Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Yoksulluk hastalığın temelidir

Eğer yoksulluk insanların hayatında bu kadar yer kaplamasaydı, tarihin ve olayların çehresi yol açtığı hikayelerden ve durumlardan tamamen farklı olurdu. Yoksulluk, temelde mali durumdaki bozulmanın bir sinyali olduğundan, yalnızca materyalist bir yaklaşımla ele alınmıştır.

Büyük alim İbn Haldun, adaletsizliği umranın yok oluşunun habercisi olarak tanımlamıştır. Ancak biz yoksulluk ve sonuçlarına yaklaşımımızı çoğunlukla materyalist bir ekonomik mantık çerçevesi ile sınırladık.

Gelgelelim yoksulluğun boyutlarına indiğimizde maddi boyutun önemli olduğu, ancak ikinci demesek de ilk sırada olmadığı görülüyor. Yoksulluk, içine daldığımız tüm materyalist analizlerden daha büyüktür: Yoksulluk çoğu zaman ahlakı, değerleri ve insanın özgürlüğünü etkiler. Başka bir deyişle insanı tamamen yıkar.

Ahlaki değerlerin, vicdanın ve değerlerin yozlaşmasını ölçmek için güvenilir bir ölçüt bulunmaktadır. Bu, yoksulluk ve işsizlik oranlarının artması, fiyatların yükselmesi ve kırılganlığın artması gibi faktörlere bağlı olarak değişir. Burada, neredeyse kaçınılmaz bir ilişki olarak yoksulluğun hem sebep hem de sonuç olduğu söylenebilir. Toplumların sosyal tarihinde kanıtlanmış olan şey, yolsuzluk ve değerlerin bozulmasının, yoksulluk ve işsizlik oranlarının yükselmesi ile sıkı bir ilişki içerisinde olduğudur. Yankesicilik, hırsızlık, rüşvet ve dolandırıcılık olayları artarken; eğitim, hukuk ve tıp gibi yüksek alanların itibar görme derecesi azalmakta ve bu alanlarda gittikçe ticari yön ağır basmaktadır. Bu durum, beşerî sermayeye yatırım yapan bu mesleklerin kutsallığına ve üstünlüğüne zarar vermektedir.

Yoksulluk ve işsizlik aynı zamanda değerlerin bozulmasına, arkadaşlığın anlamını kaybetmesine, aile ilişkilerinin parlaklık ve etkisinin azalmasına, toplumdaki olumlu değerlerin azalmasına ve bencillik, fırsatçılık ve diğer değerlerin baskın hale gelmesine neden olur.

Özetle, yoksulluk, açlık ve boş cepler eşit toplumsal ilişkiler üretmediği gibi, iyilik ve pozitiflik değerlerine dayanan kültürel değerler sistemi, insanların tutumlarını ve davranışlarını kontrol etmeye devam edemez.

Yoksulluğun sonuçları, ahlak ve değerler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir çünkü bu işin en tehlikeli yanıdır. Bu bağlamda, yoksulluk ve onun yansımalarıyla mücadelemizin amacı, ahlak ve değerleri korumak olmalıdır. Çünkü yoksulluk, insanın güzel, ahlaki ve iyi olan ilişkisini kemiren bir akar gibidir.

Başka bir deyişle yoksullukla mücadele, halkların kültürel değer sistemini korumak olan kültürel bir hedef haline gelmelidir. Aslında daha ilerisinden söz etmek de mümkün. Çünkü yoksulluk ortamında irade özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden, kendini gerçekleştirmeden ve demokrasiden bahsetmek zor. Yoksulluk, bunu taşıyan kişiyi yorar ve onu bir parça ekmek karşılığında istihdam etmeye veya sadakatini satın almaya çalışan tarafların kurbanı haline getirir.

Yoksulluğun geçmiş çağlarda hükümdarların ve kralların bilgeliğini temsil ettiği elbette bir sır değil. Yoksulluk sayesinde yönetim sürüyor ve egemenlik garanti altında oluyordu. Modern çağda ise yoksulluk, yönetimi bir görev ve sorumluluk olarak alan her seçilmiş yönetici veya iktidar için bir sıkıntıdır. Zira şu anda yoksullardan ve ötekileştirilmişlerden korkuluyor. Kurumlar onları tanımadığı için bu onların protesto enerjisini artırıyor. Bu bağlamda, mevcut demokrasilerde siyasi meşruiyet açık ve kesin bir iddiaya dayanmaktadır; yönetilenlerin, yönetenlerin, komşuların, yakınların, dostların ve herkesin düşmanı olduğu için yoksullukla mücadele etmek.

Bu çerçevede, 17 sürdürülebilir kalkınma hedefinin başında yoksulluğu ortadan kaldırma hedefinin geldiğini kabul etmek doğru olabilir.

Öte yandan istatistikler ve rakamlar, kadınların büyük çoğunluğunun ekonomik kırılganlık içinde yaşamaları ve maddi olarak kocalarına bağımlı olmaları nedeniyle şiddet mağduru olduğunu kanıtlıyor. Ayrıca eşine ve çocuklarına şiddet uygulayan erkeklerin büyük bir kısmı, çoğu zaman ekonomik sıkıntılar yaşayan ve maddi olarak hayatını idame ettirmekte zorlanıp bunu şiddetle ifade eden erkeklerdir.

Yoksulluk sizi yalnızca aile ilişkileri ve dostluktan fedakârlık etmeye itmekle ya da pozisyonlarınız ve yükümlülükleriniz gereği alınıp satılamayan özgür bir vatandaş olmanıza engel teşkil etmekle kalmaz; aynı zamanda sevdiğiniz kişiyle, hayat arkadaşınızla ve hatta çocuklarınızla ilişkinizi tehdit eder. Yoksulluk ahlakın, değerlerin ve sevginin vebası ve hastalığın temelidir.

Söylediklerimiz zenginlerin daha iyi olduğu anlamına gelmiyor. Kastedilen bu değil. Bilakis burada vermek istediğimiz temel düşünce, yoksulluğun her türlü sapmanın ve bir dizi suçun baş nedenini temsil ettiğidir.

Bu yazıda savunduğumuz fikir şu:

Yoksullukla mücadele edilmelidir çünkü bu, mideyi tehdit ettiği gibi vicdanı, aklı ve davranışları da tehdit etmektedir.