Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

İran davranışlarını neden değiştirsin?

Washington’ın İran’a yönelik stratejisinde köklü bir değişiklik olmadığı sürece Ürdün’deki Amerikan üssüne yapılan saldırının ardından, üstü çizilerek mollalar rejimi için ABD caydırıcılığının yeniden tesis edilmesini sağlayacak başka bir Kasım Süleymani beklemeye gerek yok. 

İran’ın güç dilinden daha çok anladığı bir şey varsa o da zayıflık dilidir. İran, Başkan Joe Biden yönetiminin zayıf, kafası karışık ve iki yanılgının yönlendirmesiyle İran’a karşı akla hayale gelmeyecek tavizler vermeye hazır olduğunu düşünüyor:

Birinci yanılgıya göre siyasi akılcılık yolu, İran’la anlaşma sağlamanın doğru yoludur.

İkinci yanılgıya göre ise rehineler karşılığında para verme ve petrol yaptırımlarını hafifletme politikaları yoluyla İranlılara rüşvet vererek gerilimden kaçınmaya yatırım yapmak, Ortadoğu’ya ve çevresine bulaşmamak için en güvenli seçenektir. 

Bu iki yanılgı, İran’ın bölgedeki hedeflerini ve bu hedeflere ulaşma stratejisini anlamadaki önemli yapısal bozukluktan kaynaklanıyor.

İranlı milislerin Amerikan üslerine yönelik saldırılarının, ABD’nin Suriye’den ve Irak’tan çekilme planlarına ilişkin tartışmaların arttığı zamana denk gelmesi tesadüf değil. Bu, İran’ın ilan edilmiş bir hedefi. Ve İranlıyı hiçbir şey, Demokrat Biden yönetimini bunu açıkça dile getirirken duymaktan veya her ne kadar Trump’ın düşünce biçimi ve eylemleri İran’a ve onun tehditlerine karşı daha büyük bir kararlılık içerse de Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın konuşmasında buna benzer bir şey tespit etmekten daha fazla mutlu edemez.

Şurası çok açık ki Tahran’ın stratejisi, Suriye’de ve Irak’taki müttefik milisler aracılığıyla ABD güçlerine yapılan saldırılardan, Husilerin Kızıldeniz’deki eylemlerinden, Lübnan cephesindeki tehditlerden ve Gazze savaşına müdahaleden destek almak üzerine kurulu. Amaç ise ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesi ve böylece İran’ın bölgedeki kontrolünün güçlenmesi seçeneğini desteklemek üzere çeşitli noktalardaki Amerikan çıkarları üzerindeki baskıyı artırmak.

Washington’da İran asıllı Amerikalı akademisyenlerden, araştırmacılardan ve gazetecilerden oluşan İran lobisinin, İran hükümetiyle bağlantılı olduğunun tespit edilmesi ve bazılarının Biden yönetiminden ihraç edilen diplomat Robert Malley aracılığıyla bizzat Amerikan hükümetine sızdığının belgelenmesi tesadüf değil. Bugün bunların, Gazze’de ateşkes olması halinde İranlı milislerin gerilimi artık tırmandırmayacağını söylemek için seslerini yükseltmeleri de tesadüf değil… 

Tahran milislerinin çabaları ile Gazze’deki ateşkes arasında bağlantı kuran bu mantık, ABD ile Körfez Arapları arasındaki mevcut siyasi sürecin yoluna taş koymak istiyor. Bu süreç, Filistin için siyasi düzenlemeler ve İsrail için Binyamin Netanyahu hükümetlerinin pekiştirdiği sapma halini sona erdiren güvenlik düzenlemeleri çerçevesinde bir ateşkes istiyor. İran ise İran’ın bölgesel egemenliğine açılan bir kapı olduğu için bölge genelinde silahlı mücadele fikrinin ve milisler denkleminin güçlendirilmesinin bir parçası olarak Filistin’de Hamas denklemini güçlendirmek için Gazze’de ateşkes istiyor.

ABD’nin İran’la anlaşmanın mümkün olduğuna dair inancı, şu gerçeği gözden kaçırıyor: Bölgedeki rakiplerinin sahip olduğu ekonomik güç, toplumsal modelin gücü ve refah, kalkınma, açıklık ve barış tecrübelerinin cazibesi gibi diğer güç unsurlarından yoksun olan İran’dan aslında sahip olduğu tek gücün unsurlarından vazgeçmesi isteniyor.

Peki İran diyalog ve anlaşmayla güç unsurlarından niye vazgeçsin?

1- İran’ın Gazze’deki durum gibi bölgesel çatışmalardan faydalanmak veya Amerikan güçlerine yönelik saldırıları destekleyip, Washington ile müttefiklerinin Kızıldeniz bölgesindeki çıkarlarını tehdit etmek dışında alternatifi var mı?

2- İran, ABD politikasını ve ABD’nin İran’a, onun devrimci ideolojisine ve dünya görüşüne ilişkin politika kararlarını etkilemek için başka hangi araçlara sahip ki mevcut araçlarından vazgeçmeyi kabul etsin?

3- İran, dikkatleri nükleer dosyasından başka yöne çekmek ve bu meseleye çözüm bulma konusundaki uluslararası kararlılığı zayıflatmak amacıyla çeşitli cephelerdeki gerilimleri artırmak dışında neye sahip?

4- İran’ın bölgede itibarını ya da ülke içinde meşruiyetini artırmak için, ABD’yi sürekli taciz etmek veya Washington güçlü bir askerî tepkiye cesaret edemeden büyüklerle oynayabileceğini göstermek dışında ne gibi kaynakları var?   

5- İran, ABD ile müzakerenin ortasında bile olsa, nükleer olan ve olmayan diplomatik müzakerelerde kendisine nüfuz alanı oluşturmak için, Amerika’ya bölgesel istikrarı bozma yeteneğiyle şantaj yapmaktan başka ne gibi araçlara sahip?

6- İran, ABD’nin bölgeye askerî müdahalesinin maliyetini artırmak ve böylece geri çekilme için Amerika’da bir iç baskı oluşturmak üzere milisleri kullanmak dışında, Washington’ın Ortadoğu’dan askerî olarak çekilmesini nasıl sağlayabilir?

7- İran’ın, gücünü göstermek ve çıkarlarını korumak için onunla ittifak kuran ülkeler ve milisler ağı dışında, bölgesel siyaset ve güvenlik nüfuzu masasında rejim adına bir koltuk elde etmek için ne gibi araçları var?

İran’ın doğrudan ve hayati çıkarları, ABD’nin ‘İran’ın davranışı’ dediği şeyle karmaşık bir şekilde bağlantılıdır. Bu yüzden davranış değiştirmesi için yapılan çağrı, İran’dan İran olmayı terk etmesini istemekten farksız. Bu, dünyadaki hiçbir rejimin diyalog ve müzakere yoluyla ikna edilemeyeceği bir şeydir.

Ne Nazi Almanya’sı, diyalog ve ikna çabası yoluyla değişti ne Japonya, askerî emperyalist doktrinini siyasi anlaşmalar ve iyi niyet gösterileriyle değiştirdi ne de faşizm, kamuoyu oyunuyla yenildi. Bunlar, çıkarlarını iyi bilen ve güç kaynaklarını tereddütsüz koruyan rejimlerdi.

Washington’ın İran’ın neyi temsil ettiğini ve davranışlarının ne anlama geldiğini anlamamaktaki ısrarı, ABD’nin Ortadoğu’daki nüfuzunun gerilemesinin ana sebebidir. Böylece karşısında kendisinden korkmayan düşmanlar ve ona güvenmeyen müttefikler buldu.