Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Kamala Harris'in başkanlığı uluslararası bir sorun

Başkan Joe Biden'ın yarıştan çekilmesinin ardından yaklaşan ABD başkanlık seçimlerini kim kazanırsa kazansın, tamamen yeni bir başkanlık döneminin başladığını duyuruyor. Kamala Harris ve Donald Trump, her biri kendi nedenleri ve geçmişleri nedeniyle olağanüstü adaylar. Harris, Demokrat Parti'deki ilerici akımı Biden'dan daha kesin bir şekilde temsil ediyor. Trump, Cumhuriyetçi Parti'nin eğilimlerinde siyasi ve ahlaki muhafazakarlığa ve aşırı Amerikan vatanseverliğine yönelmiş, önemli bir dönüm noktasını özetliyor. Dünyadaki pek çok meselenin ve dosyanın akıbeti bu tür seçimlerin sonuçlarına göre kararlaştırıldığı için Amerikan demokrasisine 20. yüzyılın ortalarından bu yana istikrarlı bir şekilde büyüyerek eşlik eden bir kusura ışık tutuyor. O kusur da seçimlerin ABD açısından en demokratik, gezegenin geri kalanı için ise en az demokratik seçimler olduğudur. Çünkü ABD'nin ve Amerikalıların başkanı olmasının yanı sıra tüm dünyanın da başkanı olacak bir sonraki başkanın kimliğine yalnızca yaklaşık 250 milyon Amerikalı karar verecek.

Bu nedenle öncelik, başkanlık seçimlerinde hem Afrika hem de Asya kökenli ilk kadını başkan yaparak kimliksel açıdan bir emsal oluşturmak mı, yoksa küresel düzeydeki politik, güvenlik ve ekonomik zorlukların üstesinden gelmek için liderlik yetkinliğine sahip kişiyi başkan yapmak mı olacak?

Bilhassa siyasetin tamamı sonuçta yerel bir siyaset olduğundan bu sorunun kolaylıkla cevaplanabileceğini iddia etmek mümkün değil. Tartışmaların etrafında döndüğü cinsiyet, renk, azınlıklar, kürtaj veya göçmenler gibi meseleler önemsiz değil. Ancak ABD'de yerel olan, dünya çapında siyasi konulardaki tehlikeli ve acil stratejik önceliklerden hiçbir zaman bu kadar keskin bir şekilde ayrılmamıştı.

Asya'da Çin nüfuzunun yükselişini, Rusya'nın Avrupa'nın güvenliği ve ekonomisine yönelik çeşitli meydan okumalarını, Ortadoğu'da doğrudan İran ve milislerinin himayesinde devam eden çatışmaları ele alalım. Geçen hafta dünya, Alaska sınırlarında ilk Rus-Çin ortak tatbikatına, İranlılardan önce uluslararası toplumun Tahran'ın nükleer alandaki ilerlemesinden bahsetmesine, Husi milislerinin bomba yüklü İHA ile Tel Aviv’i bombalamasına sahne oldu. Böyle bir dünyada, ABD’de Harris'in anneliği, rengi veya adının söyleniş şekli gibi kültürel ve değer çatışmaları patlak veriyor ve bu, bir sonraki Beyaz Saray sakininin kimliğini belirleyecek "sorunların" temelini oluşturuyor!

Kamala Harris'in adaylığının köklerinin Amerikan rüyasına ve onun daha fazla adalet ve daha geniş katılıma doğru sürekli ilerleyen bir gelecek vaatlerine dayandığına şüphe yok. Onun Afrika ve Asya kökenli ilk başkan yardımcısı olması ve ardından başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti'nin adaylığını üstlenmesi, Amerikan siyaseti için tarihi bir başarı. Ancak tehlike, bu adalet ve eşitlik başarısının, güçlü ve dengeli, küresel zorlukların farkında, uluslararası güvenlik ve istikrarı sağlamak için bunları etkili şekilde ele alma iradesine sahip bir siyasi liderliğe duyulan ihtiyaç pahasına gerçekleştirilmesinde yatıyor.

O halde 2024 başkanlık seçimi yalnızca Kamala Harris ile Donald Trump arasındaki bir yarışma değil, küresel sistemin her türlü zorluğa, şantaja, yıpratmaya maruz kaldığı bir dönemde bu sistemin geleceğini şekillendirecek önemli bir an. Özellikle Ortadoğu'da bizi korkutması gereken husus, tarihi önemi ve ilerici vaadi ile Harris'in adaylığının, içinde bulunduğumuz çağda mevcut olan acil ekonomik ve jeopolitik meydan okumaların seviyesinde olmamasıdır.

Kimlik politikalarına bu kadar aşırı odaklanma, Amerikan toplumunda artan ayrışma belirtileri, Amerikalılar arasında iç birliklerini tehdit edecek, Amerikan yönetiminin dış zorluklarla mücadele etmek için gerekli siyasi ve kurumsal sermayeyi sağlama yeteneğini engelleyecek şekilde artan yabancılaşma durumuyla örtüşüyor.

Bu anlamda, kimlik politikalarına aşırı odaklanmak, ABD'nin küresel rolüne ve uluslararası ittifaklarına yönelik de büyük bir tehdit oluşturmaya aday. Çin ve Rusya gibi rakip güçlerin nüfuzlarını artırmaya, Washington'un hakimiyetine meydan okumaya devam ettiği bir dönemde bu durum, dikkatleri ABD'nin güvenliğini ve ekonomik çıkarlarını doğrudan etkileyen acil küresel meydan okumalardan uzaklaştırmak ile de tehdit ediyor.

Harris kendisinin geleceğin seçeneği, Donald Trump’ın ise geçmişin seçeneği olduğunu söylüyor.  Ancak Demokrat adayın bize vaat ettiği gelecek açıkça önümüzde. Barack Obama'nın iki döneminden Joe Biden'a kadar Demokrat liderlik altında dünya Çin, Rusya, İran, Venezuela, Kuzey Kore ve diğerleri gibi oyuncuların uluslararası güç dengesini, kutuplaşmayı artıracak ve istikrarı bozacak şekilde değiştirme maceralarının kapısını aralayan ABD'nin yıpranmış küresel liderliğinin tanığıdır.

Kendisini Beyaz Saray'a taşıyabilecek ilerici Demokrat dalgayı sadakatle ifade etmekle ilgileneceğinden, Harris'in daha iyi olacağını gösteren hiçbir şey yok. Bu da ABD'deki politika oluşturma öncelikleri ile dünyadaki siyasi öncelikler arasında olan ayrılığın pekişmesi anlamına geliyor.