Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Bu ya da Tufan!

Kasım Süleymani’nin, İran’ın Kirman şehrinde bulunan mezarını ziyaret edenleri yakan korkunç saldırının ne anlama geldiği üzerinde çokça düşünmek gerekiyor.

İran’da yapılan son açıklamaya göre saldırıda yaklaşık 85 kişi öldü ve onlarca kişi de yaralandı. İran gücünün en önemli sembolü olan ve Tahran’ın varlığıyla övünüp diğerlerinin gözünü korkuttuğu bu ismin mezarına yönelik saldırının arkasında kim var?

İran yönetiminin önde gelenleri, bundan hemen Amerika’yı ve İsrail’i sorumlu tuttu. İran Devrim Muhafızları ile İran nükleer silah programının önemli liderlerinin hedef alındığı diğer vakaları düşününce bu suçlama mantıklı görünebilir. Mesela nükleer programın öncü ismi Muhsin Fahrizade, 27 Kasım 2020’de ince ve karmaşık bir operasyonla suikasta uğramıştı. Nükleer proje kapsamında olan İranlı hedeflere gerek doğrudan bombalama gerekse siber sabotaj yoluyla yapılan pek çok saldırı da cabası.

Yakın zamanda Suriye’deki Devrim Muhafızları Komutanı Rıza Musevi, 25 Aralık’ta Şam’ın güneyinde yer alan Seyyide Zeyneb yakınlarındaki sığınağında Lübnanlı, Iraklı ve İranlı bir grup takipçisiyle birlikte öldürüldü.

Ancak en ses getiren ve ‘başarılı’ saldırı, hepsinin lideri ve ‘öğretmeni’ olan Kasım Süleymani’ye ve beraberinde İran’a bağlı en önde gelen milis, güvenlik ve ordu komutanı Ebu Mehdi el-Mühendis’e, 3 Ocak 2020’de Bağdat Havalimanı yakınlarında insansız savaş uçaklarından gelen Amerikan füzeleriyle düzenlenen suikasttı.

Ağustos 2020’de ise İsrail ajanı olduğu düşünülen kişiler, El-Kaide’nin İran’a sığınan en önemli liderlerinden biri olan Ebu Muhammed el-Mısri’yi ya da Abdullah Ahmed Abdullah’ı, El-Kaide ile Humeyni örgütleri arasındaki ‘yasak aşk’ ilişkisine ışık tutan bir operasyonla öldürdüler.

Öyleyse yukarıda saydıklarımıza ve diğer örneklere bakarak, İran rejimi liderlerinin Amerika’yı, İsrail’i ve onlarla birlikte Batı’yı ya da Batı’nın bir kısmını Süleymani’nin mezarına yönelik saldırılardan sorumlu tutması mantıklı. Hele de tüm düzenlemelerin, Süleymani’nin ölümünün (ya da İran’ın lügatinde ‘şehadetinin’) dördüncü yıldönümünü kutlamak için yapıldığını düşününce. Zira bu, Süleymani ile bağlantılı kişilerden oluşan özel bir grubun korkunç saldırı esnasında bu ‘güvenli alanda’ toplanmış olduğu anlamına geliyor.

Gelgelelim operasyonun sorumluluğunu hemen DEAŞ üstlendi. Amerikalı yetkililer de özellikle saldırıda bir ‘intihar eylemcisinin’ varlığından söz ederek, operasyon biçiminin İsrail’in ve Amerika’nın değil de DEAŞ’ın tarzını yansıttığını söyleyerek bunu ima etti.

Güvenliğin olmayışını ve huzursuzluğun bir cenahtan diğer cenaha, bir yakadan diğer yakaya ve bir saftan diğer safa akışını gösteren tablo, daha doğrusu tablolar, bu ormanda hiçbir tarafın tek başına hayatta kalamayacağını gözler önüne seriyor.

Güvenlik herkesin nasiplenmesi gereken bir nimettir. Her zaman ve her yerde, herkesin. Ya güvenlik ya Tufan!