Hz. Muhammed’e bir gece Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya yaptırılan yolculuğa “İsrâ” denilir. Bu tanımlama İsrâ suresinin ilk ayetine dayanır: “Bir gece, kendisine delillerimizden gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya yürüten Allah yücedir. Şüphesiz ki O duyandır, görendir.”[1] İsrâ’nın mahiyeti, nasıl gerçekleştirildiği, Mescid-i Aksa neresidir gibi hususlara girmeden İsrâ’nın gerçekleştiği zaman dilimi, amacı, hicret ile bağlantısı ve devlete giden yolda sağladığı kazanımlar üzerinde durmak istiyoruz.
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki İsrâ’nın hicretle ve hicretten sonra kurulacak devletle sıkı bir bağı vardır. Çünkü İsrâ’nın gerçekleşme tarihi Habeşistan hicretlerinden sonra, Hz. Hatice ve Ebû Tâlib’in vefat ettikleri hüzün yılının hemen akabinde hicretten bir yıl öncedir. Böyle bir zaman diliminin seçilmiş olmasının hem Hz. Peygamberi teselli etme hem de artık gelişme imkânının iyice daraldığı davete yeni bir mekân arayışının ve bunun imkânlarının gösterilmesi olabilir. Çünkü İsrâ, ileride kendisini bekleyen hicret konusunda Hz. Peygamber için bir hazırlık, bir alıştırma ve bir rehberliktir. İsrâ, davetin ikinci aşamasına geçişin bildirisi, hazırlayıcısı ve rehberidir. Yani Hz. Peygambere devlete giden yolda attırılan ilk adımdır. İsrâ, Hz. peygamber için devlet kurma konusundaki evrensel yasalar ve devletin meşruiyetinin sürdürülmesi hakkında bir eğitim programıdır.[2]
İsrâ,’nın Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya doğru gerçekleştirilmesinin nedenlerinden birisi; daha önce kendilerine güç verilmiş, devlet kurmuş ancak Allah’ın bu konudaki sünnetini dikkate almamış ve yeni hicret edilecek yerde torunlarıyla karşılaşacak olan bir ümmetin (İsrailoğullarının) yaşadığı yerleri ve yaptıklarını tefekkür ettirme olabilir. Zira iki coğrafya arasında benzer yönler bulunmaktadır. Şöyle ki hem Mescid-i Harâm’ın bulunduğu alan hem de Mescid-i Aksâ’nın etrafı mübarek kılınmış ve rızık yönünden bereketlendirilmiştir. Hicretten önce İsrâ vesilesiyle, İsrailoğullarına verilen nimetlerin, imkânların ve hükümran olduklarında nasıl davrandıklarının hatırlatılmak istenmesi ihtimal dahilidedir. Bu görüşü İsrâ’nın haber verildiği ayetin hemen ardından Hz. Musa ve İsrailoğullarından bahsedilmesi[3] de güçlendirmektedir.
Hicretten önce İsrâ’nın gündeme getirilmesinin nedenlerinden birisi de dünyevileşmeye karşılık, ulvileşmeyi yüceltmenin gerekliliğine vurgu yapmak olabilir. Çünkü dünyevileşen İsrailoğullarının yüreklerine düşen buzağı-dünyalık sevgisine karşılık insanı yüceltecek değerlere yönlendirme yapılmaktadır. Zira İsrâ, ilerleme mitine karşı yücelme hakikatini temsil eder. Birincisi Allah’tan kopuk, ikincisi Allah’lı, Allah’la ve Allah’adır. Birincisi dünyevileşmedir ve fiyatlar üzerine inşâ edilir. İkincisi ulvileşmedir ve değerler üzerinde yükselir.[4]
Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gerçekleşen İsrâ hadisesinden sonra gündeme gelmeye başlayan hicret, kendilerine sığınak ve korunak arayan bireylerin değil elçinin ve mesajın; ekibin ve davetin hicretidir. Çünkü Hazreti peygamber kendine bir sığınak veya sürgün yeri aramıyordu aksine onun davetini yöneteceği, yayacağı ve Allah’ın kelimesini yüceltme stratejisini komuta edeceği bir başkente ihtiyacı vardı. Bu nedenle hicret, insani bir göç veya muhacirler için rahat yaşanacak bir ortam temini olmayıp sürekli ve evrensel boyutuyla mesajı tebliğ edebilecek otoriteyi inşa etme gayretidir. Başka bir deyişle hicret, Hz. Peygamber ve Müslümanlar için hakkı ortaya koyup batılın kökünü kazıma yönünde bir hareket noktasını temsil etmektedir.[5] Belki de bu nedenle Hz. Peygambere şöyle dua etmesi öğretildi: “Ey yüce Rabb’im; gireceğim her yere esenlik ve doğruluk üzere girmemi, çıkacağım her yerden esenlik ve doğruluk üzere çıkmamı sağla ve bana katından, şirke, küfre, isyana ve zulme karşı mücadelede müminleri destekleyen bir güç, bir yetki, bir kudret bağışla!”[6]
Hz. Peygambere yaptırılan bu duada dikkat çeken önemli husus; bu hicretin amaçlarından birisinin de yardımcı bir kuvvet arayışı olmasıdır. Ayetteki “kuvvet” (sultan) tüm güç faktörlerini kapsayacak genişlikte bir isimdir, “yardımcı” (nasir) ise söz konusu kuvvetin gelişip kökleşmesine olanak tanıyan politik ve sosyal himayeyi ifade eder, buradan kuvvetin yardımcılara ihtiyaç duyduğu sonucu çıkmaktadır. Mekke, mesajını tebliğ etmede ona yardımcı olmaktan geri durduğuna göre oradan hicret edilmesi açık ve zorunlu bir seçenek halini almıştır.[7]
Hz. Peygamber’in Mekke’den Yesrib’e hicret etmesi, Yesrib’te Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki savaşlardan ve Yahudi kabile liderlerinin bitmez tükenmez kral olma sevdalarından bıkan ve bir çıkış yolu arayan akıl-ı selim sahibi kişiler için de iyi bir fırsat oluşturmuştur. Çünkü Hz. Peygamber’in gelişiyle onlar için başka bir seçenek daha ortaya çıkmıştır.
Hicretle beraber nebevi devlet yönetimi modelinin ortaya çıkmasına da zemin hazırlanmıştır. Nebevi devlet yönetimi ortaya çıkmadan önce mevcut olan yönetim biçimlerinin çoğu gücü kutsallaştırmış ve gücün hakkını egemen kılma anlayışını hâkim kılmıştır. Oysa devlet mutlak anlamda galip veya muzaffer olmak değildir. Devlet, hakka riayet ederek insanı korumanın ve ona hizmet etmenin bir aracıdır. Bu gaye ihmal edildiğinde devlet-yönetim hâkim bir şer odağına da dönüşebilir. Bu sebeple Hz. Peygamber’in İsra ile başlayıp hicretle devam eden ve bir “Nebevi Devlet” inşa etmekle tamamlanan bu sürecinde zihninden çıkarmadığı temel hakikat; hak yolda yürümek, hakka hizmet etmek ve hakkı hâkim kılmak olmuştur. Zira kendisine hicret konusunda yaptırılan duanın hemen ardından şu değişmez hakikati haykırması emredilir:
“Mutlak ve değişmez gerçek olan hak geldi; yalan, kötülük, inkârcılık temeline dayanan bâtıl yıkılıp gitti; zaten bâtıl, er geç yok olmaya mahkûmdur!”[8]
İsrâ ile başlayıp Miraç ile taçlanan ve hicretle de kapıları açılan “Nebevi Devlet” izinde yürüyebilmek temennisi ve duasıyla…
[1] el-İsrâ 17/1
[2] Waddah Khanfar, İlk Bahar, Çev. Mehmet Yuşa Solak-Hasan Hacak, (İstanbul: Vadi Yayınları, 2020), 204-205
[3] el-İsrâ 17/2-8
[4] https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=islamoglu&sureno=17&ayet=1 29.12.2023
[5] Khanfar, 207, 223.
[6] el-İsrâ 17/80
[7] Khanfar, 223.
[8] el-İsrâ 17/81