Sevsen Ebtah
Gazeteci ve yazar. Lübnan Üniversitesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü Profesörü
TT

Buhran imparatorlukları

Avrupa ekonomisinin lokomotifi Almanya, 2018 yılından bu yana resesyonda. Verimliliği artmıyor ve demografik yapısı gerileme içinde. Büyük bir yatırım eksikliği ve tamamen felç olma korkusu var.

Almanya'daki Volkswagen fabrikaları, 90 yıllık ihtişamının ardından kapılarını kapatmak üzere ve araçlarının yerlerini Çin'in elektrikli araçları alıyor.

Bu bir abartı değil, bir tanımlamadır. Fransa (Avrupa'nın ikinci ekonomik direği) bocalıyor ve açık bu yıl GSYİH'nın yüzde 5,6'sına ulaştı, bu da yatırımcılara korkunç bir olumsuz sinyal veriyor.

İyileşme reçetesi Brüksel'den 400 sayfa halinde geldi ama ilaçlarının tadı acı ve içmesi zor. Mario Draghi'nin (eski İtalya başbakanı ve en önemli bankacılardan biri) hazırladığı raporda kıtanın nüfusunu tehdit eden “ölümcül tehlike”den ve harekete geçmemeleri halinde “Avrupalıların refahları, özgürlükleri ve çevreleri açısından ödeyeceği ağır bedel”den bahsediliyor.

Rapora göre Avrupa Birliği'nin yılda 750 ila 800 milyar euro arasında, yani Birliğin gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 5'i kadar yatırım yapması gerekiyor. Bu yatırımların yarısı enerjiye ayrılmalı. Draghi bu yatırımların yapılmaması halinde “yavaş ölümle” tehdit ediyor, ancak uygulamada zorluklar bulunuyor. Zengin ülkelerde para toplamak için vergileri artırmak mümkün olmadığı gibi, fakir Avrupa ülkelerinde de neredeyse imkansız. Zira İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'yı kurtarmak için başlatılan ve hâlâ örnek teşkil eden devasa “Marshall Planı” ile kıyaslandığında yatırım için tahsis edilen oran daha yüksek. Marshall Planı’nda yatırım oranı GSYİH'nın yüzde 2'sini geçmiyordu.

Her ne kadar Avrupa, ölçülemeyecek kadar gerisinde kaldığı Çin ve ABD'yi yakalamaya çalışsa da ABD’nin kendisi de iş fırsatlarının azalması, enflasyon, Çin endüstrilerinin saldırısı ve dolar karşıtlığından muzdarip. Trump'ın dolar ile ticaretten vazgeçen herkesi boykotla veya mallarına yüzde 100'e varan gümrük vergileri uygulamakla tehdit etmesi tesadüf değil. Rusya'dan Güney Afrika, Brezilya Hindistan ve Çin'e kadar pek çok ülke karşılıklı ticaretlerinde dolardan vazgeçmeye başladı. Dahası Çin, yuan cinsinden işlemlerde alıcıları yüzde 20'ye varan indirimlerle cezbediyor.

Kriz herkesi vuruyor, öyle ki “Kovid” sırasında üstün üretim yeteneğiyle övünen Çin bile ürettiklerini ülke içinde satamıyor, bu nedenle küresel pazarlara bol miktarlarda ürün sürüyor. Dünyanın ikinci ekonomisinde giderek kötüleşen bir daralma ve iki yıllık yüzde 5'lik büyümenin ardından maaşlarda düşüş yaşanıyor. Çin geleceğe yönelik planları kapsamında Afrika'ya doğru genişliyor, pazarlar açıyor, krediler veriyor, peş peşe anlaşmalar imzalıyor ama bugün sorun devam ediyor.

Büyük endüstriyel güçlerin başı dertte, karanlık korkular içinde yaşıyorlar ve bu da iç anlaşmazlıkları ve dış çatışmaları şiddetlendiriyor, hassasiyetleri artırıyor ve rekabeti ölümcül saldırganlığın sınırlarına itiyor.

 Bundan en çok etkilenenler küreselleşmenin efendileri ve bunun kapılarını kapatmaya çalışıyorlar. Avrupa Birliği’ne sunulan raporun yazarı Mario Draghi'ye göre, “Çok taraflı kurumların yönettiği açık küresel ticaret dönemi sona ermiş gibi görünüyor.” Bu nedenle herkes mümkün olduğu kadar sınırlarını, ürünlerini, ırkının saflığını korumaya çalışıyor.

Ancak dünyanın en büyük iki ekonomisi Çin ve ABD, büyük düşmanlığa rağmen birbirinden kopamıyor. Çünkü ikisi birlikte küresel üretimin yüzde 40'ını temsil ediyor ve birlikte yaşamak cehennem gibi olsa da ikisi de birbirinden ayrılamaz.

Küresel ticaret oyununun kartları hızla değişiyor ve oyuncular hayatta kalma çabasıyla yeni ipleri ele geçirmeye çalışıyor.

Kovid kaosundan sonra, hükümetler tarafından borç alınan ve dağıtılan para akışıyla her şey sorunsuz gidiyor gibi görünüyordu.

Volkswagen, Mercedes, BMW ve hatta Renault önemli kârlar elde etti, ancak çok geçmeden bir yetersizliğin hedefi oldular. Avrupalılar, en popüler olan teknolojik endüstrilere 250 milyar avro yatırım yaptı ancak bu iyimserlik abartılıydı. Çin'in ihraç ettiği araçların dörtte üçü Avrupa'da satıldı, bu nedenle Avrupalılar ithalata teslim olmak yerine 12 milyon kişiye istihdam sağlayan Çin fabrikalarını topraklarında kabul etmeyi tercih ediyorlar.

Vergilerin artırılmasından bahsedilmeye başlandığında Çin, Avrupa'dan ithal ettiği süt ve peynir türlerinin yanı sıra bazı Fransız şarapları hakkında da soruşturma başlatarak buna karşılık verdi. Tarım ürünlerindeki bazı ihlaller konusunda Dünya Ticaret Örgütü'ne şikayette bulundu.

Dünyanın en büyük hedge fonlarından biri olan Bridgewater'ın Amerikalı yöneticisi Ray Dalio, “Değişen Dünya Düzeni” adlı kitabında, “hepimizin yaşadığı korkutucu bir an” olarak tanımladığı şeyi açıklıyor. Bunun nedeninin, hükümetlerin yüksek orandaki borçları, tüm bankacılık sisteminin başarısızlığı, küresel ekonominin bileşimindeki yapısal kırılganlık ve ABD'nin hesapsız dolar basımının artması olduğunu söylüyor. Dalio, tarihin dinamiğini ve yaşadıklarımızı anlamak için son 500 yılda imparatorlukların yıkılışını ve yükselişini inceledikten sonra, yaşananların sadece bir kriz değil, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşananlara benzer bir çöküş olduğu sonucuna varıyor.

Bu durumda, yalnızca birikimi yüksek, düşük borçlu ve güçlü rezerv para birimlerine sahip ülkeler, birikimi düşük ve borcu yüksek ülkelere göre daha iyi direnebilir. Kapitalizmin muazzam bir zenginlik yarattığı doğru ama mali açıklara, aşırı borçlanmaya ve israfa da yol açarak yaklaşan ekonomik durgunluğun ve buhranın kapısını açtı.