Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Okumanın keyfi ve okuma mesleği!

İki tür okuyucu vardır, birincisi okumaktan keyif alır ve bilgilenme konusunda kitaptan faydalanır, ikincisi mesleği için okur. Örneğin, eğer bir doktorsa tıp dergileri okur, bir mühendisse mühendislik ile ilgili yayınları takip eder, bir avukatsa mahkeme kararlarını okur. Bu, askerlik dahil tüm meslekler için geçerli. Mesleğini bilmeyen asker, görevini doğru şekilde yerine getiremez.

Bugün çevremizde ve dünyada bir grup askeri çatışmaya şahit olmak, akla okuma mesleğini getiriyor. Ukrayna'da silahlı çatışma var, Yemen'de çatışma var, Sudan'da çatışma var ve son olarak Gazze'de çatışma var. Bunlar hem Avrupa'da hem de Ortadoğu'da gerek maddi gerekse insani açıdan maliyetli çatışmalar.

Çevremizde çok fazla kaynağı tüketen birden fazla savaş var. Çeyrek asırdır Ortadoğu pek çok savaşa sahne oldu. Ramazan ayında bölgemizde üç savaş bizi kuşatıyor ve etraflarını saran diplomatik ve insani yardım girişimleri gürültüsüne rağmen bugün kimse bu savaşların ne zaman, ne şekilde biteceğini tahmin edemiyor.

Bu yüzden Çinli filozof Sun Tzu'nun yazarı olduğu söylenen ‘Savaş Sanatı’ kitabına dönmeyi seçtim. Bu kitabın birden fazla kişi tarafından yazıldığı da söyleniyor fakat kesin olan şey, milattan 700 yıl önce yazıldığı. O dönemde ve sonrasında insanlık savaşa girdiğinde ya sonuçlarının farkında olarak ya da farkında olmadan savaştı. Bu nedenle kitap ‘generallerin okuması farz’ olan bir kitap haline geldi.

Bu kitabın bir kısmında ne deniliyor?

Yazar, savaşın onu yürüten devlet veya grup için ‘hayati bir mesele’ olduğuna dikkat çekiyor. Savaş yalnızca toplar, kurşunlar ve öfke anında benimsenen eğilim ve arzular değildir. Savaşta sayı ve teçhizat üstünlük sağlamaz, maddi unsurdan ziyade manevi ve akli unsur daha önemlidir. Bu, günümüz dilinde başkalarının gözünde ‘düşmanını şeytanlaştırmak’tır. Çağlar boyunca duygusal araçlarla değil, profesyonel araçlarla kazanılmış bir yetenektir. Savaş, katliam ya da yıkım değildir, savaş, ateş etmeden önce ‘düşmanının fikrini ya da en azından o fikrin önemli bir bölümünü ele geçirmektir!’

Sun Tzu, çok önemli bir husus olan savaşın finansmanı konusuna da dikkat çekiyor: Savaşan taraf elde ettiği finansmanın (ekipman, teçhizat ve maaş) miktarını bilmeden bir savaş yürütüyorsa bu bir tür maceradır. Ayrıca nispeten uzun bir savaş, ‘savaşan taraflara hiçbir fayda sağlamaz’. Savaş ne kadar uzun sürerse her iki taraf da kaybeder. Savaş alanında daha uzun süre kalabilen taraf, rakibine nazaran daha fazla maddi ve manevi destek alan taraf olur.

Sun Tzu'nun görüşüne göre düşmana yumuşak darbeyi indirecek araç, savaş başlamadan önce sınırlarının gerisine yerleştirilen ajanlar ve müttefiklerdir. Müttefikleri ve ajanları düşman saflarının arkasına yerleştirme konusunda daha yetenekli olan ekip, savaşın sonucunu belirleyebilen ekiptir. Bu fikrin günümüzdeki ve çağdaş dönemdeki karşılığı teknolojidir. Teknolojiyi daha iyi kullanan, düşmanın zayıf ve güçlü yönlerini bilen taraf galip gelebilecek taraftır.

İç çatışmalar yaratmak düşman cephesini dağıtır ve bu cephe ne kadar ‘birleşik ve kararlı’ olursa, içine sızmak da o kadar zorlaşır. Bunun aksine, bileşenleri ne kadar birbirinden kopuk ve birbirlerine düşmansa, onu yenmek o kadar kolay olur.

Bu noktada moralin ayrı bir önemi var ve modern savaşlar bu konuya odaklanmış ve ona geniş bir çalışma alanı ayırmıştır. Avrupa'da 19. yüzyılın başındaki Napolyon savaşlarının modern tarihi bize önemli dersler veriyor. Napolyon’un orduları, tüm Avrupa'yı işgal ederek Moskova'ya kadar ulaştı ancak ardından o kadar geri çekildi ki Paris (Fransa'nın başkenti) düştü. O savaşların vakaları incelendiğinde, Napolyon ordularının teçhizat ve ekipman açısından bir eksiğinin olmadığı, generallerinin ‘öteki hakkında’, yani işgal ettikleri halklar ve onların doğaları hakkındaki bilgilerinin eksik olduğu ortaya çıktı. İkinci Dünya Savaşı’nda Müttefikler, bundan ders alarak, ordularında bilim adamları da bulundurdular. Bu bilim adamlarının belki de en ünlüsü Ruth Benedict'ti. Japon kültürünün özellikleri konusunda uzmandı ve Japonya'daki Amerikan askeri operasyonlarının komutanı Douglas MacArthur'un doğru siyasi kararlar almasına yardımcı olmuştu.

Araplar İsrail ile pek çok savaşa giriştiler ve ancak 1967'den sonra el-Ahram gazetesinde çekingen bir şekilde İsrail ile ilgilenen bir çalışma merkezi kuruldu! O dönemde şu düşünce benimseniyordu; düşmana yapabileceğiniz en iyi şey onu görmezden gelmek ya da halklarınıza onu olmadığı gibi, yani çarpık ve herhangi bir güçten yoksun bir şekilde göstermek. Liderlerin halklarını yıkıma itmesine neden olan da işte bu hataydı.

Bugün, Husilerin askeri sözcüsünün kasılarak "ABD'yi öyle bir yeneceğiz ki geri dönemeyecek" şeklindeki askeri açıklamalarını dinlerken, Bağdat’taki devlet televizyonunda karşımıza çıkan o yüzü ve ‘o aşağılıkları kovacağız’ ve ‘dinsizler’ gibi tumturaklı sözlerini hatırlıyorum. O dönem Saddam Hüseyin rejiminin enformasyon bakanı olan kişinin bu tür ifadelerini anımsıyorum. Bunlar coşkulu ifadeler ama hiçbir anlamları yok. Husilerin tek yapabildikleri, güney Yemen'de denizi zehirleyen ve halkını ekonomilerini destekleyen bir zenginlikten mahrum bırakan amonyak dolu sivil bir gemiyi batırmaktı!

Liderlik körü körüne emir vermek anlamına gelmez, liderlik ikna etme ve hedef belirleme yeteneğine sahip olmak demektir ve tarih bize ‘ezilen halkların’ savaşsalar bile kazanamayacaklarını, savaşa ikna olmuş ve özgür bir şekilde girdikleri için yalnızca özgür halkların kazanacağını defalarca öğretir.

Aynı şekilde düşman ile ilgili ayrıntıları, onun koşullarını, ekonomik, sosyal ve psikolojik durumunu bilmeden savaşa giren ordular da iyi savaşsalar bile kazanamazlar. Ne yazık ki İsrail'de Arap toplumları üzerine uzmanlaşmış çok sayıda araştırma merkezinin bulunduğunu büyük ölçüde biliyoruz ama biz İsrail hakkında bilmemiz gereken pek çok bilgiden yoksunuz. Bu, artık kabul etmemiz gereken kültürel bir kusur. Araplar olarak etrafımız birçok meydan okuma ile çevrili. Bize karşı kötü niyetli toplumlar hakkında pek fazla bilgimiz yok. Dillerini, kültürlerini, askeri ve bilimsel planlarını bilmiyoruz.

Sun Tzu şöyle der: "Hangi tarafın kazanacağını tahmin edebilirsiniz; düşmanı hakkında en doğru bilgiye sahip olan.”

Son söz; kitabın ilkeleri ile etrafında dönen bir savaşla ilgili aklından bir karşılaştırma geçti mi sevgili okuyucu?