Mustafa Özcan
TT

Husi-Batı kapışmasının neresinde durmalı?

Her konuya aynı anda odaklanmak mümkün olmuyor. Dolayısıyla bazı konuları erteliyor ve atlıyoruz, sonra da bazen o konular, geri dönemeden gündemden düşüyor. Bunlardan birisi de Bab-ı Mendep Boğazı ve suyolu üzerinde yapılan seyri seferlere Husilerin müdahalesidir. Bu müdahaleler nedeniyle Husileri kahramanlık payesi mi vermeli yoksa olayları tabii çapına mı irca etmeyiz?  Elbette bu sürtüşme ve dalaşma bir yönüyle Gazze olaylarıyla bağlantılı. Burada Husiler ideolojik iflastan kurtulmak ve bu zemindeki çıkarlarını gözetiyorlar. Ona yatırım yapıyorlar.  Dolayısıyla hesaplı bir tutum! Husiler bu süreçte İran’ın ön cephede yapamadığını arka cephede yapmak istiyor. Sebebine gelince, Husiler dağ adamı olarak savaşa dayanıklılar. Yaşadıkları coğrafya ise sarp ve engebeli dolayısıyla yabancılara geçit vermiyor.  Yabancıların kolay uzanabilecekleri veya savaşabilecekleri, diş geçirebilecekleri bir coğrafya değil.  Adeta ikinci Afganistan.  Buna güvenerek ABD ile İngiltere’ye kafa tutuyorlar. Lakin Babu’l Mendep ve Hürmüz Boğasıyla alakalı olarak Amerikan başkanlarından Carter adını taşıyan bir doktrin var. Bu doktrin, dünya petrol ihtiyacının mühim bir kısmını karşılayan ve sevkine imkan veren bu su yollarının açık kalmasına amir.   Kısaca ABD’nin kırmızı çizgisi sayılabilir.  Buna mukabil bu saldırılar ardından Husiler hem kendileri hem de İran namına ideolojik kazanım ve avantaj sağlamak ve ABD ve müttefiklerine kafa tutar görünmek istiyorlar.

Bu saldırılar sırasında Husilere aferin demediğimiz için kimi İran yanlısı kesimler X hesapları üzerinden neden Husilere değinmekten kaçındığımızı soruyor. Sorguluyor.  Beni ve Cübbeli Ahmet’in ismini sarahaten veriyorlar. Ben kimsenin avukatlığına soyunmuş değilim, herkes asaleten kendini savunabilir.  Önce bu sataşmayı kale almadım.  Denildiği gibi: Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verecek cevabım var. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye!

Olaylar gelişince temas etme ihtiyacı hissettim.  Olaylar zincirinde İran İsrail’den intikam almak yerine Pakistan’daki bazı Beluci mevzilerini ve İdlip ile Erbil’i vurmaya yöneldi.  

 Batılı gemileri vurmaları karşısında neden Husilere aferin demeyi esirgedik?  Batı ile Husiler arasında bir mukayesede oysa Türkiye’de kimi yetkililer Husilerden yana açıklama yapsalar da Husiler aynen diğer İran vekalet güçleri gibi Türkiye düşmanıdırlar. Haşd-i Şabi de, Hizbullah da öyledir. Onlar İsrail’den çok Türkiye gibi ülkelere düşmanlık beslerler. Uzatılan ele nankörlük hatta ihanet ederler.  Sürekli kanmak ahmaklık alametidir. Mümin bir delikten iki defa geçmez!   

 Sözgelimi 2006 yılında genelde İran’a muhalif bir duruşum olsa da Hizbullah- İsrail kapışmasında Hizbullah’a arka çıktık.  Suriye halkı da böyle yaptı. Hatta o sıralarda bir tartışma oldu. İbni Cibrin adlı Suudi Arabistanlı selefi ulemadan birisi Hizbullah için zafer duası edilemeyeceğini ve arka çıkılamayacağını söyledi. Yusuf Karadavi ise bu açıklamayı abes buldu ve eleştirdi. Zaman İbni Cibrin’i haklı çıkardı,  Hizbulah 6 yıl sonra Baas ve Esat hanedanlığına başkaldıran Suriye halkını arkadan hançerledi.  Hizbullah üyelerine 2006 yılında evlerini açan Suriye halkı bu örgüt ve elemanları tarafından arkadan vurulmuş ve katliamla ödüllendirilmiştir!

  Saflığın sırası değil. Düşmanlar da aralarında kavga edebilirler. Husilerin İngiliz ve Amerikan çıkarlarına veya hedeflerine yönelmelerine itiraz etmem, aksine Hizbullah’ın da kuzeyden İsrail’e cephe açmasını da hararetle temenni ederdim. Lakin onlar bunu yapmazlar.  Hizbullah ve İran ekseni hiçbir zaman harbi ve hasbi davranmamıştır. Son derece kaypak ve hesapçıdır. Akdeniz üzerinden İsrail ile petrol çıkarmada ortak olmuştur. Kana sahillerindeki petrolü paylaşmışlardır.  Onun ötesinde Beyrut Limanında bir nükleer silaha eşit bir patlama olmuş ve buraya yanıcı ve patlayıcı maddeleri depolayan Hizbullah şaşırtıcı bir biçimde patlamayla alakalı olarak İsrail’i suçlamaktan kaçınmış, bir başka ülkeye de işaret etmemiştir!  Eylem ortada kalmıştır.  Kesinlikle Hizbullah mesajı almış ve ona göre davranmıştır.   İsrail Şam’da Kasım Süleymani’nin yardımcılarından Razi Musevi'yi öldürmüştür.  İran ve vekilleri bunu kuru sıkı açıklamalarla geçiştirmiştir. Ardından Kirman’da Kasım Süleymani’nin mezar başında düzenlenen anma toplantısı kana bulansa da dikkatler İsrail yerine IŞİD’a odaklanmıştır.  Bu heyula gibi olan örgüt de saldırıyı üstlenmiştir!  Bunların intikamını almak için de İsrail yerine Erbil’i, İdlip’’i ve Pakistan’ı yani masum coğrafyaları vurmuştur. Öfkesini yine Müslümanlardan çıkarmıştır. Öbür taraftan da Husilerle başka bir dolap çevirmektedir.  Aklımızla oynamaktadır.

 Esat hanedanlığına uyarlanan Arapça bir deyim vardır.  Esedün aleyye ve fi'lhurubi neametün. Bana aslan kesilse de savaşlarda devekuşunu taklit eder. Başını kuma gömer.  Bu deyim Esat ailesi için de şu şekilde uyarlanmıştır: Esedün ala şa'bihi neametün ala a'daihi. Halkına aslan kesilirse de düşmanlarına karşı devekuşu mesabesindedir. İran için de şöyle uyarlanabilir. Batı ve İsrail karşısında devekuşu gibi hareket eder, İslam dünyasına aslan kesilir.  Şaron Saddam’ın baş belasıydı. Netanyahu da İran’ın baş belası. Ama ona karşılık vermektense vurun abalıya misali İdlip’i hedef alıyor.  İsrail yerine boş arazileri bombalıyor.

  Maalesef Türkiye’de İran karakteri hala anlaşılamadı. İran hasbi değil pazarlıkçı bir ülkedir. Bunu her fırsatta anlattığımız halde kimse oralı olmuyor. Gazze saldırılarının başında kimi yorumcular Hizbullah tarafından kuzey cephesinin açılacağını gözlüyor ve umuyorlardı.  Heyhat! Asker kökenli bir yorumcunun da olduğu ilk sıralarda TV Net’te katıldığım bir programda şunu söyledim: Hizbullah’ın kuzey cephesi açmasını temenni ederim ama tahmin etmem.  Dediğimiz gibi de çıktı. Ama ekranlara yanlış yorum yapanlar el üstünde tutuluyor. İtibarları azalmıyor bilakis artıyor.  Yanlışın ve yalanın reytingi daha bol olmalı! Şimdi PKK’ya karşı Suriye rejimiyle birlikte mücadele etme avazları yükseliyor. Halbuki, PKK ile Suriye rejiminin ilişkisi tavuk yumurta ilişkisine benzer.  

İran ne Lübnan’da ne de İran içlerinde kediye kedi diyemiyor. Sürekli vurun abalıya havasında.  Hala Filistin’in değil Kerbela’nın intikamının peşinde. Tarin soyguncusu ya da eski ifadesiyle nebbaşı!

Husilere hulus çekmemizi isteyenler utanmasalar bizden İran eksenine biat etmemizi de talep edecekler.  

Bu pervasızlıklarının iki nedeni var. Hala yanlış tanınmalarından bir de İslam dünyasından gerekli cevabı almadıklarından. Maskeleri düşse de kitleler farkında bile değil.  Şimdilik kaypaklıkla gemilerini yürütüyorlar.