Mustafa Fahs
TT

Irak'tan Lübnan'a yönetici elitlerin eğilimi

Irak'tan Lübnan’a tarihler birleşiyor, olaylar kesişiyor ve yalnızca isimler değişiyor. Öyle ki, iki ülkenin modern tarihi, yani bir asırdan fazla bir süre önceki kuruluşlarından bu yana, iki ülkenin ortak tarihi veya bir ülkenin iki ortak tarihi olarak tanımlanabilecek noktaya ulaştı. Nitekim üstat Hazım Sağıye’nin 2 Haziran tarihli bu gazetede yayınlanan “Sanki Irak sıfırdan kuruluyor ama kurulamıyor gibi” başlıklı yazısından birisi bir fikir alıntılamak istese, alıntının Lübnan’ın ağır geçmişi ve zor bugünü hakkında olması için sadece etkili isimlerin değiştirilmesi gerekiyor.

Irak ve Lübnan örneğinde, coğrafi ve demografik oluşumu inkâr etmek ya da tekeline almak için farklı uzak zamanlarda ve olaylarda büyük çaba harcayan ve harcamaya devam eden taraflar veya partiler var. Bunlar her fırsatta ya da kendilerini daha güçlü hissettikleri her an, sömürgeci yönetim altında alelacele şekillenen iki varlığın ilk kurucu kimliğini bozmaktan çekinmiyorlar. Zira ilk kuruluş döneminde modern ulus-devlet ya anlatımında parçalanmaya yol açan bir kusur ya da Irak’ta olduğu gibi askeri darbeler veya Lübnan'da olduğu gibi mezhepsel ayrıcalıkların savunulması neticesinde bu kimliği tesis etmeyi başaramadı. Ancak sonuçta ironik olan, Irak'ta monarşinin çöküşüyle ​​aynı zamana denk gelen 1958 olaylarının, Lübnan'da, Lübnanlı siyasi elitlerin iktidarı askeri bir şahsa devretmesine yol açmasıydı. O şahıs da devleti güvence altına almayı ve kurumlarının sivilliğini yüksek derecede korumayı başaran ama bu kurumların yönetiminde generallerden yardım alan merhum Cumhurbaşkanı Fuad Şahap’tı.

Fuad Şahap döneminin olumlu ve olumsuz yanlarına, güvenlik aygıtının bu dönemde elde ettiği güce rağmen, devlet kurumlarının inşasında onun emekleri çoktur. Onu üstü kapalı ve daha sonra alenen eleştirenler, onun mezhepleri entegre etme ve ortaklıklarını genişletme yönündeki cesur adımlarını reddediyorlardı. Şahap dönemi,1958 olayları olarak bilinen ve 1975 yılında meydana gelecek daha geniş bir iç savaşın erken uyarısı niteliğindeki ilk mini iç savaşa tepki olarak ortaya çıktı.1958 olayları, Lübnan sağının ayrıcalıklarına sıkı sıkı tutunması ve bunları korumak için güce başvurması sonucunda solun kendisi ile çatışma kolayına gitmesi ve ayrıcalıklarını yine güç kullanarak söküp almaya çalışması sonucu yaşanmıştı.

Irak, 14 Temmuz darbesiyle, tarihinin bugüne kadar devam eden kanlı bir evresine girdi. Bu evre, Baas Partisi'nin darbe için iştahını kabartan General Abdulkerim Kasım tarafından başlatıldı. Ardından kendisi daha da kanlı bir darbe ile ortadan kaldırıldı. Baas ise kimlik, kültür, sosyal ve siyasi alandaki yansımaları devam eden çok daha korkunç bir işgalle iktidardan ayrıldı. Irak, kendisini devleti parçalamaya ve alt kimlikler ile ilgilenmeye adamış, kendisinden önce gelenlerin geçmişini silmek için çalışan, iç savaşlara girişen, dışarıdaki birisi için vekaleten veya onun yerine ortalığı kasıp kavuran siyasi elitlere teslim edildi.

Hazım Sağıye, Irak'ın durumunu tanımlarken şöyle diyor: “Elbette gerçeğe duyulan tutku veya tarihe nesnel bağlılık, karşıt tarafları ilgilendiren son şeydir. Eğer tartışmayı yönlendiren sivil, mezhepsel veya etnik bilinç ise hegemonya arayışında olan tarafın sorumluluğu, onu püskürtmeye çalışan tarafların sorumluluğundan çok daha fazladır.”

Lübnan'da ise egemen olmaya çabalayan Hizbullah, tarihi kendi şartlarına göre yeniden yazmaya çalışmaktan vazgeçmiyor. Lübnan, oluşumunun ilk kuruluşunu reddediyor ve onu yeniden inşa etmeye çalışıyor. Taif Anlaşması ve eşitliğin üzerinden atlayarak, bir asırdan fazla bir süre önce kendisini marjinalleştirdiğini düşündüğü için sömürgecilikten hesap soruyor. Demografik bir ikilemle ya da aşırı güce sahip olduğu imaları ile karşı karşıya kaldığında, bazen nüfus sayımı yapılması söylemine başvuruyor. Ne zaman “formül” tarafından kuşatılsa, anayasayı engellemekten, devlet kurumlarının içini boşaltıp el koymaktan, ulusal kimliği tekeline almaktan, başarıları yalnızca kendisine atfedilen yeni kuruluş tarihleri ​​uydurmaktan çekinmiyor.

Cumhurbaşkanı Süleyman Frenciye’nin göreve gelmesi ile 1970 yılında Şahaplığa karşı başlatılan darbeden iç savaşın sonuna, ardından Başbakan Refik Hariri suikastından Ekim Devrimine kadar birleşik tarih kitabı, aidiyet, kimlik, anayasa ve kurumlar konusundaki bölünme şiddetle devam etti ve hâlâ da devam ediyor. Yönetici elitler hâlâ konsolosların, dış projelerin ve devlet üzerindeki tahakkümlerinin etkisi altında.