Katarlılar alışılmadık bir şekilde Hamas liderliğini Doha'dan çıkarmayacaklarını, ancak (ilk kez) konuyla ilgili politikalarını gözden geçirip revize edeceklerini söylediler. Arabuluculuk faaliyetleri sırasında artık sadece İsrail’in fikirlerini sunan ABD'den duydukları memnuniyetsizliği de dile getirmişlerdi. Hamas'ın ABD'nin onayıyla Katar'da bulunduğunu, arabuluculuk çabaları devam ettiği sürece Hamas'ın siyasi liderliğinin Doha'da kalacağını belirttiler. Ancak devletin, arabuluculuğa devam edilmesinin faydasına ilişkin bir inceleme ve değerlendirme yaptığını belirttiler.
Gazze'de büyük bir zafere doğru ilerlediklerini ve Lübnan'da Hizbullah'a karşı savaş başlatabileceklerini söyleyen İsraillilerin, askeri istihbarat şefi hiçbir detaya girmeden sadece görevini yerine getirmediği için öylece istifa etti. İsrail medyası, Şin Bet şefinin de önümüzdeki Eylül ayında görev süresi sona erdiğinde bazı üst düzey subaylarla birlikte görevinden ayrılacağını belirtti. Ordu ve güvenlik güçleri arasındaki yaygın hayal kırıklığının dört nedeni olduğu tahmin ediliyor: Hamaslıların gerçekleştirdiği sürpriz- yüksek kayıplar- savaşın ve katliamların uzamasından kaynaklanan felaket- ve sadece Hizbullah ile değil, İran ile de doğrudan çatışmaya doğru yönelme.
Bu, İsrail devleti yetkilileri için eleştirel revizyonun kolay olduğu veya geçmişte kolay olduğu anlamına gelmiyor. Başarılı olan 1967 savaşının sonuçlarının gözden geçirilmemesi ve dolayısıyla kibirlenme, Mısır ve Suriye'nin 1973'te bir savaş başlatmalarının doğrudan nedeniydi. İsrailli yetkililer daha sonra 1982'de Lübnan'da FKÖ'ye karşı girişilen savaşta elde edilen kazançlar ve kayıplar hakkında da gerçek bir değerlendirmede bulunmadılar. Daha ziyade, savaşın kahramanı olan Şaron'u geçici olarak uzaklaştırmak ile yetindiler. Daha sonra geri dönüp İsrail’in başbakanı olan Şaron ise 2005'te Gazze'den çekilme kararını alan kişiydi. Şimdi İsrail Gazze’ye geri dönüyor ve çekilmenin büyük bir hata olduğunu söylüyorlar.
Bu büyük savaşta bir de Hamas tarafının ister askeri ister siyasi düzeyde ne yaptığına bir bakalım. El-Kassam Tugayları’nın Sözcüsü yayınlanan uzun konuşmasında, Hamas’ın Refah'ta sadece dört tugayı kaldığını iddia eden İsraillilerin yalancı olduklarını, gerçekte Hamas tugaylarının hâlâ Gazze'nin her yerine dağılmış durumda olduklarını duyurdu. İsrailliler yoğun direnişe rağmen Gazze Şeridi'nin tamamını işgal ettiler ve Han Yunus'tan sonra gerçekten de Refah'ı işgal ederlerse, olacaklardan Allah korusun. Gazze'nin tamamı savaşın ortasındayken Ebu Ubeyde'nin savaşa dair başka bir yorumda bulunması elbette beklenmiyordu. Ancak yarın daha karanlık, daha adaletsiz ve daha insafsız olabileceği için bilhassa şimdi Hamas ve diğer fraksiyonların savaşçılarının şüphesiz tercih ettikleri gibi sessiz kalması, bugünün ve yarının tüm ölçülerinde en iyisi olacaktı.
Şimdi Hamas'ın siyasi düşüncesine, Siyasi Büro Başkanının Türkiye'de yaptığı açıklamalar üzerinden bakalım. Kendisi sanki kontrol hâlâ kendisindeymiş gibi davranıyor, Filistin Otoritesi’nin ve diğer tarafların katılımını kabul ediyor ve Gazze’nin yönetimini tekellerinde tutmak istemediklerine dair bize güvence veriyor! Araplar ve Müslümanlardan eğer Gazze için müdahalede bulunmak istiyorlarsa, misyonlarının İsraillileri Gazze’den çıkarmak, onu yeniden imar etmek ve vaat edilen devletin kurulmasını sağlamak olmasını talep ediyor. Oysa biz ve bizden önce Arap yetkililer, Hamas'ın Arapları, onların girişimlerini, önerilerini ve çözümlerini her zaman reddettiğini biliyoruz. Halen de (İran ile birlikte) Ürdün'ü hedef alıyor ve orada kaosu yaymak istiyor. İsrail'in 2008'de Gazze'ye yönelik ilk savaşının ardından Kral Abdullah bin Abdulaziz'in Hamas’ı Fetih ile birlikte Mekke'de bir araya getirdiğini hatırlatalım. Bu buluşmanın ardından Beytul Haram’da, Filistin halkının davasını yeniden canlandırmak için birleşmeye yemin ederek Mekke Anlaşması’nı yayınlamışlardı. Yıllarca ve her savaştan sonra, ki şimdi sayıları beş tane oldu, taahhütleri ve anlaşmaları yenilemek için Kahire'de buluşuyorlar ama bunları yerine getirme ve uyma güçleri veya iradeleri yok. Hem Hamas ne zaman bir savaş kazandı ki yeni bir savaş başlatmaya cesaret ediyor.
Hamas, askeri maceralarına veya siyasi düşüncesine dair ne zaman bir gözden geçirme ve değerlendirmede bulundu? Müslüman bir fıkıhçının bir dava ile ilgili hüküm vermek istediğinde iki hususu, yani meşruiyet ile sonuçları dikkate aldığını defalarca ve farklı şekillerde söyledim. Güç ve kapasite arasındaki büyük eşitsizliğe rağmen işgal nedeniyle mücadele diyelim ki meşru, peki, ya bunun sonuçları neydi? Her zaman felaketti. Eğer herhangi bir değerlendirme ve sorgulama olsaydı, ne beş savaş yaşanırdı, ne de anlaşmalar, sözleşmeler ve taahhütler ihlal edilirdi.
Benim amacım ne yenilmişliği kabullenmek ne de sadece kendimizi suçlamak. Bütün Araplar, Müslümanlar ve diğer insanlar artık can kayıplarına ve yıkıma tahammül edemiyorlar. Tıpkı Gazze Şeridi yakınındaki İsrail yerleşim yerlerine baskın yapmakta ve İsrailli asker Şalit ile ilgili müzakerelerde maharetli olduğunuz gibi, felaketlerden kaçınma konusunda da becerikli olmanızı istiyoruz. Artık özgürce hareket eden, karşısında sadece ordu ve yerleşimcilerin olduğu devrimci bir örgüt değilsiniz. Aksine, 2007'den beri Gazze Şeridi'ni yönetiyor, onun maddi imkanlarını ve kaderini kontrol ediyorsunuz. Eğer Siyonistlerin zorla göç ettirme projesi başarılı olursa, bu sefer Filistin halkının kaderi korkunç olabilir. İran ile uzun süre çalıştınız ve herkes İran'ın stratejik sabrından bahsetti ama Hizbullah, Iraklı milisler ve Husiler ile birlikte siz hep ön saflarda oldunuz ve o da her zaman arkanızda oldu. Ancak, ABD ve İsrail kendi evinde ona meydan okuduğunda, Süleymani suikastı ve Şam'daki konsolosluğunun hedef alınması meydan okumasına, ABD'yi çılgına çevirmeyecek ve onunla ya da ikisi ile birlikte yapılan müzakere çekişmelerini kesintiye uğratmayacak bir şekilde karşılık verdi. Dahası herkese, özellikle de ABD'ye kırmızı çizgileri aşmayacağını söyledi ve geçmedi!
Bir hadis-i şerifte şöyle denir: “Bir yere çabuk ulaşmak için devesini kırbaçlamakta aşırıya kaçan kişi hem devesini helak eder hem de istediği yere ulaşamaz.”
Yabancı analistlerin konuşmalarında şu çokça tekrarlanıyor: Hamas ve diğer direniş örgütlerinin gücü silahlı tugaylarında değil, fikirlerinde veya ideolojik doktrinlerinde yatıyor. Ancak önemli ölçüde siyasete dayandığı için hedefe ulaştıran mücadele gibi sadece savaşçılar için değil, fikir açısından da yıkımdan başka bir şey getirmeyen mücadeleler de vardır. Öyleyse diğer ideolojilere ve bunların ne gibi sonuçlara yol açtığına bir bakın ve bakalım, siyasetsiz yalın güç, yıkımdan başka bir şey getirmez. Bu sizin için geçerli olduğu gibi, İsrail için de geçerli; Kürtlerin Suriye'de Amerikalıların yardımıyla yıllardır koruduğu el-Hol kampı ile Gazze arasında büyük veya belirgin bir fark var mı?!
Denetim ve hesaplaşma kültürü ne ayıplanacak bir kültür ne de korkaklık ya da tereddüt belirtisi değildir. Aksine biz Araplar için silahlı şiddete dayalı kurtuluş savaşları yolunun dışında bir yol izlemenin gerekliliğine işaret ediyor. İşte istikrar, kalkınma, inşa, yeni ve ileri olanı yaratma stratejilerini seçen, devrimin, parçalanma ve dağılma gidişatını gözden geçirme veya değiştirme yeteneği olmadan hüküm sürdüğü çalkantılı Orta Doğu'ya Körfez ülkelerini dahil etmekten hoşlanmıyorum.
Son olarak ne söyleyebiliriz? Dünya İsrail'in Gazze'deki katliamlarını unutmayacak ama biz Araplar, bir buçuk yüzyıl boyunca inşa ettiğimiz mimariyi, medeniyeti ve halkları yok eden 30 yıllık "aşırıcılık doktrinini" ve kör şiddeti de unutmayacağız. Bu yıkıcı süreç dursun ki, üç kuşak bugünü kaybettiği gibi, çocuklarımız da geleceğini kaybetmesin. Kim başka bir söyleyecekse, Ebu'l-Ala el-Maarri'nin şu sözüne kulak versin:
Bunlar gizli manalara sahip kelimelerdir ve anlamı da akılsız olduğumuzdur.