İsrailli Haaretz gazetesinin baş askeri analisti ve Başbakan Binyamin Netanyahu'nun yakın arkadaşı Amos Harel, İsrail'in Lübnan'daki önceki deneyimlerinden ve “düşmanların” yükselişine yol açan başarısızlıklarından iyi dersler çıkardığını söylüyor. Saha operasyonlarının bu kez Hizbullah'ın askeri kapasitesini ve direniş eksenine katılan herkesin kapasitesini tamamen ortadan kaldırmanın ötesine geçerek bir bütün olarak Lübnan'ın siyasi geleceğini dayatmaya uzandığını belirtiyor. Netanyahu’nun o zaman Lübnan'ın istikrarının sürdürülebilir olacağına ve bunun da İsrail'in arzu edilen ekonomik refaha ulaşmasını sağlayacağına inandığını ekliyor. Sonuncusu 1701 sayılı karar olan BM kararlarının İsrail ile Lübnan Devleti arasında olduğunu ve Tel Aviv’in bu devlete güven duymadığını çünkü Hizbullah’ın en derinlerine kadar nüfuz etmiş olduğunu söyleyerek sözlerini şöyle sürdürüyor; bu nedenle İsrail, çoğu ses, görüntü ve hareketleri tanımlayan son derece gelişmiş yapay zeka yöntemlerinden elde edilen bilgi fazlası sayesinde, Hizbullah, ajanları ve Lübnan'daki destekçilerinden geriye kalanların kökünü kazıyacak. Bunu da havadan, istedikleri zaman bombalayan, suikast düzenleyen, yolları kapatan, insanları göç etmeye zorlayan, kendilerini önleyecek ya da caydıracak bir şeyin olmadığı insansız hava araçlarını kullanarak yapacak.
22 Ekim'de ABD Özel Temsilcisi Amos Hochstein Beyrut'a geldi ve Lübnan Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri ile bir görüşme yaptı. Berri'ye yakın kaynaklar, kendisinin Hochstein'dan 1701 sayılı kararın eksiksiz, olduğu gibi uygulanması yönünde çağrıda bulunmasını talep ettiğini söyledi. Görüşmenin açıklanmayan kısmı ise Hochstein'ın, Meclis Başkanı Berri'ye söylediği ve Hizbullah'a iletmesini istediği sözlerdi. ABD Özel Temsilcisi, yaptığı 13 ziyarette Lübnanlı ilgilileri Lübnan’daki süreci Gazze'den ayırmanın ve askeri operasyonları durdurmanın gerekliliği konusunda uyardığını ve bunu yapmalarını temenni ettiğini ilettiğini belirterek, Netanyahu'nun nelere hazırlandığı konusunda onları uyardığını hatırlattı. Hochstein, sözlerinin ciddiye alınmadığını ve felaketin yaşandığını, bugün 1701 sayılı kararın ateşkes için artık işe yaramaz hale geldiğini söyledi. İsrail’in, Lübnan sınırlarını karadan, denizden ve havadan denetleme hakkı ve izlenen herhangi bir sınır kapısından silah, teçhizat ve savaşçıların girişini önlemek için uyarıda bulunmaksızın hızlı müdahale edebilme dahil olmak üzere vazgeçmeyeceği yeni şartlar getirmek istediğini belirtti. İsrail’in aynı zamanda UNIFIL'in feshedilmesini ve İsrail sınırından Evveli Nehri'ne kadar Güney Lübnan'da anlaşmaların uygulanmasını sağlayacak uluslararası bir caydırıcı gücün kurulmasını şart koştuğunu da ifade etti. Anlatılanlara göre Meclis Başkanı Berri dikkatle dinlemiş ve Hochstein konuşmasını bitirir bitirmez ayağa kalkıp konuğuna “Size iyi yolculuklar dilerim” diyerek elini sıkmadan salondan ayrılmış. Hizbullah'ın İsrail'in şartlarını kabul etmeyeceğine ve Lübnan'daki katliamın mukadder olan gerçekleşene kadar devam edeceğine şüphe yok.
Mevcut savaş nasıl biterse bitsin, Hizbullah'ın ve koruyucusu İran'ın Ekim 2023'te aldıkları talihsiz ve meşum Hamas için “destek cephesi” olarak adlandırdıkları bir cephe açma kararını, tarih Hizbullah’ın 42 yıllık varlığında yaptığı en büyük stratejik hata olarak hatırlayacak.
Hizbullah, 2006 savaşı sonrasında kendisi ile İsrail arasında kurulan ve Lübnan-İsrail sınırında 17 yıllık bir sükunet sağlayan karşılıklı caydırıcılığın muhtemelen devam edeceğini ve İsrail’in Hizbullah’ın günlük saldırılara aşırı tepki vermemesini sağlayacağını hesaplamış olabilir. Belki de Hizbullah liderliğini “destek cephesi”nin kaderini Gazze'deki savaşın kaderine bağlamaya teşvik eden de bu yersiz güven duygusuydu. Hizbullah liderleri Gazze'deki savaş devam ettiği sürece Lübnan-İsrail sınırındaki saldırıların durmayacağını da duyurdular.
Bu ciddi bir yanlış hesaplamaydı ve haftalar, aylar geçtikçe Hizbullah, sınır boyunca artan saldırı eylemlerini onurunu koruyacak şekilde sona erdirecek bir yöntemden mahrum kaldı.
Bu dönemde Hizbullah’ın bazı deneyimli isimleri “yararsız bir savaş”tan söz ediyorlardı. İsrailliler ise Hizbullah savaşçılarını öldürüyor ve sınır köylerinde ciddi hasara neden oluyorlardı. Buna karşılık Hizbullah İsrail'e nispeten kısa menzilli, güdümsüz ve neredeyse hiçbir etkisi olmayan füzeler fırlatıyordu. Bu kişilerin öfkeleri esas olarak İran'a yönelikti; “burada düşmanın canını gerçekten yakabilecek silah sistemlerimiz var ancak İranlılar bunları kullanmamıza izin vermiyor” diyorlardı.
İsrail hükümetinin tahmini, bu aşamada İran ve Hizbullah'ın büyük bir savaştan kaçınmak konusunda gerçekten ümitsizliğe düştükleri ve tereddütlerinin, Lübnan'da Hizbullah’ı daha da dağıtmaya yönelik icraatların ivmesinin artırılmasına fırsat tanıdığı yönünde.
Haberler, İsrail'in Lübnan topraklarında askerden arındırılmış bir bölge olmasını istediği ıssız ve terk edilmiş bir şerit oluşturmak gibi görünen bir plan kapsamında, sınır köylerindeki bazı mahallelerin tamamını dinamit ile yıktığını söyledi. İsrail istihbaratının Hizbullah'a tamamen sızdığı artık açık. Bu yılın başlarında İsraillilerin, aralarında Hizbullah’ın ana muharebe birimlerinden ikisinin komutanlarının da bulunduğu üst düzey saha komutanlarını nasıl bulup öldürebildiğinden kaynaklanan bir endişe vardı. Daha sonra çağrı cihazları operasyonu ile başlayan tespih taneleri gibi dağılma, Hizbullah’ın Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın tasfiyesini de içerdi.
Direniş destekçilerinden biriyle sohbet ederken bana şöyle dedi: “Winston Churchill, Adolf Hitler'in planlarına boyun eğmeyi reddetti. Londra'yı ve büyük şehirleri harap eden, binlerce kişiyi öldüren ve aileleri birbirinden ayıran şiddetli Alman bombardımanlarına direndi. Sonunda da o ve halkı, kararlılıkları ve teslim olmamaları nedeniyle galip geldiler.” Ona şunu söylemeden önce bir süre onun bu yanılsamaları üzerinde düşündüm: “Peki Lübnan'ın Churchill'i nerede? Yarım asra yakın savaşlar, ölümler, yıkımlar ve iflaslardan sonra Lübnan halkından daha fazlasına katlanmasını nasıl isteyebilirsiniz? Bu, kararlı İngiliz halkı da dahil olmak üzere hiçbir halkın katlanamayacağı bir şeydir.