal psikolojik bir olgu olan ve “düşünce tıkanıklığı” (thought block) olarak bilinen bir şey var ve modern çağda İran Şahı'ndan Saddam Hüseyin, Kaddafi, Bin Ali, hatta el-Beşir'e kadar bunun örneklerini gördük. Düşünce tıkanıklığı bir siyasetçinin devrilene kadar yanılsamalar içinde kalmasıdır.
Bu kötü denklem karşısında Mısır'ın önerisi, makul bir çıkış yolu ve mümkün olanın sanatıdır. En iyisi olmasa da küresel güç dengesi açısından elde edilebilir olandır. Önerinin kabulü savaşanlar için bir zafer olabilir, zira savaşlar bir savaş ya da bir grup savaşa göre değil, nihai sonuçlarına göre kararlaştırılır.
Sonuçlar önümüzde; ne "direniş ülkeleri" Hamas'a yardım etmek için aktif olarak müdahalede bulunabilirler ve hatta buna istekli bile değiller ki bu müdahale, gerçekleşmesi halinde göreceli bir güç dengesi oluşturabilir. Ne de büyük güçler kendilerine özgü birçok nedenden dolayı İsrail'in acımasız küstahlığını durdurmaya istekli. Kızıldeniz'deki küresel ticarete yönelik tehdit bile güç dengesini değiştirmeye muktedir değil. Sonuncusu yani küresel ticarete yönelik tehdit, sadece bir göz boyamadır. Bir dizi çağdaş Arap çatışmasında kulaklarımızı sağır eden ve kendisini tekrarlama çabasına eş bir etki bile yaratamayan sözde Arap kahramanlıklarını hatırlatan kahramanlıktan ibarettir.
Mısır'ın önerisi mevcut koşullar altında insanların hayatını kurtarmak ve makul müzakere sonuçları elde etmek için en kabul edilebilir olandır. Filistin tarafının haklarını koruyan ve masum insanları bombalar, susuzluk, soğuk ve açlık nedeniyle ölmekten kurtaran siyasi bir çözümü rehavete kapılmadan ve gecikmeden kabul etmek, insanlık ve Filistin için bir kazançtır. Savaşlar sadece savaşma cesaretine değil, aynı zamanda kendisini bitirmek için daha büyük bir cesarete de ihtiyaç duyar!
Son söz; “direnişin” liderleri konuşup yaptıklarını “direniş eksenine” atfettikçe, davalarına duyulan sempati ve verilen destek azalıyor. Sessiz kalmaları çok daha iyi olur!