Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Gazze: Duvar resmi ve duvar zihniyeti

Londra'daki İmparatorluk Savaş Müzesi'nin kalbinde, merhum Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in bir duvar resmi durur. Resimde Kubbetüs-Sahra’nın üç boyutlu bir resmi üzerindeki büyük Saddam Hüseyin portresinin bir elinde ateş pozisyonunda bir tüfek vardır. Bu, Irak ve Arap hayalinde onun imajını yaratan en ünlü resimlerden biridir.

Müze belgelerine göre Irak'ın Ummu Kasr Limanı’nın girişinden getirildiği söylenen duvar resmi ister Arap liderliklerin meşruiyetlerini ve seferberlik, harekete geçirme yoluyla siyasi ve propaganda söylemlerinin büyük bir bölümünü yaratmak ister muhaliflere karşı siyasi entrikalar tasarlamak konusunda olsun Filistin meselesinin yer aldığı etkili konumu özetliyor. Saddam'ın duvar resmi, Gazze'de Filistinlilerin trajedilerinin, geçtiğimiz yüzyılın en kötü savaş trajedilerini anımsatacak şekilde yoğunlaştığı bir dönemde, İran'ın bugün Kudüs, kurtuluş, İslami dayanışma ve adaletsizliğe karşı direniş adına yaptığı gibi Filistin anlatısının sürekli kullanılmasına gönderme yapıyor.

Mevcut İran propagandasının ve gösterişçiliğinin kaderinin, sadece müzede bir yankı, söylem ve sloganların boşluğunun sonuçlarına dair acımasız bir hatırlatma, tekrarlanan deneyimlerden ders çıkarmadaki başarısızlığın acı verici bir kanıtı olarak, Saddam'ın duvar resminin somutlaştırdığı akıbetten farklı olacağını gösteren hiçbir şey yok.

Bugün Gazze'de karşı karşıya olduğumuz durum, Filistin meselesine yapılan propaganda yatırımlarının nadiren Filistinliler için somut faydalara dönüştüğünü doğruluyor. Bilakis bu propaganda şiddet döngüsünün sürmesini, Filistinlilerin bedenleri ve kanlarıyla Ortadoğu'da güç, nüfuz ve liderlik için yarışanlar için Filistinlilerin yararlı kurbanlar olarak kalmasını sağladı. Kudüs resminin üzerinde yükselen Saddam'ı gösteren duvar resmi, etkili söylemler ile sahadaki sefil gerçekler arasındaki bu kopukluğun somutlaşmış hali olmaktan başka bir şey değil.

Her ne kadar bir yanda Arap-Filistin tarafında diğer yanda İsrail tarafında süregelen nefret, bu kesintisiz şiddet döngüsünün yakıtı olsa da bazı Arap-İslam politikalarının direniş ve zafer konusundaki övünmeleri ile İsrail aşırı sağının Filistinlilere karşı benimsediği askeri-güvenlik yaklaşımın sertliğinin ötesine geçmeliyiz.

Gazze'de yaşanan çatışma, İran ve cihatçı siyasal İslam akımlarının önderlik ettiği, azami fedakarlığın mutlak adalete ulaşmanın kapısı olduğu inancına dayanan soyut ve gaybi bir zihniyet ile mutlak teknik üstünlük ve yalnızca verilere dayalı bir karar alma mekanizmasına inanan İsrail yapay zeka zihniyeti arasında yaşanmaktadır. Diğerinin haklarına yer bırakmayan mutlak adalet ile diğerinin varlığına yer bırakmayan mutlak teknik üstünlük arasında, her iki tarafta da asgari düzeyde de olsa bir empatinin yokluğu bariz bir şekilde ortaya çıkıyor. Oysa sadece empati ile teist aklın metafizik arzularını ve yapay zekanın soğuk, hesaplı mantığını aşabiliriz.

‘Yahudi ötekine’ karşı seferber edilmiş ve sözde semavi meşruiyetle silahlanmış Filistinli militanlar, 7 Ekim kurbanlarını ölümü hak eden bireylerden başka bir şey olarak görmüyorlar. Bundan daha tehlikeli olan şey, kolektif aklın o gün işlenen cinayetler gibi dehşet verici olayları kabul etmeyi reddetmekteki istekliliğidir. Filistinliler gibi İsrailliler de on binlerce Filistinli sivilin ölümünü yan kayıplardan başka bir şey olarak görmüyorlar. Onlara göre bu kayıpların sorumlusu İsrail'in teknikleri ve cihazlarıyla üstün askeri performansı değil, kurbanların kendisi veya onların arkasına saklananlar!

Ötekinin insanlığına yönelik bu karşılıklı inkar karşısında, Filistinliler ile İsrailliler arasında karşılıklı empati acil bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Empati, insan deneyiminin duygusal ve ruhsal boyutlarının her iki tarafta da özümsenmesine olanak tanıyan bir diyalogun önünü açabilir. Bunlar, verilerin hakimiyetine veya dini mantığın kesinliğine dayanan yönetim modellerinde sıklıkla ihmal edilen boyutlardır. Siyasi alanda ve çatışmaları bitirme bağlamında empati, başkalarının duygularını anlamanın ve paylaşmanın ötesine geçer. Çünkü tartışanların bakış açısını değiştirme ve onları iyi ve kötü, cellat ve kurban gibi ikili anlatıların hapsinden kurtarma gücüne sahiptir. Filistinlilerin ve İsraillilerin 7 Ekim sonrası dünyada ilerleyebilmek için bugün en çok ihtiyaç duydukları şey de budur.

Aslında 7 Ekim öncesi ile sonrasını ayıran bir çizgi çizecek olursak, aydınlatıcı bir değer olarak empatinin bu iki zamanı ayıran bir çizgi olması için teşvik edilmesinden daha iyi bir şey olamaz.

Empati, İsrail tarafında güçlü güvenlik önlemlerine olan ihtiyacı ortadan kaldırmaz veya Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme yönündeki meşru isteklerini zayıflatmaz. Aksine empati hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin rasyonel öz çıkarları arasında bir denge kurma, iş birliği ve karşılıklı anlayış için ortak mekanizmalara ulaşmak adına her birinin diğerinin refahına, onuruna ve yaşam hakkına önem vermesi çağrısıdır.

Saddam'ın duvar resmi, Filistin davasıyla dayanışma fikrinin görsel bir somut örneğidir ve aynı zamanda gösteriş ve propagandanın tek başına Filistinliler için adaleti sağlayamayacağının somut bir kanıtıdır. Gazze'yi son model yapay zeka teknolojileriyle dolu yerleşim bölgesinden ayıran teknik duvar da saf teknolojinin, Filistinlilere kendi adlarına uygulanan adaletsizliğin sonuçlarından yerleşim yerleri sakinlerini koruma konusundaki başarısızlığının somut örneğidir.

Bunlar bizi barışa giden yeni yollar açmak, Filistin'in ulusal özlemleri ile İsrail'in güvenlik kaygıları arasındaki boşluğu kapatmak için, empatinin gücünden yararlanma ihtiyacımızı itiraf etmeye sevk etmesi gereken nesnel gerçeklerdir. İlerlemek için duvar resmi ve duvar zihniyetinin dışında, ortak insanlığımıza dayanan bir yol sunmaktadırlar.