Cemal el-Keşki
TT

Bir taraf öldürüyor, bir taraf koruduğunu iddia ediyor

13 Nisan 2024 gecesi; iki "yabancı"nın, İran ve İsrail'in gecesiydi. İkisi de aslında Arap coğrafyasının haritalarına ait değiller. Birincisi, tarihsel olarak Araplar ile ilişkileri gelgitli olan eski bir komşu millet ve el-Kadisiye Muharebesi iki taraf arasındaki sürtüşmenin zirvesi olmuştu. İran'ın İslam medeniyeti dairesine mensup bir ülke haline gelmesiyle yüzyıllardır süregelen sürtüşmenin ortadan kalkacağı sanılıyordu ancak gerçek pek de öyle görünmüyor.

İkincisi ise (İsrail), 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Filistin topraklarına ilişkin bağlayıcı olmayan kararıyla kurulmuş olup, halen genişlemekte veya genişlemeyi hayal etmektedir. Birincisi (İran), yüz milyonlarca insanın inandığı bir “ideoloji”nin bayrağı altında, tarihte iki kez kurduğu imparatorluğunu üçüncü kez kurmayı hayal ediyor. Bu ideoloji sayesinde geniş Arap bölgesine hükmetmek istiyor ve dünyaya hükmetmek için de güçlü, vizyonu, hesapları, genişleme ve nüfuz sahibi olma hayali bakımından kendisine benzeyen bir rakiple mücadele etmesi gerekiyor.

İsrail de benzer bir yol izliyor; Ortadoğu'da stratejik bir güç olmak istiyor ki Beyaz Saray sözcüsü John Kirby bunu açıkça ifade etti: "İsrail artık Ortadoğu'da önemli bir stratejik konuma sahip.” Kirby bu açıklamayı ABD ve müttefikleri İngiltere, Fransa ve Almanya’nın, yaklaşık 1750 kilometre olduğu tahmin edilen Tahran ile Tel Aviv arasındaki mesafenin ortasında, İran'ın insansız hava araçları ile füzelerini engelleyip düşürmesinden sonra yaptı. Bu mesafenin Irak, Suriye ve Ürdün'den geçtiğini yani bir Arap mesafesi olduğunu unutmayalım.

Filistin'in bu söylemler ile hiçbir alakası yok; mesele kendisi için kıyasıya rekabet eden iki taraf tarafından rehin tutulan, acı çeken bir halkın ötesindedir. Filistin yalnızca bir çatışma alanıdır, bir taraf öldürürken, bir taraf koruduğunu iddia ediyor. Gerçek şu ki Filistin sadece bir nişan tahtasıdır. 13 Nisan gecesinin 7 Ekim 2023'e bağlı olduğuna şüphe yok, zira her iki tarafın da bölgede önemli stratejik çıkarlarının olduğu ve bunları gerçekleştirmek istedikleri bir sır değil. Binyamin Netanyahu coğrafi olarak genişlemek ve bölgede nüfuz sahibi olmak istiyor ve bir Filistin devletinin veya halkının yokluğuna dayanan fikirlerinden taviz vermeyen görüşlere sahip.

İran da nükleer kulübe katıldığını duyurmak istiyor ve hatta üyelik belgelerini hazırlamış ve şimdi duyurmayı bekliyor da olabilir. Bu duyuru Ortadoğu'da bir tür deprem oluşturacak. İsrail'in Arap ulusal güvenliği pahasına genişlemesi ise başka bir deprem olacak. Sonuç olarak iki “yabancı” taraf (İran ve İsrail), kendilerine ait olmayan sahne ve sahalarda kanlı bir maç düzenlemeye karar verdiler.

13 Nisan 2024 gecesi, Arapların bir kitabın Farsça veya İbranice harflerle okumamaları, aksine köprünün altından çok suların aktığı yaklaşık bir yarım asırda gizli mesajlarını dikkatli bir şekilde incelemeleri ve okumaları gereken bölümlerinden biridir.

Belki burada aynı fikirleri ve aynı Fars hayallerini üretmeyi asla bırakmayan o eski ve yeni anı yeniden hatırlamalıyız. Zira 45 yıl önce yaşananların bir anlamı var ve bu anlam şu anda yaşananları anlamamıza yardımcı olabilir.

1 Şubat 1979'da uçağı, bir Fransız savaş uçağı filosu tarafından korunarak Fransa'daki sürgününden İran topraklarına geri dönüyordu. Humeyni kendisi ile birlikte geri dönen yoldaşlarına baktı ve şöyle dedi: “Bu bölge birkaç asır Türklerin, birkaç asır Kürtlerin, birkaç asır da Arapların hakimiyeti altında kaldı ve artık burayı uzun asırlar boyunca İranlıların idare etme zamanı geldi.”

İşin ironik yanı, İran Devrimi sloganı ideolojik bir slogan iken, Humeyni’nin İranlıların binlerce yıl öncesine uzanan tarihini düşünmesiydi. Ülkesinin iki kez büyük bir imparatorluk kurduğunu hatırlamasıydı. Burada devrim sloganı Paris'in Neuchâtel banliyösünde yaşayan adamın hayallerinin koridorlarında kaybolmuştu.

Sürgünden dönen adamın uçaktaki yoldaşları, onun devrimin sloganlarından farklı sözlerinin arkasında ne yattığını fark ettiler ve o anda hepsinin duyguları alevlendi. Geri dönenler arasında Humeyni'nin yakın öğrencisi ve İran devriminden sonra cumhurbaşkanı olan, daha sonra Irak-İran savaşı sırasında Bağdat'a, oradan da dünyadaki sürgün yerlerine kaçacak olan Ebulhasan Banisadr da vardı. Benisadr Humeyni'nin, İran halkının özgürlüğünü savunmak veya tüm bölgeyi İslami veya ulusal bir bakış açısıyla değil, "Fars milliyetçiliği" bakış açısıyla yönetmek ile ilgili sözlerini hiç unutmadı. O dönemde İran halkı SAVAK’ın (Şah'ın güvenlik aygıtı) zulmü altında inlerken, başarılı olduğunda devrimin Humeyni'nin gelişinden önce geçerli olan yöntemlerin aynısını hatta çok daha şiddetlisini uyguladığını gördü.

Bu noktada, ünlü Mısırlı gazeteci Muhammed Hasaneyn Heykel ile Humeyni arasında Paris'in Neuchâtel banliyösünde gerçekleşen ünlü buluşma aklıma geliyor. Bu buluşma Heykel’e, Humeyni'nin MS 7. yüzyıldan 20. yüzyılın başına atılmış bir kurşun olduğunu söyletmişti. Heykel'in tanımının abartılı olduğu anlaşılıyor.

İran’ın güçlü adamının Batı'ya karşı tutumu böyleyken, BM kararı ile kurulmuş ülke İsrail'de de durum pek farklı değil. Binyamin Netanyahu'nun da dünyadaki Yahudi sayısından daha fazlasını kapsaycak geniş bir İsrail imparatorluğuna dair benzer hayallere sahip olduğunu görüyoruz. Bunun için Arap bölgesindeki bazı taraflar ile savaşa giriyor ve Filistin halkını rehin alıyor. Arap bölgesinin kararları üzerinde stratejik kontrol sahibi olmayı arzulayarak,  Filistin halkının davası üzerinden yeni nüfuz merkezlerine atlıyor. Netanyahu bunu “Güneşin Altında Bir Yer” kitabında açıkça ifade etmişti

13 Nisan gecesi Ortadoğu'da dikkatle okumamız gereken yeni bir kitabın açılışını yaptı.