Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Kötülüğün kaynağı üzerine…

İnsanın doğuştan iyi ya da kötü olup olmadığı tartışmalı bir konu…

İslam, Hristiyan ve Yahudi teolojisi genel olarak insanın doğuştan iyiye yatkın olduğunu ifade etmekle birlikte dinin emir ve nehiylerine uymakla kötü yönlerinin iyi bir yöne doğru evrilebileceğini, evrilmesi gerektiğini söyler. (Elbette Hristiyanlıkta ilk günah, insanın doğuştan günahkâr olduğu, bunun da Havva’ya dayandığına dair bir inanç da var.)

Dinler böyle söylerken insan düşüncesi örneğinde İslam coğrafyalarında insanın doğuştan kötü olduğuna dair değil genel olarak doğuştan iyi olduğuna yönelik kanı daha yaygın ve kötülüğün ıslahının din ile sağlanacağına dair kanı da öyle. Ancak Batı düşüncesinde genel olarak Machiavelli’den mülhem biçimde insanın doğasının bencil ve kötü olduğu ifade ediliyor. Ahlak ve siyaset konusunda konuşan Machiavelli dışında psikoloji alanında konuşan Arthur Schopenhauer gibi isimler de insanların özünde iyi olamayacağını ifade ediyor.

Müslümanlar, hadisten yola çıkarak “her çocuk İslam fıtratı üzere doğar” görüşünü kabul eder. Burada İslam’dan kasıt sadece Allah’ın bir olduğuna dair bir inanç mı, yoksa doğuştan iyilik mi onu bilemiyoruz. Ama nihayetinde İslam, bir anlamda da iyiliği temsil ediyor, bunu biliyoruz.

İslam’ın elbette ibadetler, muamelat gibi görünen maddi emir ve nehiyleri var. Ancak aynı zamanda bu şekli ibadetlerin barındırdığı bir maneviyat da var. Misal zekat, sadece sana “ver” dendiği için malını tane tane hesapla yine tam 40’ta 1 oranını bul ve tam ölçü onu ver meselesi değil. Cimriliğine rağmen, hırsına rağmen, bencilliğine rağmen “ver” demek. Yani İslam’ın iyiliği emredip kötülükten nehyettiği malum ve bu ibadetlerin manevi-ahlaki yönüyle sağlanıyor. Dolayısıyla iyiliğin Müslümanların hasleti olması gerektiği su götürmez bir gerçek.

Nihayetinde dinler genel olarak bize insanın doğuştan iyi olabileceği ya da dinin emirleri ile iyiliğe varabileceğini söylerken düşünce insanı kötülüğe daha yatkın buluyor.

Tabi buradan yola çıkınca inananlar ya da inanmayanlardan oluşan iki farklı insan kitlesi sonucuna varıyoruz.

İnananlar için din, iyiliği emreder ancak dinin cihat gibi bir yönü de vardır, çatışmayı da emreder ama bu çatışma insanın kendisinden değil dinin emrinden kaynaklanmaktadır ve bu iyi, gerekli bir çatışmadır. Doğrudur dinler, çatışmaya neden olabilir. Ancak unutmamak gerekir ki çatışan dinlerden ziyade insanlardır. Dinin taşıyıcısı, hamisi, savunucusu olduğunu iddia eden insanlar... Oysa “bazıları”, dinin mensubu olmakla din üzerinde tasarrufu olma arasındaki farkı dahi ayıramamaktadırlar. Sonuçta, dinin iyiliği emrettiğini savunmalarına rağmen yaptıkları kötü eylemleri dine rağmen dinin üzerine atarlar, atabilirler. İhale yine dine kalır.

İnanmayanlar için ise aslında benzer bir durum mevcut, onlara göre dinler çatışmaya neden olur, insan dinler olmadan da iyiliği bulabilir dolayısıyla dinin yokluğunda insan, toplum yaşam daha iyi bir yer olabilir, hatta olacaktır. Ancak onların bu iddiasının da sadece iddia olarak kaldığı pozitivizm dini icadı sonrasında bile en kanlı çatışmaların, soykırımların yaşanması gerçeğinde ortaya çıkmıştır.

Dünyada bozgunculuk olduğu bir gerçek, inanmayanlar için ister doğuştan getirsin ister sonradan edinsin insanlar iyi ve kötü olabilir ama bu insanlar, din olmadan da doğruyu bulabilir. İnananlar için ise insan iyiliğe yatkındır ancak kötü yönleri de vardır ama din olmadan insanlar iyiliği, doğruyu bulamaz.

İnsan iyi yönleri olsa da kötülüğü ondan aşağı kalmayan bir varlık. İster bir inanca ister kendisine bağlı olsun, kötülük işleme niyetindeyse onu aklı da inancı da alıkoymuyor; İsrail, Yahudi olduğu için çocukları öldürmüyor, kötü olduğu için öldürüyor. ABD, Irak’ı Hristiyan olduğu için değil habis çıkarcı politikalara sahip olduğu için vurdu. Kendisine soğukta üşüdüğü için merhamet eden adamı canice katleden canavar, Kürt olduğu için değil kötü olduğu için hem o merhamet sahibi insanı hem de toplumun merhametini öldürdü. DAEŞ, İslam’a iman ettiği için değil vahşi olduğu için terör estiriyor. Suriyeli mülteci kadına ve çocuğuna kıyan iki Türk, Türk oldukları için değil kötü oldukları için bunu yaptılar. Çocuklarının annesini ya da seviyorum dediği kadını inciten adam, erkeklerin fıtratı böyle yaratıldığı için değil sadakatsiz ve kötü olduğu için bunu yaptı. Esed, halkını Nusayri olduğu için değil kötü ve zalim biri olduğu için bombaladı. Kendileri Müslüman olup İslam’ın iyiliği emredip kötülükten nehyettiğini bilenler, kötülüğe karşı iyiliği tavsiye etmediklerinde bu, İslam’ın kendilerini ıslah edecek durumda olmamasından değil kendi rahatları bozulmasın diye susturdukları kusurlu vicdanlarından yani kendilerinden kaynaklandı. Merkeze insanı alıp “insan hakları beyannamesi” yazanlar, konu Filistin olunca tüm insan hakları önceliklerini rafa kaldırdığında bu, merkeze aldıkları insan aklının doğuştan kötü olmasından değil iyi ve kötü arasında tercih hakkı olduğu halde kötüyü tercih edenlerden olmaları sebebiyleydi.

Yani, yani… ne dinler kötülüğe imkan sağlıyor ne de insan aklı doğuştan kötü, insanın önünde iki seçenek var; iyi ve kötü… hangisini seçeceği bir yere bağlı değil sadece kendisine bağlı bu nedenle kötülük de iyilik de insanın kendisinden ve kendisi iyi olmadıkça ne dini ne aklı ne bilim ne milleti ne ırkı insanı kötü yapmaz, hiçbir zaman yapmadı, hiçbir zaman da yapmayacak.