İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Suudi Arabistan ve Ulusal Biyoteknoloji Stratejisi

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, birkaç gün önce Vizyon 2030’un yeni bir ayağı sayılabilecek Ulusal Biyoteknoloji Stratejisi’ni başlattı. Ulusal Biyoteknoloji Stratejisi, ülkenin 2030 yılına kadar Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde biyoteknoloji lideri olarak konumlandırılması için kapsamlı bir yol haritasını temsil ediyor.

Belki de okuyucunun karşılaştığı ilk soru şudur:

“Çağdaş dünyamızda yeni bir kavram olarak biyoteknoloji nedir?”

İlk kez 1919'da Macar tarım ekonomisti Karl Ereky tarafından kullanılan bu terim, ‘hammaddeden başlayarak canlı organizmaların yardımıyla ürüne giden tüm iş kolları’ anlamına geliyor.

Ancak gıda biyoteknolojisi dünyasının kökleri, 1871'de meyve sularını belirli bir sıcaklık derecesine yükseltmenin zararlı bakterileri öldüreceğini keşfeden ünlü Fransız bilim insanı Louis Pasteur'e kadar uzanabilir.

Pasteur, bu işlemi, gıda güvenliğini artırmak için sütün belirli bir ısı derecesine yükseltildiği süt üretimine de uygulayabildi.

Daha sonra biyoteknoloji (biotechnology), canlı organizmaların karakteristik ve genetik özelliklerini geliştirerek onlardan endüstriyel, tarımsal ve ekonomik olarak maksimum fayda sağlamanın bir yolu haline geldi. Bunu yaparken de aynı zamanda canlı organizmaları tedavi eder yani onlarla hücresel ve hücre altı düzeyde ilgilenir.

Bu stratejinin ana hedefi var mı? Elbette var. Bu proje, Suudi Arabistan ve dünya için dönüştürücü bir yolculuğun başlangıcını ifade ediyor. Ayrıca ufuk genişleten bu strateji somutlaşan biyoteknoloji sektöründe lider bir ülke olarak Suudi Arabistan’ın konumunu güçlendiriyor.

Veliaht Prens tarafından açıklanan Ulusal Biyoteknoloji Stratejisi’nin, Vizyon 2030’un diğer ayakları gibi, Suudi Arabistan'ın bu yeni bilimsel alanda öncü bir küresel buluşma noktası haline gelmesini amaçladığı açık. Zira Suudi Arabistan bu vesileyle yeni bir bilimsel alanda öncü bir küresel buluşma noktası haline geliyor. Bu strateji, yüksek düzeyde kendi kendine yeterliliğe ulaşmanın yanı sıra insanların ve taşların durumunu ve doğasını değiştirebilir. Olumlu bir sosyal ve ekonomik etki yaratma kapasitesine sahip olan bu strateji, insandan başlayarak dört stratejik sütun üzerine inşa ediliyor.

Bu stratejide entelektüel açıdan sorgulanabilecek ilk sütun genomla, yani insan RNA dizisinde yer alan genetik bilgilerin tamamıyla ilgilidir.

Biyoteknoloji stratejisi, yerel genomu, özellikle de Suudi genomunu anlamak için bir data oluşturur. Bunu yaparken ulusal genom veri tabanını ve analitik platformunu genişletir.

Bu sütun modern dünyamızda özel bir öneme sahip mi?

Dünyamız gelecekte şüphesiz insan genetik verileri tarafından yönetilecek. Gelecekteki dünya savaşlarının konvansiyonel veya nükleer silahlarla değil, insanlığı biyolojik bileşenleri aracılığıyla kontrol ederek yürütüleceğini söylemek bir sır değil. Bu da belirli bir insanın genom kodlarına sahip olan kişinin onu radikal bir şekilde etkileyebileceği anlamına geliyor. Bu nedenle büyük ülkeler kendi halkları ve diğerleri için eşit düzeyde genetik bilgi bankaları geliştirmek için acele ediyor.

Bu stratejinin içerdiği genom devrimi kapsamında, biyoteknoloji kullanılarak genetik hastalıklarla mücadelede gen terapisi insanlığın hizmetine sunulacak. Bu işlem ise kusurlu genlerin aktarılması ve değiştirilmesiyle yapılacak. Bununla beraber, bir donörden ya da ölü bir kişiden organ nakli yerine, hastanın hücresinin genetik içeriği kullanılarak yeni organlar nakledilebilecek.

Biyoteknoloji, genomik araştırmalar yoluyla, bireyin genetik içeriğine özel veya farmakogenomik olarak bilinen ilaçların üretilmesini sağlıyor. Soy ve adli tıpla ilgilenmeyi kolaylaştırmaktan bahsetmiyorum bile…

Yeni Suudi biyoteknoloji stratejisinin temel direkleri arasında yer alan ikinci sütun, bitki yetiştiriciliğinin iyileştirilmesiyle ilgili. Zira gıda arzının sürdürülebilirliğinin sağlanması konusunda ulusal karar almada bağımsızlık arayışında olan ülkelerin en önemli stratejilerinden birine giden yol budur.

Biyoteknoloji stratejisi, sıcaklığa dayanıklılık, çöl bitkilerindeki su eksikliği, nebatatın boyut ve şekillerinin kontrol edilmesi gibi bazı arzu edilen özellikler için genlerin diğer bitkilere aktarılmasını sağlar. Biyoteknoloji stratejisiyle mahsullerden bazı genetik özelliklerin diğer bazılarına eklenmesiyle bir mahsulün besin değeri artırılabilir. Bu bağlamda en büyük katkı, Suudi Arabistan’ın iklim değişikliğiyle mücadele vizyonuyla tutarlı olan çevre dostu biyoyakıt üretme kapasitesiyle ilgilidir.

Burada biyoteknolojinin, acı çeken gezegenin havasını temizlemeye katkıda bulunan yeşil uygulamaları teşvik etmenin yanı sıra, tarımsal ithalatın azaltılmasında da olumlu bir etki yaratacağı söylenebilir.

Üçüncü sütun, birkaç yıl önce Kovid-19 salgınının patlak vermesiyle ciddiyetini ve hassasiyetini ortaya koyan, aşıları, bunların bulunabilirlik ve üretim boyutlarını kastettiğimiz son derece önemli bir konu etrafında dönüyor.

Kısacası biyoteknoloji, aşıların entegre üretim olasılığını artırıyor. Bu, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesine daha geniş bir ihracat alanı açacak fırsatlar geliştirmenin yanı sıra, yüksek düzeyde kendi kendine yeterlilik elde etmek ve yenilikçi teknolojiler kullanarak bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmalarına olanak sağlamak anlamına geliyor.

Dördüncü ve son sütun, teknolojinin biyoüretim için entegre bir platform oluşturarak sağlık hizmetlerinde harcama verimliliği elde edilmesini sağlaması nedeniyle yerelleştirme fikriyle bağlantılı.

Suudi Arabistan’ın yeni stratejisi, binlerce yeni fırsat ve iş imkânı sağlamanın yanı sıra, yaklaşık 130 milyar dolarlık toplam etkiyle petrol dışı GSYİH'ya yüzde 3 katkıda bulunuyor.

Suudi Arabistan’ın Ulusal Biyoteknoloji Stratejisi, önemli konuları gündeme getirmenin yakalanması zor olan ötekinden değil, her zaman ve daima bilinçli benlikten geldiğini gösteriyor.