Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Bu adresi arayın

Bütün bu olanlar ilk kez oluyor. İsrail, 10 aydır sonuçlandıramadığı çok cepheli bir savaş sürdürüyor. Lübnan Hizbullah'ı 10 aydır bir "destek savaşı" yürütüyor ve savaşın durdurulmasının İsrail'in Gazze saldırısının durdurulmasına bağlı olduğunu söylüyor. İlk kez Filistinli bir örgüt bu kadar süre boyunca İsrail ile açık bir çatışma yürütüyor. İlk kez çeşitli haritalardan, yani Yemen'den, Irak'tan, Lübnan'dan İsrail'i hedef alan insansız hava araçları ve füzeler fırlatılıyor.

Ortadoğu daha önce hiç böyle bir sahneye tanık olmadı. Bu sahnenin, bir Husi insansız hava aracının Tel Aviv'de Amerikan Büyükelçiliği yakınında düşmesinden ve bir İsraillinin ölümüne, birkaçının da yaralanmasına neden olmasından sonra yeni bir aşamaya girdiğini söylemek abartı olmaz. İsrail uçakları, Aksa Tufanı'ndan bu yana ilk kez Yemen'in Hudeyde bölgesindeki hedeflere hava saldırıları düzenledi ve İsrailli yetkililerin sadece Yemen halkının değil, Ortadoğu halklarının da görebileceğini söylediği büyük yangınları kasten başlattı.

Geçtiğimiz yılın kasım ayından itibaren Husiler, İsrail gemilerine veya İsrail limanlarına giden gemilere yönelik saldırılara odaklanan bir “destek savaşı” başlattı. Buna, zaman zaman bizzat İsrail içini hedef aldığına dair duyuruları da eşlik ediyordu. ABD'nin, özellikle İngiltere ile birlikte Husi saldırılarına hesaplı bir karşılık vermeyi üstlenmesinin ardından, çatışmanın daha da büyümemesi için İsrail'e Husilere yanıt vermemesi yönünde baskı yaptığı açıktı. Görünüşe göre ABD geniş çaplı bir savaşa doğru gidişi durdurmayı başarmıştı. İran ile İsrail arasındaki doğrudan saldırılar sayfası hızla kapatılmıştı. Hizbullah, savaşı "angajman kuralları” çerçevesinde tutma konusunda istekliydi ve İsrail de benzer şekilde hareket ediyordu.

Aniden karşılıklı saldırılar bu “angajman kurallarının” ötesine geçti. Husiler normal olarak İsrail'in doğrudan karşılık vermesini gerektiren bir eylem ile Tel Aviv'in kendisini hedef aldı ve sonuç da öyle oldu. Yani İsrail, Amerikalılara verdiği sözleri bir kenara bıraktı ve "İran'ın mesajı" olarak gördüğü saldırıya yanıt vermeyi seçmiş gibi savaş uçaklarını Hudeyde’ye gönderdi.

Husi hikâyesindeki bölgesel bağa olan ilgim, eski Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in 2008 yılında kendisiyle yaptığım bir röportajın sonunda beni şaşırtan sorusu ile alevlenmişti. Bana gülümseyerek, “Hizbullah Husilerden ne istiyor?” demişti. Ne demek istediğini sorduğumda şu cevabı vermişti: "Küçük Husi gruplarının Şam'a gittiği ve Hizbullah’ın onları orada karşıladığı, ardından Suriye-Lübnan sınır kapılarında pasaportlarına damga vurulmadan Lübnan topraklarına soktuğu, bu grupları Lübnan'ın Bekaa Vadisi'nde eğittiği, sonra aynı yolla önce Şam'a, oradan da Sana'ya döndükleri yönünde kesin raporlarımız var.” Devlet başkanın elinde ayrıca bazı genç Husilerin İran’ın dini havzalarında eğitim gördüklerine dair raporlar da vardı.

O yıl General Kasım Süleymani bölgesel direniş halısının iplerini dokumaya devam ediyordu. 2006'da İsrail ile yapılan savaşı Lübnan topraklarından takip ettikten sonra, Irak'taki Amerikan askeri varlığını yıpratma faaliyetlerini sürdürüyordu. 2006 savaşı, Başbakan Refik Hariri suikastının ve Suriye güçlerinin Lübnan topraklarından çekilmesinin ardından, Lübnan'da hâkim olan denklemlerin bozulmasına yol açan savaştı.

2009'da kendisi ile yaptığım röportajda, eski cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'e İran'ın Yemen'deki Şiileştirme faaliyetlerine destek verdiğine dair söylentileri sormuş ve o da çekingen bir şekilde şu yanıtı vermişti: "Bu faaliyetlerin Şah Muhammed Rıza Pehlevi’yi deviren İran devriminin başlangıcından itibaren var olduğu söylenebilir. Devrimi ihraç etme kavramı konusunda İran'daki kardeşlerimizin hedefleri açıktı.”

2010'daki röportajda ise devlet başkanı Salih bana, yetkili makamlarının "Husilerin taktikleri ile Lübnan Hizbullah'ının taktikleri arasında bir benzerlik" fark ettiğini söylemişti. Kendisine Husilerin nereden silah temin ettiklerini sorduğumda, silahların yerel pazardan temin edildiğini söylemiş ve eklemişti; “Yemende Zeydi veya Şafii mezhepleri yerine On İki İmam mezhebi propagandası yapma ve ona davet etme projesinin sahiplerinden destek aldıklarını söyleyebiliriz. Bölge ülkelerindeki parti, kuruluş veya derneklerden aldıkları bağışlar ile bu silahları satın aldılar. Silah tüccarları ve Husilerin kendi ajandalarını desteklemelerine yardımcı olduğu bölgesel ülkelerin gönderdiği silahlar ise deniz yoluyla Husilere ulaştırıldı.

Kendisine Husi sorununun bölgedeki Sünni-Şii çatışmasının bir parçası olup olmadığını sorduğumda şu cevabı vermişti: “Hayır. Bu bir Şii-Sünni çatışması değil, daha ziyade bölgeyi, Yemen'i ve özellikle de Suudi Arabistan Krallığı'nı meşgul etmek için yeni bir mezhep propagandası yapmak, bunda rolü olan küçük ya da büyük bölge ülkelerinden gelen mesajları iletmek denilebilir.”

Ali Salih, İran ve Hizbullah ile olan anlaşmazlığı kamuoyuna duyurmak istemediğini gizlememişti. Daha sonraki yıllarda onunla çalışan bir yetkilinin dediğine göre “Ali Salih, Husilerle geçici bir ittifak kurabileceğini ve onlarla mücadeleye hazırlık olarak onları kontrol altında tutabileceğini sandı ve bu oyunun bedelini hayatıyla ödedi. Çünkü Husi projesinin yerel olmadan önce bölgesel olduğunu unuttu.”

Ali Salih'in sözleri, Husiler ile İsrail arasındaki çatışmanın son bölümünün anlaşılmasına yardımcı oluyor. Burada pek çok soru işareti var; saldırıların sıklığı neden arttı ve Tel Aviv ile Hudeyde’ye doğru yayıldı? İran, Joe Biden döneminde ateşkesi sağlamak için bölgesel bir savaşa sürüklenme ile tehdit etmek mi istedi? Yoksa seçilmesi halinde Trump'ı ilk kez yaşanan bu çatışmada yeni gerçekler dayatarak mı karşılamak istedi? Beyaz Saray'ın yeni efendisine şunu mu söylemek istedi; Ortadoğu'daki yangınları durdurmak, rollerin, çıkarların ve nüfuzların sınırlarını araştırmak istiyorsanız bu adresi arayın?  Bölgede ilk sırada olmayı mı, bombayı mı, yoksa her ikisini de mi istiyor? Dört Arap haritasının, dört anahtarına sahip olma hakkının tanınmasını mı istiyor?