Hız çağında yaşadığımız yalan, sen hızlan /dünyadan kaçamıyorsan hızlı sayılmazsın…
Ahmet Murat
Teknolojinin hızla geliştiği, bilgiye erişimin anında olduğu ve toplumsal beklentilerin sürekli olarak arttığı bir çağda yaşıyoruz. Bu hız çağında, hız birçok insan için önemli bir değer haline geldi. Yaşadığımız çağı tanımlamak için kullanılabilecek ifadelerden birisi belki de en isabetlisi “hız çağı”dır. İnsanların çoğu özellikle de gençler ulaşımda, iletişimde, bilgiye ve paraya erişmede hep daha hızlı araçları ve vesileleri elde etmek için uğraşıp durmaktadırlar. Daha hızlı bilgisayarlar, daha hızlı cep telefonları, daha hızlı gidebilen uçaklar, trenler, kara ve deniz ulaşım araçları ve daha hızlı… İnsanın hıza olan meylinde bazen direkt bazen de dolaylı olarak onun aceleci oluşunun da etkisi vardır. Çünkü insan acelecidir.[1] Adeta aceleden yaratılmış gibidir.[2] Acil ve acele olanı sevdiği[3] konusunda zaten hiç şüphe yoktur.
Hızın her zaman bir çözüm olmadığını düşünmek gerekir. Peki, hız çağında bu hız bizi gerçekten kurtarmaya yeter mi, sorusu sorulması gereken bir soru olarak karşımızda durmaktadır. Bütün bunlarla beraber “Bunun neresi kötü?” sorusu da gündeme gelmektedir. Hız çağında yaşadığımıza göre hızlı, daha hızlı olan her şeyi istemenin neresi kötü denilebilir. Hızın bizi kurtarmaya yetip yetmeyeceği sorusu, aslında hızın nasıl kullanıldığına bağlıdır. Hız, doğru zamanda doğru şekilde kullanıldığında etkili olabilir. Ancak, hızlı olmanın her zaman en iyi seçenek olmadığını kabul etmek önemlidir. Bazı durumlarda, derinlikli düşünme ve dikkatli değerlendirme daha etkili olabilir. Dolayısıyla, hız çağında dengeli bir yaklaşım benimsemek önemlidir. Zira bu kadar hız bizim dünyaya yakalanmamıza ve dünyalıklara takılıp kalmamıza mani olmuyorsa burada bir sorun var demektir. Çünkü dünyaya ve dünyalıklara takılıp kalanlar, ne kadar hızlı olurlarsa olsunlar yükleri onları yavaşlatacak ve aklıselim sahibi olan herkesin elde etmek istediği Allah’ın rızasından ve cennetten onları alıkoyacaktır. Oysaki insan sahip olduğu her şeyi ebedi yurt olan ahireti kazanmak adına kullanmakla yükümlüdür. Buna hızlanma ve hızlı iş yapacak araçlar da dâhildir. Ağırlıklar arttıkça hız azalır ya da o ağırlıklarla daha hızlı hareket etmek için daha çok güç harcamak zorunda kalırsınız. Bu yüzden bazen sizi asıl menzile varmaktan alıkoyacak ağırlıklardan kurtulmak gerekiyor. Tıpkı Hz. Ömer’in Humus valisi olarak görevlendirdiği Saîd b. Âmir’in yaptığı gibi.
Saîd b. Âmir Humus’ta valilik görevini sürdürdüğü bir dönemde Humus halkından bir grup Medine’ye gelir. Hz. Ömer onların ihtiyaç ve şikâyetlerini dinledikten sonra şehirde bulunan fakirlerin isimlerinin olduğu bir liste hazırlamalarını ister. Fakirlerin adlarının yazılı olduğu listeyi Hz. Ömer’e verirler. Listede “Sâid bin Âmir” ismini gören Hz. Ömer hayretle “Valiniz fakir mi?” diye sorar. “Evet.” cevabını alınca Hz. Ömer, hem valisine hem de diğer fakirlere verilmek üzere gelen grupla bir miktar yardım gönderir. Grupta bulunanlar Humus’a geri döndüklerinde Hz. Ömer’in gönderdiği emaneti valiye teslim ederler. Asıl önemli mesele bundan sonra başlıyor. Saîd b. Âmir, kendisine de bir emanetin gönderildiğini görünce “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn./Allah’tan geldik ve O’na döneceğiz” der. Bu sözü duyan eşi Sâid’in başına bir musibet geldiğini zannederek; “Hayrola, halifeye bir şey mi oldu yoksa?” diye sorar. Sâid, “Daha büyük!” der ve şu müthiş cümleyi kurar: “Dünya ahiretimi bozmak için bana geldi!” Gelen emanetin ne olduğunu bilmediği halde eşi ona o halde “Ondan kurtul!” der. Said eşiyle beraber kendilerine gelen parayı fakirlere dağıtırlar.
Dünya size geldiğinde sahip olduğunuz hız, dünya ve dünyalıkların sizi bozmasından daha hızlı devreye girebiliyorsa sıkıntı yoktur. Ancak hızınızı sadece dünyanın hazlarını ve cazibesini elde etmek için kullanıyorsanız kaybedersiniz. Çaycı tepsisi örneğindeki merkezkaç kuvveti örneği güzel bir örnektir. Zira merkezkaç kuvvetinden yararlanarak bardaklarla dolu bir çay tepsisini döndürmek isteyen bir çaycı, tepsiyi doğru bir hızla çevirmediğinde bütün bardakları kırabilir. Ancak çay bardakları ile dolu tepsisini doğru bir hızla döndürdüğünde merkezkaç kuvvetinin etkisi ile adeta çay bardakları tepsiye yapışırlar ve bu sayede yere düşüp kırılmazlar. İnsanların hızları da öyledir. Eğer dünyaya ve dünyalıklara karşı doğru mesafeyi korumalarına katkı sağlamıyorsa onları kıracak, zarara uğratacak demektir. Bu nedenle kendilerini ayarlamaya ihtiyaçları vardır. Bu ayarı da temel ölçü ve kıstaslara göre yapmak gerekir.
Sonuç olarak, hız çağında hızın bizi kurtarmaya yeterli olup olmayacağı sorusu karmaşık bir sorudur. Hızın avantajları olduğu kadar dezavantajları da vardır. Bu nedenle, hızı doğru zamanda doğru şekilde kullanmak ve derinlikli düşünme ile dikkatli değerlendirme yapmak önemlidir. Bu dengeli yaklaşım, hız çağında başarılı olmamıza yardımcı olabilir.
[1] el-İsra 17/11
[2] el-Enbiya 21/37
[3] el-Kıyame, 75/20; el-İnsan 76/27