Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan savaşında yanıltıcı gerçeğin etkisi!

“Yanıltıcı gerçeğin etkisi” psikolojik savaş yöntemlerinde çok iyi bilinen bir terimdir ve basitleştirilmiş açıklaması şudur; yanlış bilginin veya yalanın tekrarlanmasının, alıcı kişi üzerinde, düşüncelerini karıştıran ve onu buna inanmaya sevk eden etkisidir. Bu etki, ilk başta doğru olmadığı bilinse de yanlış bilgi veya yalanın birkaç taraf ve platformdan sürekli tekrarlanması sonucu gerçekleşir. Bu terim, Hitler'in propaganda bakanı Joseph Goebbels'e atfedilen “Yalan söyle, insanlar sana inanana kadar yalan söyle” sözünden pek farklı olmayabilir. Ancak internet, iletişim devrimi ve sosyal medya çağında bu, onlarca yıl öncesine göre çok daha kolay ve daha tehlikeli hale geldi.

Sudan'daki mevcut savaş, başta kamuoyunu etkilemek veya medya alanını yanıltıcı anlatılar ve “bilgi” ile doldurarak kafa karıştırmak amacıyla propaganda araçlarının ve psikolojik savaş yöntemlerinin yoğun şekilde kullanıldığı diğer savaşlardan farklı değil. Öyle ki insanlar neye inanacaklarını bilemez oldular. Gerçek ile yalanı birbirinden ayıramaz, neye inanacaklarını veya inanmayacaklarını bilemez hale geldiler. Bu genellikle alıcıyı yanıltmak ve düşüncelerini etkilemek veya insanların askeri operasyonların gidişatına ilişkin düşüncelerini belirli bir yöne yönlendirmek için hayal kırıklığı ve umutsuzluk duyguları aşılamak amacıyla kesilmiş ya da uydurma videoların yayınlanması yoluyla gerçekleşiyor.

İnsanlar, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) ve ona bağlı medya odalarının savaşın başlangıcından bu yana ve belki de öncesinde bu konuda oldukça başarılı olduğu, gecikmeleri birçok soru işareti uyandıran ordu medyasından daha iyi performans gösterdiği konusunda hemfikirler. Vatandaşlardan sık sık şu soruyu soran yorumlar duyuyorum veya okuyorum; ordu medyası nerede? Veri ve bilgileri yayınlamada gecikerek neden insanları hayal kırıklıklarına karşı savunmasız bırakıyor?

Bir önceki güne kadar bazıları, HDK’nin Hattab ve Kadru askeri üslerine düzenlediği saldırı ve Hartum’un Bahri bölgesinde yaşanan şiddetli çatışmaların sonucuna ilişkin resmi bilgilerin neden geciktiğini sorguluyorlardı. Saldırının püskürtüldüğü, saldıran güçlere can ve mühimmat kayıpları verdirildiğine, esirler alındığına dair ordudan geç de olsa açıklamaların yapılmasının yanı sıra bazı videoların yayınlandığı doğru. Ancak bunlar, HDK’nin Hattab’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurduğu çeşitli propaganda videoları yayınlamasının ardından geldi. Bu durum vatandaşlar arasında, özellikle de şiddetli çatışma seslerinin duyulduğu yakın bölgelerdeki vatandaşlar arasında büyük bir kafa karışıklığına ve hayal kırıklığına neden oldu.

Durumu kızıştıran, gerilimi en üst düzeye çıkaran ve dolayısıyla savaşın çıkmasına katkıda bulunan siyaset sahnesindeki aşırı kutuplaşma durumu, bugün yaşanan medya savaşı sahnesine ve bunun sonucunda ortaya çıkan kafa karışıklığına da yansıdı. Gerginlik ve kışkırtma atmosferi, bilgi savaşı ve çelişkili anlatılar ışığında insanlar, savaşın nasıl başladığı ve ilk kurşunu kimin attığı, savaşın HDK’nin Maravi askeri üssünü kuşattığı ve güçlerini yeniden dağıtıp başkentte konuşlandırdığı 11 Nisan'da mı yoksa 15 Nisan'da Hartum'da ateş sesleri duyulduğunda mı başladığı konusunda bugün bile tartışıyor.

Hiç şüphesiz, savaşla ilgili şimdiye kadar gizlenen ve bir gün bir soruşturma komitesinin sırlarını ortaya çıkarmasını gerektirecek pek çok gerçek var. Ancak bu, çeşitli iletişim platformlarının sanki HDK’nin savaşta hiçbir etkisi yokmuş ya da saldırıp yayılmaya devam eden, yolu üzerindeki hizmet ve sağlık tesislerini, altyapıyı, endüstriyel ve tarımsal üretim araçlarını yok eden güç o değilmiş gibi, savaşı “Kizan (İhvan-ı Müslimin) Savaşı” cümlesiyle özetleyen videolar, makaleler ve açıklamalarla dolmasına engel olmadı. HDK’nin elinden kütüphaneler, belgeler ve tarihi eserlerinin yağmalandığı ve diğer ülkelere kaçırıldığı bildirilen Sudan Ulusal Müzesi de dahil olmak üzere müzeler de kurtulamadı.

Sudan savaşı, HDK tarafından gerçekleştirilen yaygın ihlalleri sıklıkla gölgede bırakan ve savaşını öncelikle yerinden edilen, evi işgal edilen, mahremiyeti çiğnenen, öldürülmekten kurtulması halinde aşağılanan vatandaşa yönelik bir savaşa dönüştüren “Kizan Savaşı” ifadesiyle özetlenemeyecek kadar karmaşıktır.

İroni şu ki, HDK bile artık savaşlarının “Kizan ve eski rejimin kalıntılarına” karşı olduğunu tekrarlamaya başladı; sanki bu, yaptığı tüm geniş çaplı ihlallere ve eylemlere meşruiyet sağlıyormuş gibi. İş öyle bir noktaya geldi ki HDK danışmanlarından biri Sudan halkının yüzde 80'inin kendi güçlerini desteklediğini, dahası kontrollerinin acilen ordunun kontrolündeki eyaletlere de genişletilmesi çağrısında bulunanların olduğunu iddia etti. Danışman bunu Sudanlıların çoğu uygulamaları nedeniyle artık HDK’ye karşı olmasına rağmen söyledi.

Bu açıklama, propaganda ve yanıltma dilinin ne boyutlara ulaştığının çarpıcı bir örneği ve  her yönden savaşın saldırısı altında olan vatandaşın kafasını karıştırmak için “yanıltıcı gerçek etkisi”ni kullanma kapsamına giren bunun gibi daha birçok örnek var.