Yasir Abdulaziz
TT

Demokrasiyi yeniden canlandırmak mı yoksa baltalamak mı?

Hayranlık uyandıran teknolojik atılımlar üzerine inşa edilen çağdaş medya patlamasının demokrasinin gelişiminde bir kısıtlamaya ya da geleceğine yönelik bir tehdide dönüşeceğini en aşırı kötümserler de düşünmüyorlardı.

Ama yapay zeka şirketlerini ve sosyal medya platformlarını yönetenler, iş modellerinin sertliğini yumuşatmadıkları, faaliyetlerini yalnızca popüler olma ve kâr elde etmekle ilgili olmayan normlara ve yetkilere göre ayarlamak için gerekli esnekliği göstermedikleri sürece, her halükarda bu muhtemel görünüyor.

Yapay zeka ve sosyal medya şirketlerini demokrasinin geleceğine zarar vermekle suçlamak son derece ironik. Zira teknolojik gelişme, medya ve iletişim alanlarında yatırımların artırılması için sunulan temel gerekçelerden biri her zaman iletişimi kolaylaştırdıkları olmuştu. Bu gerekçeye ayrıca bu alanlardaki gelişimin fikir ve bilgilerin aktarılması, kamuoyunun netleşmesi ve karar alma sürecine katkısının artırılması, herkese fikirlerini ifade etme gücünün verilmesini kolaylaştırdığı gerekçeleri de ekleniyor. Bütün bunlar elbette demokrasinin gereklilikleri ve kolaylaştırıcı unsurlarıdır.

Yapay zeka faaliyetlerinin ve sosyal medya etkileşimlerinin genel olarak demokratik süreç ve en önemli araçlarından biri olan seçimler üzerindeki zararlı etkilerine ilişkin derin korkuları açıkça ortaya koyan raporları, ciddi araştırma sonuçlarını gördüklerinde bazılarının şaşkınlığa uğramasının nedeni belki de buydu.

Ciddi araştırmacılar mevcut iletişim alanını "seçim süreçlerini desteklemek açısından elverişsiz" olmakla suçladı. Hatta bilhassa ilgili uluslararası kurumların yayınladığı raporların, dünyanın her yıl tanık olduğu seçim süreçlerinin yaklaşık yüzde 90'ında şüpheli iletişim ve medya müdahaleleri gözlemlediklerini vurgulamalarından sonra, bazı araştırmacılar bunun "seçimlerin tarafsızlığını zedeleyebileceğini" de iddia ettiler.

Economist İstihbarat Birimi’nin belirttiği gibi, içinde bulunduğumuz 2024 yılı "özel bir seçim yılı." 4 milyar insanın yaşadığı 70'e yakın ülkede seçimler yapılacak. Yani dünya nüfusunun yaklaşık yarısı oy kullanacak. Bu kişiler kendilerini yönetecek veya temsil edecek kişilerin isimlerini belirlemek için oy kullanacaklar. Seçimler ABD, Hindistan, Rusya vb. ülkelerde düzenlenecek.

Bu haber iyimserliğe teşvik etmeli çünkü demokrasi istikrarlı bir şekilde ilerliyor gibi görünüyor ve seçim yarışının temsil ettiği uygulamalı kanıtı da bunu ispatlıyor. İşte dünya nüfusunun yarısı aynı yıl içinde demokratik sürece olan güveni pekiştirmek ve özgür iradelerini ifade etmek için oy kullanacak. Ancak ne yazık ki bu irade yoğun bir şekilde hedef alınıyor ve lider ile adayların yalanlarından, çeşitli renkteki propagandalar ile yanıltıcı haberler, sahte görüntüler ve derin sahtekarlıklara kadar çok çeşitli araçlarla manipüle ediliyor.

Seçim sürecine eşlik eden bir iletişim ortamında sahte görüntüler ve uydurma videolar yayıldığında, kitlelere ulaşan şey yapay ve paralel bir gerçekliktir. Kitlelerin kendilerine ulaşan bu mesaj ve bilgilere güvenmesi halinde ise görüşleri yanlış yönde oluşacak, yanlış karar verecek ve yanlış yönde oy kullanacaklar.

Yapay zeka şirketlerinin sorumluları, bu “zekanın” yeteneklerinin aldatma sürecinde kullanılması konusundaki sorumluluklarını inkar edemezler. Çünkü şirketlerinin iş modeli tamamen “yapaylığa” dayanıyor, ancak bu modelin seçim dünyasına girmesi, onu aldatma ve adaylar için uydurma imajlar yaratıp bunları gerçeğin parçaları gibi kamuoyuna sunma araçlarının kullanıldığı bir mücadele arenasına dönüştürecek.

Bu şirketler, politikacılara sahte imaj oluşturulmasını yasakladıklarını veya ürünlerinin seçim süreçlerinde kötü amaçla kullanılmasını yasakladıklarını söyleyeceklerdir. Ancak Amerikan Dijital Nefretle Mücadele Merkezi'ndeki araştırmacılar, bu araçlardan bazılarının hâlâ Joe Biden, Donald Trump ve diğerlerine sahte imajlar oluşturduğunu vurguluyorlar. Bu imajların, bu yıl yapılması beklenen ABD seçimlerinde seçmenlerin görüşlerini ve oy verme eğilimlerini etkileyebileceğinin alını çiziyorlar.

Yapay zeka şirketleri tek başlarına seçimlerin bütünlüğüne zarar veremezler. Ancak yine de “yapay” ürünlerini incelemeden, gözden geçirmeden kamuoyuna sunabilmek için bir aracıya acil ihtiyaç duymaya devam edecekler. Bu nedenle “sosyal medyanın” varlığına çok minnettar olacaklar, çünkü sosyal medya, daha fazla kâr elde ettiği sürece, kendi aracılığı ile gerçekleşen etkileşimin kapsamını kontrol etmek için uygun çabayı göstermekten kaçınır.

Dolayısıyla “büyük seçim yılı”nda yapay zeka faaliyetlerinin büyük oranda öne çıkmasını beklemeliyiz. Ayrıca bu faaliyetlerin rolünün bu seçimlerin dürüstlüğüne ilişkin şüpheleri derinleştirebileceğini de tahmin etmeliyiz.

Medyanın seçim süreçlerini takibinde “yapay zeka” ürünlerinin kontrolsüz bir şekilde entegre edilmesi engellenmezse, seçmen kesimlerinin kararları, yanlış gerçeklere dayanacak. Bu ise demokrasinin geleceğine karanlık bir gölge düşürüyor.

Bu nedenle yasa koyucuların, hükümetlerin ve küresel iş dünyasının “yapay zeka” şirketlerini ürünlerinin seçim süreçlerine zararlı müdahalesini azaltmak için teknik, düzenleyici ve hukuki adımlar atmaya zorlayacak hızlı ve ciddi adımlar atması gerekiyor.