Benim net görüşüm şu ki, Sudanlıların sorunları ancak Sudanlıların eliyle çözülebilir. Farklı uçlarda olmayı, kavga etmeyi, dar siyasi hesapların peşinde koşmayı ve intikam ve dışlama zihniyeti ile hareket etmeyi sürdürürlerse, yeryüzündeki bütün başkentleri de dolaşsalar, yine de kendileri için dermanı yokmuş gibi görünen sorunlarına bir çözüm bulamazlar.
Bu sebeple, Sudan hükümetinin, Doğu Afrika’daki Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) bugün Uganda’nın başkentinde toplanması planlanan olağanüstü zirvesine karşı olduğunu açıklamasından rahatsızlık duymadım.
Sudan hükümeti tutumunu üç gerekçe ile savundu. Birinci gerekçesini açıklarken hükümet, geçtiğimiz aralık ayında Cibuti’de toplanan ve savaşı durdurmak için Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) arasında bir görüşme düzenleme kararı alan önceki zirvenin sonuçları hayata geçirilmeden başka bir zirve düzenlenmesini gereksiz gördüğünü belirtti. İkinci olarak, IGAD’ın kendisine danışmadan Kampala toplantısında Sudan’daki gelişmeleri tartışmaya yer verdiğine dikkat çekti. Üçüncü olarak ise, Hamideti’ye Kampala zirvesine katılma daveti yapılmasını IGAD’ın tarihinde tehlikeli bir emsal ve tüzüğünün ciddi bir şekilde ihlal edilmesi olarak değerlendirdi. Ardından Sudan hükümeti daha da ileri giderek barış konusunda IGAD ile görüşmelerin askıya alındığını duyurdu. Bu, şu anlık bölgesel kuruluşun arabuluculuğunun dondurulduğu ve Burhan-Hamideti görüşmesine ilişkin düzenlemelerin iptal edildiği anlamına geliyor.
Aslında IGAD ülkelerinin arabuluculuğu işlevsiz bir şekilde doğmuştu. Sorunları herkesçe aşikârdı, hatta en iyimser insanın bile gözüne dokunuyordu. Bunun sebebi IGAD’ın tarafsız bir arabulucu olmamasıdır. Zira IGAD ülkelerinin bazı liderleri, savaşın bir tarafına (HDK) yakınlık gösteriyor. Bunu, gösterilen pek çok tutumda net bir şekilde görebiliyoruz. Nitekim en son Kenya, Uganda ve Etiyopya tarafından Hamideti için resmi resepsiyonlar düzenlenmiş ve bu üç ülkenin liderleri Hamideti’yi sıcak bir şekilde karşılamışlardı, ki bu Sudan hükümetine gönderilen bir mesajmış gibi görünüyordu. İşin daha da kötüsü, Hamideti’nin bu ülkelere yaptığı ziyaret turu, IGAD’ın Cibuti’deki olağanüstü oturumuna katılamayacağını açıklamasıyla aynı zamana denk geldi. Söz konusu zirvede Hamideti ile Burhan arasında, savaşı bitirmeye yönelik bir görüşme yapılması bekleniyordu.
Gelgelelim, Sudan ile IGAD arasında arabuluculuk dosyasına ilişkin son dönemde yaşanan kriz, şer gibi gözükse de hayır olabilir. Çünkü çelişkiler, şüpheler ve çıkar çatışmaları nedeniyle bu arabuluculuğun başarılı olacağına dair ciddi bir umut yok. Bence Sudan hükümeti tarafının, konumunu büyük ölçüde zayıflatan gitgeller ve çelişkili mesajlar yerine net bir tutum sergilemesi daha yerinde olacaktır. Hükümet, Egemenlik Konseyi’nin birkaç gün önceki son toplantısında açıklandığı ve daha önce birçok açıklamada tekrarlandığı üzere, Sudan sorununun Sudanlılar tarafından çözülmesi hakkına bağlı kalınması yönündeki tutumunda kararlı bir duruş sergilerse daha iyi bir sonuç alacaktır. Bu doğru bir tutum olacaktır ve Sudan hükümeti de bunu yapan ilk taraf olmayacaktır. Nitekim IGAD’daki diğer üyeler kendi tartışmalarına müdahale edilmesini istememişti. Örneğin Etiyopya, Tigray ile arasındaki savaşta bunun bir iç mesele olduğunu söyleyerek arabuluculuk yapılmasını istememişti. Sudan krizinin çözümünde gerçekten yardım sağlayabilecek tek arabuluculuk Cidde platformuydu. Bu platformun müzakere yollarının belirlenmesi, savaşın durdurulması ve insani yardımlara öncelik verilmesi konusunda net bir vizyonu vardı. Platform hemen kısa ateşkeslere varmayı ve ardından savaşın iki tarafından Cidde Bildirgesi için imza almayı başarmıştı. Cidde Bildirgesi uygulanmış olsaydı çatışmaların durdurulması yönünde önemli bir adım atılmış olacaktı. Ancak HDK anlaşmanın en önemli hükümlerine uymadı. Böylece kriz, Suudi Arabistan ve ABD gibi iki kolaylaştırıcı tarafın girişimlerine rağmen yerinde saymaya başladı. En sonunda kolaylaştırıcı tarafların girişimleri sonuçsuz kaldı ve müzakereler durduruldu.
Peki şimdi hareketliliği tekrar nasıl sağlayabiliriz?
Eğer gerçekten Sudan’ın krize çözüm bulmasını istiyorsak yapılması gereken iki önemli adım var. Öncelikle Orgeneral Burhan, eski Başbakan Dr. Abdullah Hamduk liderliğindeki Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum) heyetiyle görüşmesine ilişkin düzenlemelere devam etmeli. Bazılarının gösterdiği çekinceler ve bazı Tekaddum taraflarının HDK’nin yanında olduğuna dair havada uçuşan suçlamalar bir tarafa bırakılmalı. Şunu kabul etmemiz gerekiyor ki, bu savaş Sudanlıları daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde bütün düzeylerde böldü. Eğer hükümet Hamideti ile müzakerede bulunmaya devam etmeyi istiyorsa, taraf tutulduğu ya da HDK ile imzalanan Addis Ababa Bildirgesi’ne ilişkin kimi temel çekinceler nedeniyle Tekaddum’dan bir heyetle görüşmeyi reddetmek mantıklı değil. Nitekim Addis Ababa Bildirgesi sadece bir ön girişim niteliğinde olup bağlayıcı nihai bir bildirge değildir. Bu yüzden üzerine bir şeyler inşa edilip değişiklikler yapılabilir.
Diğer adım ise Tekaddum’un dışlayıcı tutumlardan uzak durması, kimseyi dışlamaması ve ülkeyi mevcut savaş ateşine sürükleyip bunu alevlendiren sıfır toplamlı bir denklem yolunda ilerlemekte ısrar etmeyen kapsamlı bir uzlaşma vizyonunu benimsemesidir. HDK’nin tüm ihlal ve taşkınlıklarına rağmen Tekaddum’un sadece HDK ile uzlaşma yolunda ilerlemesi mantıklı değil. Nitekim HDK, kendisiyle Sudan halkının önemli bir kısmı arasında büyük bir uçurum yaratırken, aynı zamanda çeşitli kesimlerden sivil güçler arasında kapsamlı bir uzlaşmayı da reddetmiştir.
‘Dışlama’ yolu başarısız oldu, geçiş sürecini sekteye uğrattı ve savaşı hazırlayan atmosferin oluşmasına katkıda bulundu. Bunda ısrar etmek yalnızca ‘ilerleme’ çabalarını başarısızlığa mahkum etmekle kalmayacak, aynı zamanda kesinlikle savaşın uzamasına yol açıp Sudan’ın sorunlarına kendi insanları tarafından çözüm bulunacağına dair umutları zedeleyecektir.
Dünyanın kendi sorunlarıyla meşgul olduğu ve Sudan’ın öncelikler listesinde olmadığı bir ortamda savaşın devam etmesi, bundan çıkar sağlayanların müdahalesini kolaylaştıracak ve Sudanlıların acılarını artıracaktır. Savaş sonucunda Sudan ve Sudanlıların başına gelen zayıflık, bölünme belası, neticesiz çözümler ve anlaşmazlıkların iç ulusal çerçeve içerisinde çözülememesi, bazı seslerin, açık açık dış tarafların ‘çıkarlarını’ dikkate alan ve aralarında nüfuz ve faydaları paylaştırmaya dayalı çözümler önerme cüretinde bulunmasına yol açtı. Bu hiçbir şekilde ülkenin çıkarına değildir. Sudan halkı bu vahim duruma çare bulup, ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutarak sorunlarını kendisi çözmezse, ulusal egemenlik kaybedilecek ve belki de paramparça olacaktır.