Mustafa Fahs
TT

Aklanmanın odak noktası: Bilmiyorduk

Washington yönetimi 8 Ekim 2023'te, Aksa Tufanı Operasyonu’nun üzerinden henüz 24 saat geçmeden İran'ın operasyona doğrudan katıldığına dair hiçbir kanıt olmadığını açıkladı. Böylece Tahran yönetimi, Beyaz Saray'daki dostlarının iması ve Washington'un kırmızı çizgilerini aşmaması halinde yaşananların sorumluluğundan kurtulabileceği sinyalini aldı. İran yönetimi, günler sonra Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ı Körfez'in etkin başkentlerine göndererek operasyondan haberdar olmadığı hikayesini anlattı. Tahran bu ülkelerin liderlerine, özellikle de Tel Aviv'i destekleyenlere operasyondan haberdar olmadıklarını kanıtlamaya çalıştı. Aynı şekilde Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney de 10 Ekim'de Aksa Tufanı Operasyonu’nda ülkesinin herhangi bir rolü bulunmadığını bildiren anlatıyı destekledi.

Tahran yönetimi bu aklanma serüveninde “Bilmiyorduk” demekle yetinmeyip, ajanlarına doğrudan çatışmaya girmemeyi telkin etti. Yani Tahran ‘arenaların birliği’ stratejisini hızla terk etti. Bu durum, sadece Hamas hareketini Gazze'de savaşmak için yalnız bırakmakla sınırlı kalmadı. Aynı zamanda Tahran yönetiminin, Filistin'i özgürleştirme projesini de terk etmesiyle sonuçlandı. İran rejimi, direniş güçlerinin Filistin'le olan doğrudan bağlantısını bir destek ve işgal cephesine dönüştürdü. Hizbullah'ın Güney Lübnan cephesinde gerçekleştirdiği de buydu. Tel Aviv yönetimi angajman kurallarını ihlal ederek Hizbullah’ın askeri ve güvenlik altyapısına saldırılar düzenlemişti. Böylelikle Hizbullah üst düzey saha komutanlarına İsrail tarafından suikast düzenlendiği bir dönemde Güney Lübnan cephesini savunma cephesine dönüştürdü. Bu durumun devam etmesi ve yoğunluğunun artması Güney Lübnan sakinleri için güvenlik ve ekonomik açıdan riskler doğuruyordu. Güney cephesinin iflas etmiş Lübnan devleti üzerindeki yüklerine ve cephenin genişlemesinden duyulan genel endişeye rağmen İran-ABD hakimiyetine güvenen Hizbullah, kendi siyasi gündemini Lübnanlılara dayatmak için ülke içinde bu cepheyi istismar etmeye yöneldi.

Tahran rejimi, arenaların birliğinin bozulmasının Suriye, Irak ve Yemen'deki vekil güçlerinin çalışma ritmini kontrol etmesinin, yaklaşan bölgesel düzenlemelerde Washington yönetimini İran’ın konumunu korumaya iteceği ihtimaline güvendi. Ancak Joe Biden yönetimi, Filistin halkına karşı savaşan İsrail'e mutlak desteğini sürdürdü. Biden yönetimi, Tel Aviv yönetimine Suriye'deki operasyonlarını sınırlandırması ve Güney Lübnan cephesinde hassas nokta hedeflerini azaltması için bile baskı yapmadı. Vekil güçler, Yemen ve Irak'taki faaliyetlerini genişletince bu sefer Washington yönetimi kırmızı kartını kaldırdı. Böylece Tahran yönetimi aklanma politikalarında yeni bir adım daha attı.

Babu’l Mendeb Boğazı’ndaki savaşın Çin ve Hindistan ile ilişkilerini olumsuz yönde etkilediğini ima eden Tahran yönetimi, Washington yönetiminin Husileri cezalandırma kararının Yemen'deki İran nüfuzunun azalmasına yol açabileceğinin farkına vardı. Ancak en büyük felaket, Irak-Ürdün-Suriye sınırında üç Amerikan askerinin ölümüne ve 30'dan fazlasının yaralanmasına yol açan bir insansız hava aracı (İHA) saldırısında, değerlendirmelerde yapılan büyük bir hatayla yaşandı. Bu operasyon Washington nezdinde kesinlikle cezasız kalmayacaktı. Özellikle Joe Biden'ın rakibine karşı ikinci dönem kazanma şansının azaldığı göz önüne alındığında; İran'la çatışmada çıtayı, Cumhuriyetçi Donald Trump’ın koymuş olduğu Kasım Süleymani'den daha az olmayan bir yüksekliğe koymasından sonra.

Tahran yönetimi burada gerçek bir fırsat gördü ve hiç tereddüt etmeden İran’ın 22 Ocak 2024 saldırısında Irak direnişi tarafından yapılanlardan beri olduğunu ilan etti. Hatta direniş güçleri bile Tahran'ı yapılanlardan akladı ve yıllar süren operasyonlardan sonra işgalci ABD’ye karşı cihad faaliyetlerini durdurduğunu açıkladı. Bu durum, liberal amaçlar için değil, müzakere için yapılmış bir formaliteydi. Birkaç gün önce Tahran yönetimi, Amerikan saldırısının neredeyse kesin olduğunu anladıktan sonra bunun etkisini hafifletmeye çalıştı. Tahran yönetimi bu yüzden Ürdün'deki ABD üssüne yapılan saldırının kendisini şaşırttığını, endişelerini arttırdığını ve ihtiyatlı davranmasının vekil güçlerine verdiği desteği azaltmasına neden olabileceğini belirten, özünde kuşkusuz bir aklanma ilanı olan bir dizi şüpheli açıklama yaptı. Tahran yönetiminin Birleşmiş Milletler’deki (BM) temsilcisi sanki Biden yönetimindeki dostlarına doğrudan ve dolaylı olarak “Kurt ölmez, koyunun da soyu tükenmez” diyordu.

Eski İran Dini Lideri Ayetullah Humeyni tarafından ortaya atılan temel bir slogan var. İran'ın vekil güçlerinin bu sloganı anlaması için Arapçaya tercüme edilmesine gerek yok. Humeyni konuşmalarından birinde şöyle demişti: “Rejimi korumak en öncelikli görevdir.” Mevcut rejimi korumak isteyen Tahran yönetimi de bu amaca ulaşmak için tüm vekil güçlerini terk etmeye hazır. ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns, Foreign Affairs'de yayınlanan bir makalesinde buna dikkat çekerek şöyle dedi: “İran rejimi son bölgesel vekil gücüne kadar savaşmaya hazır.”