Faysal Muhammed Salih
Sudan eski Enformasyon Bakanı
TT

Orduya karşı tutumun diyalektiği

Sudan'daki savaşın nasıl anlaşılması gerektiği bahsine geçen hafta kaldığımız yerden devam edecek olursak, savaşın iki tarafı hakkında da bazı şeyler söylemeliyiz. Bu sorunsal iki taraf ifadesi, bazılarını kızdırırken, Sudan meselesini takip eden bazı gözlemciler için de anlaşılması güç görülüyor. Bu nedenle doğrudan soruyorlar; bu milli bir askeri yapı olan silahlı kuvvetler ile isyancı bir milis grubu arasındaki bir savaş değil mi? Peki insanlar neden "çatışmanın iki tarafı" veya "savaşın iki tarafı" tabirini kullanıyorlar? Bu, Sudanlı olmayanların sorduğu bir soru. Anavatanı paylaştığımız ve kendilerinden olmayanları Hızlı Destek Kuvvetleri’ne sadık olmak ile suçlayan bazı kardeşlerimize gelince, Hızlı Destek Kuvvetleri’ne desteğimizi ifade ettiğimiz yazılı tek bir satır gösterin gibi bir meydan okuma ile karşı karşıya kaldıklarında, mantıkları onlara orduya desteğini açıklamayan herkesin mutlaka Hızlı Destek Kuvvetleri destekçisi olduğunu söyletiyor. Onlara göre bu desteği açıkça beyan etmeye gerek yok.

Mesele, demokratik olarak seçilmiş parlamentoda üçüncü büyük gücü temsil eden Ulusal İslami Cephe'nin Haziran 1989'da askeri kanadı aracılığıyla demokratik rejime karşı bir darbe gerçekleştirdiği yakın geçmişe bir dönüşü gerektiriyor. Darbenin ardından Ulusal İslami Cephe, Müslüman Kardeşler kadroları aracılığıyla tüm devlet kurumlarının kontrol edilmesi anlamına gelen “yerleştirme” politikasını uyguladı. On binlerce vatansever subayı, doktoru, mühendisi, üniversite profesörünü, işçiyi ve profesyoneli işlerinden çıkardı ve yerlerine kendisine bağlı parti kadrolarını yerleştirdi.

İş, düzenli kuvvetlere kadar uzandı ve kadroları gruplar halinde silahlı kuvvetlere, emniyet güçlerine ve rejim liderleri tarafından kurulan güvenlik ve istihbarat servislerine dahil edildi. İslami Cephe destekçisi lise mezunları Harp Okulu'na sokuldu. Dahası çeşitli uzmanlık alanlarından mühendisleri, teknisyenleri ve üst düzey yöneticileri içeren “teknik gruplar” adı altında ileri yaştaki kadrolar devlet kurumlarına yerleştirildiler.

O zamandan itibaren, devletin bu organları artık eskisi gibi profesyonel temellere dayalı ulusal kurumlar olarak görülmedi. Aksine, birçok kişinin gözünde belirli bir parti çizgisine hizmet eden ve bu ideolojik çizgiye mensup olmayanların ister istemez onlara güvenmemesi gerektiği ideolojik hizipçi organlar haline geldiler.

Bu durum, 2019'da rejimin liderliğini değiştiren, ordu ve güvenlik servislerindeki parti kadrolarının tasfiye edilmesi ve bu servislerin profesyonel ve ulusal temelde yeniden inşa edilmesi yönünde planlar geliştiren halk ayaklanmasına kadar devam etti. Ancak askeri liderlik hazırlanan anayasal belgeye göre verdiği vaatlerinde ve taahhütlerinde samimi değildi. Sivil güçler Hızlı Destek Kuvvetleri’nin dağıtılmasını ve nitelikli personelinin orduya alınmasını talep ediyorlardı ama ilginç bir şekilde Korgeneral el-Burhan ve arkadaşları itiraz ederek Hızlı Destek Kuvvetleri’ni savundular. Daha sonra Geçici Askeri Konsey adına ülkeyi yönetirken Korgeneral Burhan, bir kararname çıkararak bu güçlere silahlı kuvvetlerden bağımsız hale gelme ve genişleyip yayılma olanağı tanıdı. Korgeneral Hamideti’yi de yardımcısı olarak atadı. İslami Hareket'in tutumu da Burhan'ınki ile aynıydı çünkü o da Hızlı Destek Kuvvetleri’ni stratejik bir müttefik olarak görüyordu. Demokratik sivil güçlere karşı ittifakın genişlemesi için hayatta kalmasının gerektiğini düşünüyordu.

Böylece ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri olmak üzere iki kanadıyla asker, iktidarı tekeline alma arzusunu ortaya koymuş oldu. Bu iki kanadın geçiş hükümetine yönelik komploları devam etti, ardından 25 Ekim 2021'de askeri darbe yaparak sivil güçleri uzaklaştırıp, iktidarı tekellerine aldılar. Daha sonra kendilerine sivil bir destekçi grubu bulmak için birkaç girişimde bulundular ancak başarısız oldular ve aynı şekilde iki yıl boyunca bir hükümet kurmayı da başaramadılar. Korgeneral Burhan etrafına bakınıp siyasi bir destekçi bulamayınca, eski rejimin İslamcı kadrolarına başvurdu, onlardan yardım istedi ve onları iktidarın kılcal damarlarına yerleştirdi. Bu durum, kendisini el-Beşir'e yapılan darbeden sorumlu tutan ve ona karşı kötü niyet besleyen İslamcılar ile arasındaki anlaşmazlığın büyük olduğu Hızlı Destek lideri Korgeneral Hamideti ile Burhan’ın arasını açtı.

Kısacası, birçok kişi ordu liderliğinin, iktidarda kalma ve onu kontrol etme hırsı ve arzusuna sahip bir siyasi gücü temsil ettiğini ve bu nedenle vatansever profesyonel bir liderlik olarak görülemeyeceğini düşünüyor. Orduda mutlaka bu siyasi ittifakın bir parçası olmayan askerlerin ve astsubayların olduğu doğru. Bunların çoğunun anavatana bağlı oldukları ve orduda ulusal bir amaç için çalışan sıradan Sudan vatandaşları oldukları da doğru. Ancak askeri hiyerarşinin kısıtlamaları nedeniyle siyasi tutum ve eylem planı, askeri-siyasi liderlik tarafından hedeflerine uygun olarak hazırlanıyor.

Bu nedenle savaş başladığında birçok kişinin görüşü, bunun iktidarda kalmak isteyen iki güç arasındaki bir güç mücadelesi olduğu ve anavatan ile vatandaşlarının bununla hiçbir ilgisinin olmadığı yönündeydi. Hızlı Destek Kuvvetleri’nin kontrol ettiği bölgelerde işlediği suçlar ve ihlaller sonrasında ise bazı kişilerin tutumu değişti. Onlar için bu suç ve ihlaller, savaşı sürdürmek ve intikamlarını alıp Hızlı Destek Kuvvetleri’ni yok edeceği umuduyla ordunun tarafını tutmak için bir bahaneye dönüştü. Bu nedenle “savaşa hayır” pozisyonunun Hızlı Destek Kuvvetleri’ni destekleyen pasif bir tutum olduğunu düşünüyorlar.

Savaşın başlangıcından 10 ay sonra bu savaşı bir tarafın kazanacağına dair hiçbir kanıt yok. Vatandaşlara karşı işlenen suçlardan ve ihlallerden şikayet edip aynı zamanda da “savaş iyidir ancak Hızlı Destek istediğimiz şekilde savaşmıyor” mantığıyla savaşın devam etmesini talep eden kişileri görmek insana zor geliyor.